Anne Babalara Çocukluk Dönemi Hakkında Önemli Bilgiler

Yazı detaylarını görmek için başlıklara tıklayınız.
Okuduğunuz başlıktaki yazının başlığına tıklayıp kapatabilir ve diğer yazılara geçiş yapabilirsiniz.


Akranlarından üstün olmaya pek meraklı 5-6 yaş çocukları, düşen dişlerinden oyuncaklarına kadar her şeyi kıyaslarlar. Bu yaştaki çocukların sürekli bir rekabetçi tutum içinde olmaları anne-babaları zorlayan konulardan biridir.

Anne-babalar çocuklarının sık sık başvurduğu böbürlenmeler sırasında utanır ve çocuğun kibirli ya da duyarsız biri olmasından endişe ederken, diğer yandan da, günümüz şartlarında çocukların rekabet duygusunu törpülemenin de çok doğru olmayacağını düşünebilirler.

Bu nedenle anne-babalar çocuklara çelişen mesajlar verirler. Hem "en üstün" olmaya çalışmadan, rahat olmalarını ve eğlenmelerini, hem de başarı için gerekli her şeye sahip olmalarını isterler.

Bu kararsızlık ise çocuğun yaşına uygun rekabet düzeyini doğru olarak değerlendirmelerini engeller.

Peki, okula başlama aşamasındaki çocuklar arasındaki bu acımasız rekabetin önüne geçmeniz gerekli midir?

Rekabetin mutlaka kötü ya da iyi bir şey olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak rekabet bazı olumlu ve olumsuz sonuçlara yol açabilmektedir. Anne-babaların görevi sağlıklı bir şekilde rekabet edebilmeleri için çocuklarına yardımcı olmaktır.

Neden bu yaşlarda rekabet duygusu yoğunlaşır? 
5 ve 6 yaş çocuklarında hakim olan rekabetçi ruh direkt olarak yeterlik duygularının artmasından kaynaklanır. Bu yeterliklerini ise kendilerini arkadaşları ile kıyaslayarak ölçerler. 

Okul öncesi çocukları son derece canlı bir hayal dünyasında yaşarlar, buna karşılık 5-6 yaş çocukları gerçek okul dünyasına girmişlerdir. 3 yaşındaki bir çocuk dünyanın en hızlı çocuğu olmak istediğinde, kendisinin dünyanın en hızlı çocuğu olduğunu hayal etmesi yeterlidir.

Buna karşın, 5 yaş çocuğu ise dünyanın en hızlı çocuğu olduğunu düşünmesinin yeterli olmadığını, bunu ispat etmesi gerektiğini fark eder.

Uzmanların çoğu bu yaştaki çocukların rekabet duygularını abartılı ölçüde kamçılayacak ortamlara sokulmamasını önerir. Bu çocuklar kurallı oyunlardan hoşlansalar da, henüz kaybetme duygusunu kaldıracak olgunlukta değildirler. Örneğin bir doğum günü partisindeki müzikli sandalye kapma yarışmasında sandalye kapamayan çocuk çok büyük bir üzüntü yaşayabilmektedir.

Bu yaş çocuklarının çoğu organize spor aktivitelerine katılacak olgunlukta olmasına ve bunlara katılmalarına rağmen, çoğunlukla galip gelmeye odaklananlar bu aktiviteyle ilgilenen yetişkinler olur.

5-6 yaş çocukları ise maçın sonucunu o kadar da önemsemezler (hatta maçtan sonra atıştıracakları yiyecekler maçın sonucundan daha önemlidir). Koçlar ve anne-babalar ise galip gelme yerine, öğrenme, çaba gösterme ve zevk almayı ön plana çıkarmalıdır. 

Bazı çocuklar daha mı rekabetçidir? 
Mutlaka ki bazı çocuklar diğerlerine kıyasla daha rekabetçidir. Belirli ölçüye kadar bu durum kişilik yapısıyla ilgili olmakla birlikte, genel olarak erkek çocukları kızlara kıyasla daha rekabetçi olmaktadır. 

Ancak, çocuğunuz galip gelmediği bir oyundan zevk almıyor veya kaybetme korkusundan dolayı çeşitli aktivitelere katılmıyorsa, bu davranışının evde yaşadığı bir durumdan kaynaklanma ihtimali yüksektir.

Kendisinden büyük kardeşleri karşısında hiçbir zaman üstün gelemeyeceğini düşünen en küçük çocuklar öfkelerini yaşıtlarından çıkarabilirler.

Benzer şekilde evin biricik prensi/prensesi olan tek çocuklar arkadaşları ile ilişkilerinde de bu role sahip olmak isteyebilirler. Bazı çocuklar ise anne-babalarının ilgi ve sevgisini kazanmak için başarılı olmaları gerektiğini düşünebilmektedir.

Anne-babaların ne yapması gerekir? 
Henüz dişi düşmemiş olan ya da takla atamayan veya sınıfın en kısa boylusu olan çocuklar arkadaşları ile yarışamayacakları kaygısını sıklıkla duyarlar.

Buna karşın çocuğunuz bu güvensizliğini dile getirdiğinde sahip olduğu diğer özelliklerini (sen akıllısın, sen hızlısın, sen çok güzel resim yapıyorsun, gibi) sıralayarak ona güven vermeye çalışmaktan kaçınmalısınız.

Çocuklar bazı konularda iyi olduklarına sırf biz öyle söylediğimiz için inanmazlar. Ayrıca çocuğunuzu rahatlatmak için başka çocukların aleyhine konuşmaktan da kaçınmalısınız (Ali iyi koşuyor ama sen de ondan daha güzel yüzüyorsun, gibi).

Bunun yerine herkesin nasıl farklı alanlarda güçlü olduğunu ve herkesin farklı hızlarda geliştiğini açıklamalı ve galip gelse de gelmese de onu seveceğiniz konusunda güvence vermelisiniz.

Çocuğunuzun arada sırada kendisini arkadaşlarıyla kıyaslaması son derece normaldir, dolayısıyla bu yorumlarından dolayı onu eleştirmeniz ya da cezalandırmanız gerekmez, ancak bunları teşvik de etmemelisiniz.

Böbürlenmenin diğer çocukların duygularını nasıl inciteceğini anlaması için ona yardımcı olmalısınız.

İyi örnek olmak da çok önemlidir. Kendi başarılarınız hakkındaki konuşmalarınıza ve kendinizi başkaları ile kıyaslama eğiliminde olup olmadığınıza dikkat etmelisiniz.

İdeal olarak, çocuğunuz başkalarını gölgede bırakmaya çalışmak yerine, kendi başarılarına odaklanmayı öğrenmelidir.

Çocuk okul yaşına geldikten sonra dikkatinizi paylaşmaktan başkalarının duygularını anlama ve fedakarlıkta bulunma konusuna yönlendirebilirsiniz.

Kendinizin bencil olmayan davranışlarınızı belirtin. "Doğum günümde bana iki cüzdan hediye edildi, teyzen şu kahverengi olana bayıldı, bunu ona vereceğim".

Bencil davranmamayı aile kimliğinizin bir parçası olarak tanımlayın. "Leyla Teyze hastaneden yeni çıktı, evlerinde yemek yoktur şimdi, bir tepsi börek yapıp götüreceğim, bizim ailemiz başkalarına yardım eder". 

Gönüllü yardım çalışmalarına çocuğunuzu da katın. Örneğin huzurevindeki yaşlılara yardım için zaman ayırıyorsanız, buna çocuğunuzu da dahil edin. 

Başkalarını düşündüğünüzü gösteren fedakar davranışlarınızı açıklayın. "Depremde evi zarar gören insanlar için çok üzülüyorum. Para yardımında bulunacağım, çünkü onlara yardım edebilmek için elimden gelen bu" gibi." 

Fedakarlık gerektiren eylemler için sınırlar koyun. "Biliyorum bayram temizliğine yardım etmek istemiyorsun ama bugün ailemizin çalışma günü, herkes elinden geleni yapacak." 

Çocuğunuzla birlikte zaman geçirin. Çocuklar, anne-babalarının bencil olmayan tutumlarını, bunlara kendiler şahit olmazlarsa öğrenemezler. 

Başkalarının duygularını anlamayı (empati) vurgulayın. "Bak arkadaşın çok üzgün, çünkü onun hiç pokemon kartı yok, senin 50 tane kartın var, birkaç tanesini ona verebilir misin? Herkesin biraz kartı olsa daha iyi olmaz mı?"

Çocuklarınızla birlikte geçirdiğiniz tüm yıllar boyunca onların bencil olmayan davranışlarının farkına varmak ve bunlara dikkat çekmek için çaba gösterin. Bunu yaparsanız bencil olmayan davranışlar katlanarak çoğalacaktır. Bencil olmayan çocukların belirleyici bazı özellikleri şunlardır: 

1. Kendilerinden memnundurlar ve yaşamlarını kontrol edebildikleri duygusuna sahiptirler. Kendilerini iyi hissettikleri için de iyi davranırlar. 

2. Genel olarak insanlar hakkında olumlu fikirlere sahiptirler ve herkes için en iyisini isterler. 

3. Başka insanların durumuyla da ilgilenirler. Kişisel ihtiyaç ve çıkarlarından bir başkası için kendi isteği ile vazgeçebilirler. 

4. Başkalarının durumunu iyileştirmek amacıyla kişisel sorumluluk üstlenirler. Bir farklılık yaratabileceklerine inanırlar.

Arkadaşların herkesin yaşamında yeri ve anlamı önemlidir ve çocuklar için bu anlam ve önem çok daha büyüktür!
Buna karşın çocuklar için arkadaşlığın anlamı çocuğun yaşına ve kaçıncı sınıfta olduğuna göre değişir. Bir ilkokul öğrencisi ile ergenlik dönemindeki bir çocuk için arkadaşlık aynı anlamı taşımaz.
Arkadaşlıkların hangi yaşta hangi anlama geldiğini bilmeniz çocuğunuzun arkadaşlık kurarken ve arkadaşlık ederken yaşadığı deneyimleri daha iyi anlamanıza yardımcı olur.
Arkadaşlığın çocuklar açısından önemi
Arkadaşlıklar çocukların sağlıklı gelişimi için hayati bir önem taşır. Araştırmalar arkadaşsız çocukların yaşamın ilerleyen yıllarında duygusal ve mental sorunlar yaşama olasılığının daha yüksek olduğunu gösteriyor.
Arkadaşlık çocuklara sadece oyun ve eğlenceden çok daha fazlasını sağlar. Örneğin:
•      Arkadaşlıklar çocukların duygusal ve ahlaki yönden gelişimine yardımcı olur ve iletişim kurmak, işbirliği etmek ve sorun çözümlemek gibi pek çok beceriyi kazanmalarına yardımcı olur.
•      Arkadaşlık ederken duygularını kontrol etmeyi ve başkalarının duygularına nasıl tepki vereceklerini öğrenirler.
•      İlişkilerinde ortaya çıkan konuları derinlemesine düşünme ve bunlarla ilgili müzakerede bulunmayı öğrenirler.
•      Ayrıca okulda arkadaşlarının bulunması çocuğun okul ve öğrenme konusunda daha olumlu yaklaşımlar edinmesine yardımcı olur.
Okul çağı çocuklar için arkadaşlığın önemi
5-12 yaşlar arasında arkadaş edinmek, yani yaşam boyu devam edecek bir sosyal beceriyi kazanmak yaş döneminin en önemli gelişimsel görevlerinden biridir. Bu dönemde:
•      Gelişimsel olarak okul çocukları daha karmaşık yapıda ilişkiler kurmaya hazırdırlar.
•      Artık duygu ve düşüncelerini daha iyi ifade edebilmekte ve zaman kavramlarını daha iyi anlamaktadırlar.
•      Bu dönemde artık eskisi kadar aileye bağımlı olmadıkları gibi kendi kendileriyle de o kadar meşgul değildirler.
•      Artık aileden ziyade arkadaşları ile paylaşımda bulunmayı ve onlarla daha fazla zaman geçirmeyi istemektedirler.
•      Çocukluk dönemine has mutluluk ve üzüntüleri arkadaşları ile giderek artan biçimde paylaşırlar.
1-3. sınıflar
Bu dönemdeki çocuklar henüz arkadaş ilişkilerini idare etmeyi ve sosyal gruplar içerisindeki yerlerini bulmayı öğrenmektedirler. Bu aşamada arkadaşlık esas olarak ortak ilgi alanları ve ortak faaliyetlere dayanır. Ayrıca arkadaşların cinsiyeti de önemlidir ve arkadaş gruplaşmaları genellikle aynı cinsiyetten çocukları kapsar. Ebeveyn olarak çocuğunuzun ilgi alanlarını bilmeniz ve bu ilgi alanını paylaşabileceği çocuklara yakınlık kurmasına yardımcı olmanız önemlidir.
4 ve 5. sınıflar
4 ve 5. sınıflarda çocuklar bir kimlik duygusu oluşturur ve arkadaşlığın sadece aynı ilgi alanına sahip çocuklarla oyun arkadaşlığı etmekten çok daha öte bir anlam taşıdığını fark ederler. Artık arkadaş kendisine güvenebileceğiniz, sırtınızı dayayabileceğiniz bir kişidir. Aynı cinsiyetten olan çocuklarla arkadaşlıklar devam etse de bu arkadaşlıkların anlamı önceki yıllara göre farklıdır. Bu aşamada arkadaşlar çocuğun yaşamının çok önemli bir duygusal parçasını oluştururlar.
6-8. sınıflar
Bu dönemde beden imajı ile ilgili endişeler, çekicilik kaygıları ve daha yakın ilişkilere yönelik ilgi ortaya çıkar. Ergenlik öncesi dönemdeki bu çocuklar her iki cinsiyetin bir arada bulunduğu arkadaş grupları ile “takılmaya”, birbirilerinin evinde zaman geçirmeye ve grup halinde dışarı çıkmaya meraklıdırlar. Anne-babalarına en fazla yönelttikleri talep arkadaşlarıyla birlikte sinemaya gitmek ya da alışveriş merkezinde zaman geçirmektir. Bağımsızlığın arttığı bu dönemde anne-baba tavsiyesine daha az başvursalar da, anne-baba halen hayatlarında çok önemli bir yer tutar. Bu nedenle çocuğunuzun stres yaşadığında ya da kendisini yalnız hissettiğinde size dayanabileceğini bilmesi önemlidir. Onunla samimi sohbetler kurmanız ve onun yaşındayken yaşadığınız zorlukları ve bunlarla nasıl baş ettiğinizi anlatmanız kendisini anlayabileceğinizi ve sizden tavsiye alabileceğini hissettirir.

 

Düşünme becerilerinin ilk adımlarının atıldığı okul öncesi dönemdeki, anne-çocuk ilişkisi ile aile tutumları büyük önem taşımaktadır. İhtiyaçları doğru bir şekilde anlaşılmaya başlanan bebek, bu dönemde davranış ve çözüm arasındaki bağlantıyı da kurmaya başlar.
Çocuklarının davranışlarını okumakta zorlanan ya da farklı mesajları veren ebeveynler, çocuklarının problem çözme becerilerinin geliştirmesine engel olduklarını fark edemeyebilir. Oyun kurma becerisi ile hayal dünyası genişleyen çocuk, kendi düşünme yapısını da inşa etmeye başlar; kendine has fikirler geliştirerek, yaratıcılığını keşfeder. Bütün bu oyunlar içerisinde, çocuğun kavram gelişimi de hızla ilerler.
Çocukların sevdiği aktivitelere ilgi göstermeleri, onlara dikkati sürdürme becerisi ile farklı durumlarda yeni çözüm yöntemleri oluşturma deneyimi kazandırır. Bütün bunlar, çocuğun; problem çözme, analiz-sentez ve muhakeme becerisinin gelişmesine yardımcı olur. Çocuk ile kurulan iletişim yöntemlerinin; destekleyici, düşündürücü ve çözüm oluşturacak yönde olması, çocuğun gelişimine yardımcı olur.
Okul yıllarındaki eğitimde ise öğrenci ve öğretmen arasındaki etkileşimin azlığı, öğretimin kalitesini olumsuz yönde etkiler. Eğitim sürecinde; öğrenmenin gerçek amacının, ‘düşünmeyi öğrenmek’ olduğu çocuklara aktarılmalıdır. Çocuklar ‘öğretimi’ ‘başkalarının vereceği bir iş’ olarak görmeye başladıkları andan itibaren, sadece öğrenme konusunda değil, bireysel sorumlulukları almakta da isteksizleşir. Ödev sorumluluğunun yerine getirilmesinde isteksizlik yaşayan çocuğun, öğrenmeye karşı da performansı giderek düşer.
Düşünme sistemi; öğrenme, öğrenme süreçleri ve davranışlar ile şekillenir. Davranışlar, ‘öğrenilmiş tepkiler’ olmaları nedeni ile ‘sonuç gibi gözüktüğü için çocukların, hangi düşünme süreçlerini kullandıkları büyük önem taşımaktadır.
Çocuğunuzun sosyal becerilerinin gelişmesinde önemli noktalar ve öneriler
Sosyal gelişim, çocuğun diğer gelişim basamakları kadar değerlidir. Bireyin yaşamında giderek önem kazanacak “uyum sağlama” becerisi çocukluk çağında ve sosyal gelişim süreci içerisinde kazanılır. Çocuğun sosyal davranışları yoğun etkileşim içinde olduğu ailesi ve arkadaşlarının gösterdiği geri bildirimlerle anlaşılır.
Akranları ile kurdukları ilişki içerisinde rekabet etmeyi, kaygı yaratan durumlarla başetmeyi öğrenirler. Sosyal becerilerinin gelişebilmesi için bu tür ilişkilere ihtiyaçları vardır. Kendilerinden daha büyük ya da küçük kişileri tercih eden çocukların sosyal ilişki kurma ve sürdürme ile ilgili sıkıntıları olduğunu düşünebiliriz. Yaşından daha büyük kişilerle ilişki kurmak, ihtiyaçlarının anlaşılması ve ilişkinin kolaylaşmasını sağlar. Kendi yaşından küçüklerle ilişki kurmayı tercih eden çocukların ise oyunları kontrol etme eğiliminin yoğun olduğu gözlenmektedir.
İlk bebeklik döneminde annesinin yardımı ile dış dünyayı tanır. İhtiyaçlarının anlaşıldığını ve karşılandığını fark eden bebek, annesi ile güven bağını da oluşturmaya başlar. Bu bağ onun bilişsel gelişimini olduğu kadar duygusal ve sosyal gelişimini de etkiler.
Bebeğimiz ile göz teması kurma, konuşmak, dokunmak zamanında ve doğru rahatlatabilmek duygusal ve sosyal ilişki kurabilme becerilerinin gelişmesine yardımcı olacaktır.
Sosyal ilişki kurabilme becerileri aile içinde bireyleri örnek alarak oluşturulur. İlk çocukluk döneminin en güçlü öğrenme şekli olan taklit etme sosyalleşmede daha da önem kazanır. Çocuğun işbirliği yapması onunla kuracağınız olumlu ve yakın ilişki ile gerçekleşebilir.
İletişimi başlatma ve sürdürme ile ilgili cesaretlendirmek

  • Teşekkür etmek, özür dilemek, lütfen demek gibi uygun davranış örneklerini öğretmek ve örnek olmak, başkalarının haklarına saygı göstermek.
  • Olumlu sosyal davranışları övmek ve pekiştirmek için destek olmak.
  • Paylaşmak, başkalarının ihtiyaçlarına ilgi göstermek ve işbirliği yapabilmek.
  • Olumsuz durumlarda kızgınlıkla başa çıkabilmek, başkalarının haklarını bilmesi ve korumayı öğrenmesi.
  • Öğretilmek istenen sosyal becerinin kazandırılmasında çocuğun model alacağı durum ve kişinin, sevilen bir figür olmasına dikkat edilmeli.

 

6-12 yaş arasındaki çocukların fiziksel yetenekleri nasıl gelişir? Hangi yaşta hangi hareketleri yapabilirler? Fiziksel gelişim ve yeteneklerine hangi oyunlar ve spor dalları daha uygundur?
Öğrenme ve gelişim süreci
Çocukların kaba motor becerilerini en fazla geliştirdikleri dönem 6-12 yaş arasıdır. Beden ebadı ve kas gücü yavaş yavaş arttıkça çocuğun reaksiyon süresi de iyileşir. Fırlatma ve yakalama, tekme atma, zıplama ve sekme, atlama, koşma ve ani fırlama gibi temel hareketlerin en kolay yapıldığı yaş 7-8 yaşlardır.
Çocuklarınıza bu becerilerini kullanmaları için bol bol olanak sağlamalısınız  çünkü 6-12 yaş arası dönemde hız ve koordinasyonunun artırılması bunları ergenlikte veya sonrasında yapılmasından çok daha kolaydır.  Ayrıca, bu aşamada aktif bir yaşam tarzına sahip olursa tüm yaşamı boyunca her tür sporu yapacak becerilere de sahip olacaktır. Bundan da önemlisi topu yakalamak için gerekli el-göz koordinasyonu klavye kullanımı, dikiş dikme, piyano veya diğer müzik enstrümanları çalma ve benzeri gibi yaşam içerisindeki pek çok önemli iş için de gereklidir.
Çocuklar en güzel eğlendikleri ve kendileri yetkin hissettikleri zaman öğrenirler. Bu nedenle oyunların fiziksel zorlukları ile kendilerinin gelişmekte olan becerileri arasında bir dengenin olması gerekir. Kemik gelişimi ve kas gelişimi arasında yaklaşık 1 yıllık bir mesafe olduğundan, ergenlik öncesi dönemdeki büyüme atakları sırasında çocukların hareketlerinde sakarlıklar görülebilir.
Çocuklar neler yapabilir?
Çocuğunuzun bebeklikten beri sahip olduğu esnekliği azalsa da, denge ve çevikliği artıyor. Bu yaş dönemindeki bir çocuk engeller üzerinden atlayabilir, takla atabilir ve dar bir tahta üzerinde yürürken dengesini koruyabilir. Çocukların çoğu ip atlama ve seksek gibi kaba motor becerilerinin gelişmesine yardımcı olacak oyunları oynamaktan da hoşlanırlar.
6-12 yaş arasındaki çocuklar her gün düzenli olarak 60 dakika fiziksel egzersiz yapabilirler. Ancak bu 60 dakikanın 30 dakikası yoğun hareketli oyunlara, 30 dakikası da daha hafif aktivitelere ayrılmalıdır.  Bu yaşlarda kazanılacak egzersiz alışkanlıklarının tüm yaşam boyu etkili olacağını unutmamalısınız.

 

Çocukların resim, el sanatları, müzik ve drama gibi sanatsal becerilerinin gelişimi de yaşlara göre çeşitli farklılıklar gösterir.
 
Farklı yaşlarda olması beklenen sanatsal gelişimler şu şekilde özetlenebilir:
1 yaş
1 yaş çocukları yaratıcı kabiliyetlerini henüz keşfetmektedirler. İlgileri boya ve hamur gibi sanat malzemelerinin duyusal keşfine odaklıdır. Müzik konusunda, ritim, vuruş ve melodiye tüm vücutları ile cevap verirler. Bu yaştaki çocuklar çoğunlukla yetişkin hareketlerini taklit etmek suretiyle taklit oyunlarına başlayarak önemli bir gelişim sıçraması yaşarlar.

2 yaş
2 yaş çocukları da yaratıcı sanatları keşfetmek için motor becerilerini kullanırlar. Enstrümanları ve ev eşyalarını birbirine vurarak ve sallayarak sesler çıkarırlar. Kendilerinden istendiği zaman dans etmekten, parmak oyunları yapmaktan ve şarkı sözlerini canlandırmaktan hoşlanırlar. Bu yaştaki çocuklar seslerinin kontrolünü de kazanmaktadırlar ve sevdikleri şarkıların nakaratları söylenirken eşlik etmeye başlarlar. Sanat malzemelerinden duyusal haz alırlar ve ortaya çıkacak nihai üründen ziyade sanatsal üretim sürecine odaklanırlar.
 
3 yaş
3 yaş çocukları sesleri üzerinde daha ayrıntılı kontrol kazanarak ve sevdikleri şarkıları tanıyarak, isimlendirerek ve söyleyerek yaratıcı yeteneklerini geliştirmeye devam ederler. Vuruş, tempo ve tonları kontrol etme yeteneği gelişmekte olduğundan basit ritim enstrümanlarını çalabilirler. Ayrıca resimlerinde tanınabilir özneler yer almaya başlar. 3 yaş çocukları canlandırma oyunlarını severler ve zaman zaman hayali senaryolarına o kadar dalarlar ki, oyun bittikten sonra bile rollerini oynamaya devam ederler. Ayrıca taklit oyunlarında gerçek objeleri ve kostümleri tercih ederler.
 
4 yaş
Bu yaştaki çocuklar ton, tempo, ses düzeyi ve müzikal süredeki değişimleri saptayabilirler. Kendi yarattıkları şarkıları ve ezberledikleri şarkıları söyleyebilirler. Resimleri daha gerçekçi bir hal almaya ve harfleri de içermeye başlar. Dört yaşındaki çocuklar dans etmeyi severler ve ritmik ve yumuşak bir şekilde hareket edebilirler. Canlandırma oyunlarında hayal gücü son derece yüksektir ve artık bu oyunlarda örneğin markete gitmek ya da ağaçta kalmış bir kediyi kurtarmak gibi belirli senaryo yapıları vardır.
 
5 yaş
Beş yaşındaki çocukların çeşitli müzik repertuarı vardır ve belirlenmiş rehberler çerçevesinde müzik besteleri ve düzenlemeleri yapabilirler. Tanınabilir özneler ve daha ayrıntılı planlar içeren gerçekçi resimler yaparlar. Ayrıca resimlerin belli öyküleri anlatabildiğini fark ederler. Beş yaşındaki çocukların canlandırma oyunları önceden planlanmış, ayrıntılı ve uzun sürelidir. Basit piyesler oynayabilir, pantomim ve kukla gösterileri yapabilirler.
 
6 yaş
Çocukların yaratıcı sanat gelişimleri resim, müzik, dans ve tiyatro içeren deneyimler yaşaması ile büyük ölçüde bağlantılıdır. Sanatla haşır neşir olmaları ve pratik yapmaları halinde altı yaşındaki çocuklar renkler, şekiller ve çizgileri bir araya getiren çok çeşitli görsel imajlar oluşturabilirler. Ayrıca çok sayıda şarkının söz ve melodisini hatırlar ve bu şarkıları söyleyebilir ya da enstrüman ile çalabilirler. Ayrıca nota okumayı ve basit notaları yazmayı da öğrenebilirler. Bu yaştaki çocuklar müzik temposuna uygun olarak hareketler yaratabilir, taklit edebilir ve çeşitli hareketleri keşfedebilirler. Sahne malzemeleri, kostümler, hareketler ve seslerin kullanıldığı canlandırma oyunları çok daha yaratıcı ve karmaşıktır. Ayrıca bu yaştaki çocuklar piyeslerin sahneye koyulmasında basit metinleri tekrarlayabilir ve başkaları ile işbirliği edebilirler.
 
7 yaş
7 yaşında yaratıcı sanatsal gelişim açısında çocukların resim, müzik, dans ve tiyatro deneyimlerine bağlı olarak büyük farklılıklar gözlenir. Sanat ile haşır neşir olan ve sanatsal deneyimler yaşayan yedi çocukları objeleri daha gerçekçi olarak temsil eden ve kişisel deneyimleri ve süreçleri yansıtan sanat çalışmaları üretirler. Yedi yaşındaki çocuklar müzik çalma, okuma ve yazma kabiliyetine de sahiptirler ve bu kabiliyetleri giderek daha da karmaşık bir yapı kazanmaktadır. Hareket ve danslarla müziğe tepki verirler ve bedensel farkındalıklarının artması sayesinde çeşitli vücut şekillerini birbirinden ayırır ve taklit edebilirler. Ayrıca bir tiyatro oyunundaki karaktearleri, ortamı, sorunu ve çözümü adlandırabilir ve aynı zamanda canlandırma oyunları, kukla gösterileri diğer canlandırma yöntemleri ile gerçek yaşamı ve hayali durumları canlandırabilirler.
 
8 yaş
8 yaşında da yaratıcı sanatsal gelişim açısında çocukların resim, müzik, dans ve tiyatro deneyimlerine bağlı olarak büyük farklılıklar gözlenir. Sanat ile haşır neşir olan ve sanatsal deneyimler yaşayan sekiz yaş çocukları resimlerinde daha ayrıntılı ve gerçekçi imajlara yer verirler. Ayrıca sanatın konusunu oluşturan şeyi daha iyi ayırt edebilirler. Bu yaştaki çocuklar müzik terminolojisini de bilir ve farklı kültürleri yansıtan çeşitli müzik tarzlarını tanımlayabilirler. Ayrıca daha yüksek bir beceri düzeyi ile şarkı söyler ve enstrüman çalarlar. Tam bir dans serisi tasarlayabilir ve bunu tekrar edebilir ya da değişiklikler yapabilirler. Bunun yanında daha olgun dans biçimlerini kullanmaya başlarlar ve dans bileşimlerini doğru bir şekilde hatırlarlar. Tiyatro çalışmalarında daha yüksek bir konsantrasyon sergiler ve farklı karakterleri daha incelikli biçimlerde canlandırır. Doğaçlama diyaloglar ve öyküler oluştururken çok çeşitli kaynaklardan beslenir.

Okul ile ilgili aktiviteler nedeniyle (bazıları ilk defa olmak üzere) aileden ve evden ayrılan ve yeni sorumluluklar ile yeni beklentiler içeren farklı bir ortama giren 6-8 yaş grubu çocuklar, başkalarıyla ilişkileri ve duygusal dünyalarında da önemli değişimler yaşarlar.

Sen bir ana, sen bir baba...
Bu dönemde çocukların ebeveynlerine bağımlılıkları azalırken, bu bağımlılığın bir başka yetişkine yönlendirilmesi ihtiyacı doğabilir. Bu nedenle de ilkokul öğretmeni çocuk için çok önemli bir kişi haline gelebilir.

En iyi arkadaşım...
Bu dönemde çocuklar arkadaşlık kurmayı da öğrenmektedirler ve aynı anda birçok "en iyi arkadaşları" olabilir. Bu yaştaki erkekler ve kızlar zaman zaman birlikte oynamaktan hoşlanırlar. Ancak bu dönemin sonlarında oyunlarda çoğunlukla cinsiyet ayrışması yaşanır ve kızlar kızlarla, erkekler erkeklerle arkadaşlık etmekten hoşlanır. Arkadaşlar arasında tartışmalar çok sık yaşansa da bunlar kalıcı etki yaratmaz.

Onaylanma ihtiyacı
6-8 yaş çocukları için arkadaşlarının onayını ve beğenisini kazanmak çok önemlidir. Bu nedenle arkadaşlarının bulunduğu ortamlarda başarılı olmaya çok önem verirler. Dolayısıyla küçük gruplar halindeki aktiviteler bu dönem için ideal olmaktadır.

Buna karşın bu yaş çocukları arkadaşlarının onayını paylaşacak bir yetişkin varlığına da ihtiyaç duymaya devam ederler. Henüz kendi standartlarını belirleyecek kadar kendilerine güvenemediklerinden, yetişkinlerin de onayını almaları onlar için önem taşır.

Başkalarının duygu ve düşüncelerini anlama
Bu yaştaki çocuklar kendileriyle çok meşguldür. Henüz düşünme kapasiteleri başka insanların ne düşündüğünü ve ne hissettiğini net olarak tahayyül etmelerine olanak vermez. Canlandırma oyunları, yani bir başka kişiyi canlandırdıkları, o kişiymiş gibi davrandıkları oyunlar sayesinde henüz bu yeteneği inşa etmeye devam etmektedirler.

Öncelikle tüm çocukların birbirinden farklı olduğunu unutmamalısınız. Her çocuğun gelişimi kendi ilgi alanı, sizin teşvik etmeniz ve katılımla gelen vücut yapısı ve yetenekler gibi birçok faktöre bağlıdır. Bazı çocuklarda ilk büyüme atakları diğerlerine kıyasla daha erken gerçekleşebilir ve örneğin topa yaşıtlarına göre daha iyi vurabilirler.
Aşağıda çocukların çeşitli yaşlarda neler yapabileceğine dair genel bir fikir verilmektedir.
6 yaş
6 yaşındaki çocukların çoğu sürekli bir hareket halindedir. Tırmanmayı ve alt alta üst üste oyunları severler. Salıncakta sallanmak ve dans etmek de hoşlarına gider. Altı yaşındaki çocukların çoğu şunları yapabilir:
•      Bahçede ya da parkta enerjik bir şekilde koşar ve ayak değiştirerek atlar.
•       Yana doğru zıplayabilir veya yürüyebilir.
•       Topu, büyük olasılıkla acemi vurma hareketleri ile zıplatabilir.
•       Topu başının üzerinden doğru yöne fırlatabilir.
•       İki tekerlekli bisiklet sürebilir.
•       Paten kaymayı öğrenebilir.
7-8 yaşlar
7-8 yaşındaki çocuklardan enerji fışkırır. Kendi hallerine bırakıldığında zıplama, takla atma, güreşme ve ağaca tırmanma gibi hareketleri içeren sert oyunları tercih ederler. Sınırlarını test etmekten hoşlanırlar ve risk alırlar.
9 yaş
9 yaşındakiler de sert oyunlardan hoşlanırlar. Genellikle enerjilerini yorgunluktan bitkin düşene kadar harcarlar. Aynı hareketleri tekrar tekrar yaparlar. Bu yaşta çoğunlukla atletik yeteneklerini ilerletmekle ilgilidirler ve kişisel rekorlarını geliştirmeyi adeta takıntı haline getirirler. Basketbol ve futbol gibi profesyonel spor dallarına da ilgi duyarlar ve yerel kulüp takımlarına katılabilirler.
10 yaş
Sırf eğlence ve hareket amacıyla hareket eden çoğu 10 yaş çocuğu için aktif oyun halen önemli bir eğlence kaynağıdır. Becerileri ve dayanıklılıkları, tüm becerilerini kullanma olanağı bulabildikleri oyun ve aktivitelerden gerçek bir zevk almalarını sağlayacak düzeyde gelişmiştir. Bisiklete binme konusunda son derece ustalaşabilir ve genellikle ev dışı aktiviteleri tercih eder.
11 yaş
Çocukların çoğunun pubertenin belli bir aşamasından geçmekte ve hızla büyümekte olduğu 11 yaşında fiziksel olarak tutuklaşabilirler. Hem daha çevik hem de daha sakar görünebilirler.
12 yaş
12 yaş itibariyle çocukların çoğu daha başarılı oldukları spor dalları ve aktivitelere konsantre olmak isteyebilirler. Anne babalar takım sporlarında ve "ne pahasına olursa olsun kazanma" konusunda ısrarlı olmamalıdırlar zira bu yaştaki çocuklar halen genel fiziksel aktivite ve oyunlardan fayda sağlamaya devam ederler. Anne-babalar sadece hareket etmenin verdiği haz (ve bu tür fiziksel hareketin yaşam boyu sağlayacağı faydalar) için çeşitli aktivitelere katılımlarını teşvik etmelidirler. 

 

Günümüzde çocuklar genellikle "cırt cırtlı" ayakkabılar giyse de, bağcık bağlamak halen öğrenmeye değer bir "büyük çocuk becerisi" olma özelliğini koruyor.
Çocukların çoğu bağcık bağlamayı 6 yaş civarında öğrense de, 8 yaşına kadar bu konuda zorluk yaşayanlar da yok değil...
Çocuğunuza bağcık bağlamayı öğretmek için dikkat etmeniz gerekenler:
1. Hazır mı?
Çocuğunuz makası rahatlıkla kullanıyorsa, küçük düğmeleri iliklemekte zorlanmıyorsa ve kalemle basit figürler çizebiliyorsa büyük olasılıkla bağcık bağlamayı öğrenmeye hazır demektir.
2. İşi parçalara bölün
Önce tüm süreci bir kez gösterin ve ardından her bir aşamayı adım adım gösterin. Rahatlıkla yapana dek her bir aşama üzerinde alıştırmalar yapsın. Bazı hallerde ayakkabı ayağında değilken ya da daha büyük bir ayakkabı üzerinde çalışması yararlı olabilir.
3. Alıştırma yapmaya devam
Bağcık bağlamak yürümek gibi bir kez öğrendikten sonra kendi kendine gelişen bir beceri değil, bisiklet sürmek gibi öğrendikten sonra geliştirilmesi gereken bir beceridir.
4. Zorlamayın
Çocuğunuz zorlanıyorsa öğretme işine birkaç ay ara verin. 8 yaşına geldiğinde halen bağcık bağlamakta zorlanıyorsa ve kalem tutmak, düğme iliklemek, boncuk dizmek gibi başka ince motor becerilerinde de sorunlar yaşıyorsa doktorunuza durumu anlatın.

 

Büyümenin en önemli kısımlarından biri de başkaları ile etkileşim içerisinde olmayı ve sosyalleşmeyi öğrenmektir.

İlköğretim çağı boyunca çocuğunuzun çok sayıda arkadaş edindiğine ve sosyal gruplara katıldığına tanık olacaksınız. Bu dönemde arkadaşlıklar önem kazansa da, çocuk halen anne-babasına düşkündür ve ailenin bir parçası olmaktan hoşlanır.

Dolayısıyla ilköğretim çağı çocuğunuzun sosyal yönünü desteklemeniz için son derece uygun bir dönemdir. Bu dönemde bazı konulara dikkat ederek çocuğunuzun sosyal yaşamda başarılı, sağlıklı ve mutlu ilişkiler kurabilen bir kişilik kazanmasına önemli katkılar sağlayabilirsiniz:

Çocuğunuzun sosyal yönünü desteklemek için yapabilecekleriniz
Çocuğunuz için uygun sınırları ve beklentileri belirleyin. Bunlara uyması ve uymamasının sonuçlarını tutarlı bir şekilde uygulayarak, bunları pekiştirin.

Uygun davranışlar için model oluşturun.

Çocuğunuzun işbirliği göstermesini ve kişisel başarılarını takdir edin.

Çocuğunuzun kendi yeteneklerine uygun faaliyetler seçmesine yardımcı olun.

Çocuğunuzu sizinle konuşmaya ve duyguları konusunda açık davranmaya teşvik edin.

Çocuğunuzu okumaya teşvik edin ve çocuğunuzla birlikte okuyun.

Çocuğunuzun hobi edinmesini ve değişik faaliyetlere katılmasını destekleyin.

Fiziksel olarak aktif olmasını destekleyin.

Öz-denetim uygulaması için destekleyici ve teşvik edici olun; çocuğunuzdan koyulan kurallara uymasını bekleyin.

Çocuğunuza otorite figürlerini dinlemeyi ve onlara saygı göstermeyi öğretin.

Çocuğunuzu arkadaş grubundan gelen baskılar konusunda konuşmaya teşvik edin ve baskılara nasıl direnebileceği konusunda yol gösterici olun.

Çocuğunuzla birlikte, kesintisiz, tüm dikkatinizi ona vererek zaman geçirin.

Televizyon, video, bilgisayar süresini sınırlandırın.

Basketbol, futbol, voleybol, hentbol... Çocuğunuzun bir takımda oynamasını arzu ediyorsanız bazı noktalara dikkat etmeniz gerekiyor. Çocuğunuz takım sporları için gerekli fiziksel, sosyal ve duygusal becerileri kazanmadan önce bunu yapmanız durumunda başarısızlık duygusu yaşamasına, yaptığı spordan zevk almamasına ve bu spor dalından soğumasına neden olabilirsiniz.
Uzmanlar çocukların 10 yaşından sonra taktik ve stratejileri doğru bir şekilde anlayabilecek olgunluğa ulaştığını belirtiyorlar. Sözel yönergeleri anlama ve kendi sezgilerini yorumlama kabiliyeti de bu yaşta organize faaliyetler ve takım sporlarına başlamak için uygun bir düzeye gelmiş oluyor. Yaşı büyüyen ve daha fazla sosyalleşen ortaokul çağındaki çocuklar ise takım sporlarına başlamak için daha da uygun adaylar oluyorlar...
Amerikan Pediatri Akademisi, hem ebeveynler hem de çocuklar için heyecan verici bu dönemde çocuğu herhangi bir spor dalına yazdırmadan önce şu noktalara dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor:
Vücut tipi
Boy, kilo ve güç durumu yaralanma riskinin azaltılması açısından üzerinde durulması gereken en önemli konular. Grupların yaş ve beceri düzeyini dikkate alarak oluşturulmuş olmasına dikkat edin.
Duygusal olgunluk
Çocuğun rekabetin iniş ve çıkışları ile baş edebilme, rutine sadık kalabilme, fiziksel baskıya dayanabilme ve sportmence davranabilme becerilerine sahip olması önemli.
Maliyet
Ekipman, formalar, katılım ücretleri, ulaşım ve tıbbi bakım maliyetleri oldukça yüksek olabilir. Aile bütçenizin zorlanması nedeniyle evinizde sıkıntıya yol açması veya çocuğunuzun sezon ortasında başka bir spor dalını denemek istemesi bu masrafları etmenize değmeyebilir.
Liderlik
Takım antrenörü ya da koçunun deneyimli, olumlu ve sizin onayladığınız değerlere sahip olması da önemlidir.

 

Spor deyince çocuğunuzun aklına futboldan başka bir şey gelmiyor mu? Okulda ya da sokakta arkadaşları ile futbol oynamaktan büyük zevk alıyor, bir futbol okuluna yazdırmanız için size yalvarıyor mu?

Futbolun çocuklar için uygun bir spor dalı olup olmadığından emin olamıyor ve çocuğunuzu başka spor dallarına kanalize etmek için uğraşmanızdan dolayı aranızda bir sürtüşme mi yaşanıyor?

O halde size iyi haberlerimiz var! Gerçekte futbol çocuklar için hem uygun hem de önemli faydalar sağlayabilen bir spor dalı! Çocuğunuzu futboldan uzaklaştırmaya çalışmak yerine, bu isteğini teşvik etmeye başlayabilirsiniz. Ve bu sadece oğlunuz için geçerli değil, isteği ve merakı varsa kızınız da tüm dünyanın bayıldığı bu spor dalı ile ilgilenebilir!

HER YAŞTAN ÇOCUK İÇİN FAYDALARI OLAN BİR SPOR DALI
Her yaştan ve kabiliyet düzeyi farklı çocukların katılabileceği bir spor dalı olarak futbol çeşitli yararlar sağlayabilir.

Aerobik egzersize olanak verir
Futbol maçı sırasında çocuklar sürekli saha içerisinde koşarlar. Araştırmalar bu egzersizin fiziksel ve psikolojik pek çok faydası olduğunu göstermiştir. Düzenli olarak futbol oynayan çocuklar yaşam biçimlerine düzenli egzersiz yapma alışkanlığını katarlar. Ayrıca fiziksel egzersiz obesiteye karşı da en etkili önleme yöntemidir.

İşbirliğini teşvik eder
Gerek savunmada, gerekse hücumda başarı için paslaşma esas olduğundan, oyuncuların birbiri ile iyi bir iletişim içerisinde olması ve takım üyelerinin saha içerisindeki yerini sürekli kollaması gerekir. 

Kapsayıcı bir spor dalıdır
Köy, kent, zengin ya da yoksul farkı gözetmeksizin, her kesimde sevilen ve katılımcı bulan bir spor dalıdır. Bazı spor kulüplerinde küçük yaşlarda kız ve erkek çocukları aynı takım içerisinde futbol oynayabilirler. Her yaştan ve farklı kabiliyet düzeyine sahip çocuk bu oyundan zevk alabilir.

Gerçek bir takım sporudur
Futbolda dikkatleri bireysel olarak üzerinde toplayan oyuncu sadece kalecidir. Dolayısıyla futbol bireysel yetenek ve gücün ön plana çıktığı spor dallarına kıyasla çocuklar açısından daha az baskı yaratıcı bir spor dalı olabilir. Bu nedenle futbol özellikle üstün atletik yeteneklere sahip olmayan ancak takım sporlarına katılmaktan zevk alan çocuklar için oldukça uygun bir spor dalıdır.

Sosyal beceriler kazandırır
Grup katılımı çok önemli olduğundan futbol oynamak çocuklara sportmenliği öğretir. Sorumlu bir yetişkinin gözetimindeki bir futbol takımında oynamak çocuklara kazanma ve kaybetmeyi, grup kararı verebilmeyi ve çok farklı ortamlardan gelen, farklı kişilik özelliklerine sahip kişilerle birlikte yaşamayı öğretir.

Uluslararası bir spor dalıdır
Çocukları tüm dünyada yaşanan futbol heyecanını paylaşmaya teşvik etmek başka ülkeleri tanımalasına ve kendi ülkesini dünyanın çok sayıda ve farklı ülkeler topluluğunun bir parçası olarak görmesine yardımcı olabilir.

SİZE DÜŞEN GÖREV
Çocuğunuzu okulda ya da mahallenizde bir spor okuluna yazdırabilir ya da belli bir kulüp ya da okul çerçevesinde olmaksızın arkadaşları ile futbol oynamasına olanak sağlayabilirsiniz.

Ancak tüm spor dallarında olduğu gibi futbolda da çocuğunuzun oyundan alacağı zevki sizin yaklaşımınız büyük ölçüde etkileyecektir. Eğer siz çok rekabetçi ve kazanmaya önem veren biriyseniz, sizin kazanma arzunuzun çocuğunuzu baskı altında bırakmamasına özen göstermelisiniz. Tavır ve sözlerinizle kazanmaktan ziyade oyundan zevk almanın önemini göstermeye çalışmalı; çocuğunuzu destekleyip, motive ederken bu konuya özen göstermelisiniz.

Maçlara izleyici olarak katılmak ve tezahürat etmek desteğinizi somut olarak göstereceği gibi, çocuğunuzun zenginleşen yaşamına katılmanız açısından da size iyi bir olanak sağlayacaktır.

Çocuğunuzun sahip olduğu zeka kapasitesini tam olarak ortaya çıkarmak için özel bir eğitiminizin olması ya da büyük paralar harcamanız gerekmiyor. Zekalarını işletmeleri ve geliştirmeleri için uygun ortamı sunmanız ve yıllar içerisinde buna sadık kalmanız en büyük etkiyi yaratacaktır.

İşte zeka dostu bir ortam sunmanız için önemli bazı ipuçları:

1. Bol bol konuşun.

2. Konuştuğunuzdan daha fazla dinleyin.

3. Bol bol sarılın.

4. Birlikte yürüyüşlere çıkın.

5. Birlikte okuyun

6. Önemli konularda sayısı çok fazla olmayacak şekilde kurallarınızı belirleyin ve bunlara bağlı kalın.

7. Her gün en az bir kez "seni seviyorum" deyin.

8. Şarkı söyleyin -sesiniz güzel olmasa da! Bilmiyorsanız da uydurun!-

9. Espri duygunuzu koruyun.

10. Kendi çocukluğunuzla ilgili hikayeler anlatın.

11. Sorularını dinleyin ve yanıt verin.

12. Özel günleri kutlayın.

13. "Lütfen" ve "teşekkür ederim" kelimelerini kullanın.

14. Asla lakap takmayın ve aşağılamayın.

15. Bol bol gülümseyin.

16. "Yapma"dan çok "yap" kelimesini kullanın.

17. Asla bağırmayın.

18. Onlara ne kadar büyük gözüktüğünüzü unutmayın.

19. Olumlu çabalarını takdir edin.

20. Cezalandırmak yerine yol göstermeyi tercih edin.

21. Hemen sonuçlar çıkarmayın, sorular sorun.

22. Yermekten veya suçlamaktan kaçının.

23. Hatalarınızı kabul edin.

24. Korkutmayın.

25. Oyunlar oynayın.

26. Düzenli yaşamaya gayret edin.

27. Deneme ve yanılma yoluyla öğrenmesine olanak verin.

28. Eğlenceli tarafları görmeye çalışın.

29. Sabır gösterin.

30. Kontrolünüzü yitirmeye başladıysanız, birini arayın.

31. Onlar konuşurken tüm dikkatinizi verin.

32. Konuşurken fiziksel olarak onların seviyesine inin.

33. Gözlerinin içine bakın.

34. Beğeninizi sık sık ifade edin.

35. Okuyun, okuyun, okuyun!

36. "Özür dilerim" demeyi öğrenin.

37. Yaşama değer verin.

37. Yaşlı birini yakından tanıyın.

38. İçinizdeki çocuğun çıkmasına izin verin.

39. Sözlerinizi tutun.

40. Kendi çocukluğunuzu hatırlayın.

41. Sadece gerçekten "hayır" demek istediğinizde hayır deyin ve buna bağlı kalın.

42. Başkalarına şefkat gösterin, iyilik yapın.

43. Mümkün olduğunca fazla şey deneyin.

44. Her bir çocuğun eşsiz oluşunun tadını çıkarın.

45. Doğruyu söyleyin.

46. Nasıl bir insan olmasını istiyorsanız, onu örnekleyen bir insan olun.

47. Hoşgörü sergileyin.

48. Yaşına uygun sorumluluklar verin.

49. Güvenliğinden emin olduğunuz sürece keşif çabalarına engel olmayın.

50. Resim, yoğurma-şekillendirme, yazı gibi "sanat" faaliyetleri için malzemelerinin olmasını sağlayın.

51. Açık hava oyunlarını teşvik edin.

52. Yaşıtları ile bol bol zaman geçirmesini sağlayın.

52. Birlikte düzenli egzersiz yapın (yürüyüş, bisiklet, yüzme, vb.)

53. Televizyon izlemesini sınırlayın ve denetleyin.

Çocuklar matematik kavramları ile ilk olarak oyun aracılığı ile tanışırlar. Bebekken kelimeleri bilmeseler de, kendilerinin küçük, annenin ve babanın büyük olduğunu bilirler. Küçük çocuklar kelimeyi bilmeseler de, bir küpün üzerine başka bir küp koyduklarında iki küp kullanmış olduklarını bilirler. Kendilerinin iki, sizinse on küpünüz olduğunu anlarlar ve sizdeki küpleri isterler. Küçük çocuklar biz sınıflandırma da kullandıkları kriteri anlayamasak da, sık sık nesneleri sınıflandırırlar. Market alışverişi sırasında sayı, ebat, şekil ve ağırlık kavramları ile ilgili birçok şey öğrenirler. Böylece, okul öncesi eğitime başladıklarında birçok kavramı kendi öğrenme yöntemleri içerisinde bilirler ve okul öncesi eğitim sürecinde de bunları geliştirerek, ilkokul eğitimine hazırlanırlar.

Matematik gelişimi açısından basamaklar şunlardır:

1. Bizim günlük yaşamda kelimeleri doğru yerlerinde kullanmamız sayesinde matematik dilini kullanmaya ve anlamaya başlaması
Bu kelimelerden bazıları şunlardır: uzun-kısa, yakın-uzak, ilk-son, yüksek-alçak, içinde-dışında, az-çok, hafif-ağır, hepsi-hiçbiri, sıcak-soğuk, aynı-farklı, daha az-daha çok, çift, grup, dizi.

2. Soyut saymanın gelişmesi (rakamların anlamını bilmeden sayma)
Çocuğunuzu rakamların sırası ile tanıştırmak amacıyla rakamlardan oluşan şarkılar söyleyin.

Rakamların sırasını öğrenmesine yardımcı olacak parmak sayma oyunları oynayın. 

Gün içinde boş zamanlarınızda eğlence amaçlı olarak sayıları söyleyin. 

3. Anlamlı saymanın başlaması (sayma ve 2 rakamının iki adet ve 4 rakamının dört adet nesneyi temsil ettiğini anlaması)

2 veya 3 nesneden oluşan dizilerle başlayın ve çocuğunuza kaç tane nesnenin bulunduğunu sorun. 

Karakterlerin nesneleri saydığı öyküler ve masallar okuyun. 

Üç nesneyi koyun ve çocuğunuz sayarken bunlara dokunmasını sağlayın. 

Çocuğunuz hazır hale geldiğinde sayıyı artırın. 

Kitaplarda, çevrede gördüğünüz nesneleri sayın. Yemek masasında tabakları, çatalları sayın. Çamaşırları kirli sepetine atarken sayın...

4. Rasyonel saymanın başlaması (saymak ve bir dizideki son nesneyi saydığında bu rakamın o dizideki nesnelerin toplam sayısını temsil ettiğini anlamak)
Çocuğunuzun bir dizideki nesneleri saymasını isteyin ve kaç tane nesne olduğunu sorun. 

Çocuğunuz toplam üç nesne bulunduğunu anladığında, bir nesne daha ekleyerek nesnelerin sayısının dörde çıktığını anlayıp anlamadığına bakın.

5. Biz dizi içerisinde toplama ve çıkarması
Sözlü toplama çıkarma soruları kullanın. Örneğin "Hasan, Ali ve Ayşe markete gidiyor? Kaç çocuk yürüyor? Hasan’ı annesi çağırdı. Şimdi kaç çocuk markete gidiyor? Leyla ve Selin de onlara katıldı. Şimdi kaç çocuk markete gidiyor? Oyundan sıkılana kadar buna devam edebilirsiniz. 

Sayılacak bazı nesneler temin edin ve çocuğunuzun bunlara dayalı bir öykü uydurmasını ve öykü içerisinde geçen sayıya göre nesnelerin sayısını azaltmasını veya artırmasını isteyin.

6. Nesneleri sınıflandırması - dizi oluşturan nesneleri biraraya getirmek
Birbiri ile sadece bir açıdan farklı olan bir dizi ile başlayın. Örneğin bir grup boya kalemini almasını ve bunları renklerine göre gruplandırmasını isteyin. 

Çeşitli düğmeler kullanın ve çocuğunuzdan bu düğmeleri delik sayısına göre gruplandırmasını isteyin. 

Ebat, renk, şekil veya dokusuna göre sınıflandırılabilecek malzemelerle dolu bir kutu bulundurun. 

Diğer sınıflandırılabilecek malzemeler de şunlardır: makarnalar, fasulyeler, çakıl taşları. 

7. Nesneleri kıyaslaması (daha büyük, daha küçük, daha koyu, daha açık, vb. olduklarını anlamak amacıyla nesnelere bakmak)
Masal kitaplarındaki resimleri kıyaslayın. 

Pastel boya ve boya kalemi ile çizgi çizin ve çizgilerin kalınlığı ve görünümü hakkında konuşun. 

Küplerden iki kule oluşturun ve bunların uzunluğunu, küp sayısını kıyaslayın. 

Farklı enstrümanlardan çıkan sesleri kıyaslayın. 

Ayakkabılığınızda bulunan ayakkabıların ebatlarını kıyaslayın. 

8. Nesneleri dizmesi (nesneleri diziler halinde sıralamak)
Oyun küpleri, kitaplar, kalemler vs.yi sıralayarak başlayın. 

Önce iki nesne kullanın ve yavaş yavaş sayıyı artırın. 

Çocuğunuz ağırlık, uzunluk, yakınlık ve benzerine göre de sıralama yapabilir.

Birlikte en kısa kalemi bulun. 

En kısadan en uzuna doğru 3 kalemi sıralayın. 

9. Kestirme ve tahmin etme
Bir kavanozu on adetten daha az nesne ile doldurun ve çocuğunuzdan kaç tane nesne bulunduğunu tahmin etmesini isteyin. 

Tabağa birkaç parça kek koyun ve çocuğunuzdan sayısını tahmin etmesini isteyin. 

Güzel resimlendirilmiş bir kitap kapağı gösterin ve öyküde neler olabileceğini tahmin etmesini isteyin. 

Ertesi günün hava tahmini yapın.

10. Çizgi oluşturma ve sıralama
Renkli boncuklar edinin ve çocuğunuzun kopyalaması için değişik sıralamalar oluşturun (kırmızı-yeşil-mavi, kırmızı-yeşil-mavi gibi). 

Dergilerdeki çizgilere bakın ve bunları keserek kolajlar oluşturun. 

Boya kalemleri ile çizgiler oluşturun. 

Nesneleri çizgiler halinde yapıştırın.

11. Ölçme
Yiyecek hazırlarken ölçümleri çocuğunuzun yapmasına izin verin. 

Bir kaba doldurduğunuz suyu ölçmesi için plastik bardaklar verin. 

Aile bireylerinin boyunu ölçün ve birbiri ile kıyaslayın.

12. Rakamları tanıma ve yazma
Çocuğunuz sayılarla uğraşırken her bir rakamın simgelerini de tanımaya başlayacak ve nihayetinde de her bir rakam için kullanılan kelimeyi öğrenecektir (3). 

Rakamları ve rakamları ifade eden kelimeleri her fırsatta yazın. 

Çocuğunuzdan aynı rakamların bulunduğu kartları eşleştirmesini isteyin. 

Rakamları bu rakamları ifade eden kelimelerle eşleştirmesini isteyin. 

Basit rakamlardaki noktaları birleştirme oyunları hazırlayın. 

Kitap ve dergilerdeki rakamları bulun.

Çocuğunuzun rakamlardan kolajlar oluşturmasını sağlayın.

Çocukların sosyal gelişimi çeşitli aşamalar halinde gerçekleşir. Bunlar:

1. Benlik ve bir aileye ait olma duygusunun gelişmesi (bebekler ve küçük çocuklar) 
Çocuğunuzun kendisini görmesi için aynalar kullanın.
Çocuğunuzu kendisi ve ailesi hakkında konuşmaya teşvik edin.
Çocuğunuza tercihlerini ve sevdiği ve sevmediği şeyleri sorun.
Çocuğunuzu destekleyici olun ve sevginizi bol bol gösterin.
Aile olarak hep birlikte birşeyler yapın

2. Güven duygusunun gelişmesi
Sıcak, hoş görülü ve katkı sağlayıcı bir ortam oluşturun.
Sözlerinizi tutun.
Tutarlı olun. Bir takviminiz olsun, aile kurallarınız olsun ve bunları her zaman aynı şekilde uygulayın.
Kendiniz hakkında konuşun ve çocuğunuz kendisi hakkında konuşurken onu dinleyin.
Çocuğunuz için teşvik edici bir lider olun.

3. Ebeveynlerinden ayrılmayı öğrenmesi
Siz ayrılırken çocuğunuz bağırıyor ve ağlıyorsa, kendi davranışlarınızın çocuğu kaygılandırmasına izin vermeyin. Neşeli ve güvenli gözükün, hoşça kal deyin ve mutlu görüntüyle kapıdan çıkın (içinizden mutsuz olsanız dahi).

4. Oynayan başka çocukları uzaktan izlemek

5. Başka çocuklarla birlikte değil, ancak onların yanında oynamak

6. Başka çocuklarla birlikte oynamak
Birlikte oynamaları için eve başka bir çocuk davet edin.
Ev kadınıysanız, sabah kahvelerine çocuğunuzu da götürün.
Çocuğunuz hazır olduğunda başka çocuklarla birlikte oynamaya başlayacaktır.

7. Paylaşma ve sıra bekleme
Çocuğunuzla paylaşma ve sıra bekleme konusunda konuşun.
Evde çocuğunuzla sıra bekleme içeren faaliyetler yapın.
Başka çocuklar kendisiyle paylaşmadığında veya kaba davrandıklarında duygularını ifade etmeye teşvik edin.
Birlikte sıra bekleme gerektiren oyunlar oynayın.

8. Görüş ve isteklerini ifade etmesi
Çocuğunuzun ihtiyaçlarını kelimelerle ifade etmesini teşvik edin.
Sık sık çocuğunuza görüşünü sorun.
Bir öyküyü okuduktan sonra öyküdeki olaylar ve karakterler hakkındaki görüşlerini sorun.
Gerçek hayatta yaşanan şeyler hakkında konuşun. Belirli durumlarda neler yapılması gerektiği hakkında sohbet edin.

9. Çatışmaları çözümlemek ve duygusal kontrolünü geliştirmek için kelimeleri kullanması
Başka bir çocuk kendisini ittiğin, kaba davrandığı veya yapmakta olduğu birşeyi bozduğu zaman hissettikleri hakkında konuşmaya teşvik edin.
Sorun içeren durumlardan yararlanın ve çocuğunuza kendisinin böyle bir sorunu nasıl çözümleyeceğini sorun. Örneğin markete gittiniz ve elinizdeki para ile istediğiniz birşeyi satın alabilirsiniz ya da bu parayı markette harcamayıp, hafta sonu hayvanat bahçesine gidebilirsiniz. Sen olsan ne yapardın? gibi.
Sorun yaşandığında kelimeleri kullanmayı hatırlama konusunda çocuğunuza yardımcı olun.
Önce yüksek sesle, daha sonra kısık sesle konuşarak oyunlar oynayın.
Bir sorun meydana geldiğinde yakında bulunmaya çalışın, ancak gerekli olmadıkça müdahale etmeyin.
Çocuğunuzun istediği zaman, yalnız başına gidebileceği ve duygularının kontrolünü yeniden kazanabileceği sakin bir yer temin edin.
Ev kurallarını ve kuralların ihlal edilmesinin sonuçlarını belirlemek üzere bir aile toplantısı düzenleyin. Örneğin iki çocuk aynı oyuncak için kavga ederse, oyuncak bir süre kaldırılır, gibi.
Çocuğunuz gerçekten öfkeli olduğunda, öfkesini atabilmesi için oyun hamuru veya yırtabileceği kağıtlar gibi bazı malzemeler temin edin.

10. Hata yapılabileceğini öğrenmesi
Çocuğunuz bir hata yaptığında, her zaman için onu yeniden denemeye veya bir daha ki seferde daha doğru davranmaya teşvik etmelisiniz. Asla çocuğunuzu aşağılamayın.
Bir hat yaptığınızda bunu çocuğunuza söyleyin.
Çocuğunuz başarmak için uğraşıyorsa onu teşvik edin ve bu çabasını fark ettiğinizi ve takdir ettiğinizi belirtin.
Bol bol çocuğunuzun başarabileceği faaliyetler sunun.
Dinleme ve gerekirse sakinleştirme konusunda istekli olduğunuzu gösterin.

11. Kendine güven ve öz saygının gelişmesi
Hatalar yapabileceğini ancak yeniden deneyebileceğini anlamak ve bunu başarmak çocuğunuzun kendine güvenini artırır.
Çocuğunuzu ve bulunduğu gelişim düzeyini olduğu gibi kabul edin.
Çocuğunuza hafif ölçüde zor gelecek ve yeteneklerini geliştirmesi için onu teşvik edecek bazı görevler verin.
Daha fazla öğrenme merakı yaratacak yeni ve ilginç deneyimler sunun.
Çocuğunuzun yaptığı çalışmalar hakkında sorular sorun ve ilginizi gösterin. Bu başarılarından gurur duymasını sağlayacaktır.
Çocuğunuza destek ve sevgi gösterin.
Çocuğunuza inanın ve bu inancınızı anlamasını sağlayın.

12. Başkalarına saygının ve empati duygusunun gelişmesi
Çocuğunuzla aile üyelerinin ve tanıdığı diğer kişilerin duygularına saygı gösterme konusunda konuşun.
Başka insanların eşyalarına saygı gösterin ve çocuğunuzun kendisinden de aynı şeyi beklediğinizi anlamasını sağlayın. Çocuklar en güzel sizin örnek olmanızla öğrenirler.

Bir çocuğun anlamlı bir şekilde yazabilmesi için öncelikle bunun için gereken ince motor becerilerini kazanmış olması gereklidir. El işi çalışmaları, oyun hamuru, kum ve su oyunları ve yazma pratikleri ince motor becerilerinin gelişimi açısından son derece faydalı aktiviteler olmaktadır.

Çocuk yazı yazmaya başlamadan önce hangi becerileri kazanır? 

1. Boya kalemleri ile karalamalar yapmak 
Çocuğunuzun elinin altında bol bol kağıt ve kalem bulunsun.

Evin çeşitli yerlerinde bloknotlar ve kalemler bulundurun.

Her türlü yazma çabasını teşvik edin.

2. Daireler ve temel şekilleri çizmek 
Yine, evin çeşitli yerlerinde bolca kağıt ve kalem bulundurun.

Evdeki çeşitli şekilleri gösterin ve birlikte bunları çizmeye çalışın. Bu sırada teşvik edici davranmaya özen gösterin.

Çocuğunuzun üzerinden geçebileceği yazı şablonları hazırlayın.

Çocuğunuzun yazma çalışmaları hakkında olumlu bir şekilde karşılıklı konuşmalar yapın.

Çocuğunuzu yaptığı şeye bakma ve onun hakkında konuşma konusunda teşvik edin.

3. Küçük kas kontrolünü artırmak için yapabileceği faaliyetler
Çocuğunuzun küçük kas kontrolünü geliştirici faaliyetlerden bazıları şunlardır: 
Sıkma faaliyetleri 
Örneğin ıslak bir süngeri sıkmak, oyun hamurları ile oynamak, küçük bir topu sıkmak gibi.

Çimdik faaliyetleri 
Örneğin göz damlasının damlalığına su çekip, sıkmak, boncukları cımbız kullanarak bir tabaktan bir tabağa geçirmek, sizin gözetiminizde makas kullanmak, dergilerden resimler kesmek, oyun hamurunu kesmek, boş kağıt ve çizgili kağıdı kesmek, delikten ip geçirmek (bu amaca yönelik oyuncaklar satın alabileceğiniz gibi kendiniz de hazırlayabilirsiniz), ayakkabı bağcıklarını takma ve bağlama pratikleri, ipe boncuk ya da makarna dizmek gibi.

Üstünden geçme çalışmaları
Bir sayfaya çizgiler çizin ve çocuğun kalemle bunların üzerinden geçmesini sağlayın. Çeşitli kahramanların eve ulaşmasını sağlayacak yolu gösteren resimler çizin ve çocuğunuz kalemle bu yolu takip etsin. Çocuğunuzun kalemle izleyebileceği basit labirent oyunlarının bulunduğu bir kitap satın alın.

4. Gerçek insan, nesne ve olayların resimlerini çizmeye başlamak 
Tüm çabalarını teşvik edin.

Çocuğunuza yaptığı resim hakkında sorular sorun.

Çocuğunuzun yaptığı resimlerden örnekler saklayın ve bunlara bakmasını ve bunlar hakkında konuşmasını sağlayın.

Çocuğunuzun eserlerini odasına veya buzdolabına asın.

5. Harfleri tanımaya başlaması 
Çocuğunuzun adını sık sık bakabileceği bir kartın üzerine yazın.

Başka kelimelerin içinden adında yer alan harfleri bulun.

Çocuğunuzu tanıdığı harfleri göstermeye teşvik edin.

Büyük ve küçük harfleri gösterin ve bunlar hakkında konuşun.

6. Yazılı isimleri ve bazı kelimeleri tanımaya başlaması
Çocuğunuzla birlikte dergiler ve kitaplarda tanıdığı harfleri bulmaya çalışın.

Birlikte kelimeler arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları belirleyin. Örneğin kaş, baş; takı, tak gibi.

Çocuğunuzun tüm çabalarını teşvik edin.

7. Kelimelerin kalıcılığını kavraması 
Örneğin k-u-ş her zaman kuş olarak okunur, gibi.

Çocuğunuzun anlattığı bir öyküyü yazın ve bunu hergün okuyun.

Her sayfada bir ya da iki satırın yer aldığı kitaplar okuyun.

Ambalajların üzerindeki harfleri okuyun, bunların kalıcılığını anlaması için daha sonraları da aynı kelimeleri tekrar tekrar okuyun.

Bu yaş çocuklarına hitap eden bir ilk sözlük kitabı satın alın ve bunu birlikte kullanın.

8. Yazıda harfleri taklit etmeye başlaması 
Yazı malzemeleri temin edin.

Elinizin altında kelime ve resim kartları bulunsun.

Harf yazmasını teşvik edin ve yazılarını duvara ya da buzdolabına asın.

Çocuğunuzla birlikte ipliklerden harfler oluşturun.

Oyun hamurları ile harfler oluşturun.

Bir yazı tahtası ve gerekli yazı malzemelerini temin edin.

9. Adını yazmaya çalışması
Harflerin sırasının karışık veya ters olmasından dolayı endişelenmeyin.

Adını yazın ve bunun kopyasını yapmaya teşvik edin.

Çocuğunuz adını kendi başına yazabileceğini söylediğinde ona bunu yapması için izin verin.

Tüm çabalarını teşvik edin.

Bol bol yazı malzemesi bulundurun.

10. Başka kelimeleri yazmaya başlaması 
Tüm yazma çalışmalarını teşvik edin.

Bakarak yazabilmek için sizden yazmanızı istediği kelimeleri yazın.

Çabalarından gurur duyduğunuzu gösterin.

Çocuğunuzla birlikte öyküler yazın ve bu öyküler de çocuğunuzun diğer kitaplarının arasına koyun.

11. Pratik ve olumlu geri bildirim sayesinde becerisinin gelişmesi 
Çocuğunuzu aile üyelerine mektuplar, teşekkür notları ve sevdiği kitaplardaki karakterlere notlar yazmaya teşvik edin.

Kafiyeler üretmesi konusunda yardımcı olun.

Hatırlamanızı istediği her türlü şeyi size hatırlatacak notlar yazmasın isteyin.

Konuşma, Dinleme ve Yazma becerileri okuma gelişimine katkıda bulunur. Bu becerilerin yeterli düzeyde olmaması halinde okumayı öğrenmesi de güçleşir.

Ayrıca okumaya giden süreçte gelişmesi gereken başka bazı beceri ve yetenekler de söz konusudur. Şunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmamalısınız: Çocuğunuzu okula hazırlamak açısından yapabileceğiniz en önemli şey ona her gün kitap okumaktır.

Okumayı öğrenme sürecinde şu aşamalardan geçilecektir:

1. Yaşadığı ortam ve yazılı malzemeler aracılığı ile yazılı kelimelere maruz kalmak. 

Yürüyüşler ve otomobil yolculukları sırasında çevrede gördüğünüz yazılara işaret edin.

Zengin bir kütüphaneniz olsun.

Çocuğunuza kitap okurken kelimelere işaret edin.

Sizin de her gün zevk için veya mecbur olduğunuz için bazı şeyleri okuduğunuzu görmesini sağlayın.

2. Kitap sevgisi, kendisine kitap okunması ve okuyan kişileri görmesi sayesinde gelişir.

Çocuğunuza her gün kitap okuyun ve sizi okurken görmesini sağlayın (kitaplar, yemek kitapları, dergiler, gazeteler, vb.).

Çocuğun tekrar size "okuyabileceği" tahmin edilebilir kitaplar okuyun. Tahmin edilebilir kitap bir cümlenin ya da nakaratın sık sık tekrarlandığı kitaptır.

Birkaç haftada bir çocuğunuzu kütüphaneye götürün.

Kasete okunmuş bir kaç kitap almayı düşünebilirsiniz. Ya da kendiniz çocuğunuzun sevdiği kitapları kasete okuyabilirsiniz. İstediği zaman bu kasetleri dinlerken, kitaptan takip etme çalışmaları yapabilir.

3. Çocuğun dikkatinin dilin ritmine çekilmesi.

Bu monoton bir ses yerine canlı bir sesle okumalarına yardımcı olacaktır. Ayrıca kafiye kurma becerilerini de geliştirecektir.

Çocuğunuza tekerlemeler okuyun.

Güçlü ritmi olan ve kafiyeli sözler içeren şarkılardan oluşan müzikler dinleyin

Gün içinde bol bol ve değişik müzikler dinleyin.

Uyku zamanında klasik müzik çalın. Özellikle Mozart’ın beyinde zaman ve mekan kavramlarının gelişmesi açısından yararlı olduğu bilinmektedir.

4. El-göz koordinasyonun ve görsel ayrım yeteneğinin gelişmesi.

Çocuğunuzla birlikte kolajlar oluşturun ve birlikte resimler çizin.

Üzerinden geçebileceği şablonlar temin edin.

Oyun hamurundan şekiller oluşturun ve çocuğunuz bunları kağıt üzerine koyarak etrafından çizsin.

Çok sayıda oyuncak kutusu edinin ve çocuğunuz oyuncaklarını kendi başına sınıflandırarak bunlara yerleştirsin.

Çocuğunuzla birlikte top atıp, tutma oyunları oynayın.

Boş plastik şişelerle bowling oyunu oynayın.

İpe boncuk, makarna, vb. dizin.

Basit delikten ip geçirme oyunları satın alın veya kendiniz hazırlayın.

Bisiklet sürmek koordinasyonu geliştirir.

Yap-boz çözmek koordinasyon ve düşünme becerilerinin gelişimi açısından çok yararlıdır.

Bol bol sınıflandırma oyunları oynayın. Kirli çamaşırları birlikte renklerine göre ayırın, çatal, bıçak ve kaşıkları ayırın, yolda gördüğünüz yaprakları sınıflandırın...

5. Yazıları takip etme becerilerinin gelişmesi için çocuğunuza yardımcı olabilirsiniz.

Okuma sırasında takip etme, bir sayfadaki satırları soldan sağa ve yukarıdan aşağı doğru sonuna kadar takip edebilme becerisidir.

Çocuğunuza her gün kitap okuyun ve okuduğunuz satırın altından parmağınızla ilerleyerek yazıları nasıl takip ettiğinizi görmesini sağlayın.

Çocuğunuz için bol bol kitap temin ve bunları keşfetmesi için zaman yaratın.

Çizgi çizme çalışmaları takip etme becerilerinin gelişmesine katkıda bulunur.

Boncuklar veya oyun küpleri ile desenler oluşturun ve çocuğunuzdan sizin yaptığınız deseni yapmasını isteyin, siz de onun ürettiği deseni yapın.

Ev dışında gökyüzündeki kuşları veya uçakları gösterin ve onları gözüyle takip etmesini isteyin.

6. Okumaya zihinsel olarak hazır olmak (idrak becerileri, problem çözme becerileri ve hatırlama becerileri).

Bir öyküyü okumadan önce öykü hakkında sohbet ederek idrak becerilerinin gelişmesi konusunda çocuğunuza yardımcı olun. Kitapta nelerin olabileceği konusunda tahminlerde bulunun ve okuduktan sonra bu tahminlerinizin çıkıp çıkmadığı konusunda konuşun.

Bir öyküyü okuduktan sonra, çocuğunuzun anlayıp anlamadığını görmek için ona kısa bir paragrafla ilgili sorular sorun.

Düşünme yeteneğinin gelişmesine yardımcı olmak için çocuğunuza bilmeceler sorun.

Çocuğunuza birşeyi nasıl veya neden yaptığı ve bir dahaki sefere nasıl yapacağı konusunda sorular sorarak; bir görevi başarması için çeşitli yollar keşfetmesine yardımcı olarak; giderek zorluk düzeyi artan yap-bozlar çözerek, onun problem çözme becerilerinin gelişmesine katkıda bulunun.

Mantık yürütme becerilerinin de gelişmesi gerekir ve bu konuda yapabileceğiniz birçok şey mevcuttur: Basit labirentler ve yap-bozları çözmek, bloklardan kule inşa etmek, basit masa veya kart oyunları oynamak; gün içinde yaptığı şeyleri sormak gibi yöntemlerle hatırlama faaliyetleri yaptırmak; yaptığınız şeyi anlatmak ve çeşitli şeylerin oluş nedenini açıklamak.

7. Okumaya fiziksel olarak da hazır olması için yapabilecekleriniz:

Çocuğunuzun gece boyunca yeterli ölçüde dinlenmesini sağlayın.

Çocuğunuzu yemeklerini yemeye ve yeni yiyecekleri denemeye teşvik edin (ancak kesinlikle zorlamayın).

Çocuğunuzun gün içinde yeterli ölçüde fiziksel hareket yapmasını sağlayın.

Fiziksel muayene ve diş kontrollerini aksatmayın.

8. Geniş ve genişleyen bir kelime hazinesinin oluşturulması.

Çocuğunuzla bol bol konuşun ve onu dinleyin.

Mümkün olan her zamanda onu yeni kelimelerle tanıştırın ve birlikte kelime oyunları oynayın.

Yapmakta olduğunuz şeyi ve bazı şeylerin oluş nedenini ona anlatın.

Çocuğunuzla konuşun, konuşun, konuşun ve birşey söylediğinde ve sorduğunda onu dinleyin, dinleyin, dinleyin....

Bu becerileri kazandığında çocuğunuz:

1. Harfleri tanımaya başlayacak.
Bu konuda ona yardımcı olmak için:

İlgi gösterdiği zamanlarda birlikte harfleri bulun ve harfleri söyleyin.

Çocuğunuzun adındaki harflere bakın ve bunları söyleyin.

Ev içinde çeşitli yerlerde bulunabilecek harfleri bulun.

2. Harfin söylenişini belirtin ve bunu yazılı harf ile ilişkilendirin.

Bir öyküde belirlediğiniz harfi bulun ve bu kelimeleri birlikte söyleyin.

Çocuğunuzun harfi söylemesini teşvik edin.

Seçtiğiniz bir harfi büyük bir şekilde boş bir kağıdın üst tarafına yazarak evde görünür bir yere asın ve gün boyunca kullandığınız ve içinde bu harfin geçtiği kelimeleri altına yazın.

Birlikte alfabe kitapları okuyun ve harflerin söylenişini vurgulayın.

3. Kelimelerin içindeki harfleri fark etmesi.

Okurken çocuğunuza belirli kelimeleri tek tek işaret edin.

"Tahmin edilebilir" bir kitapta tekrar eden kelimeleri bulun ve bunları çocuğunuza gösterin.

Kartlara kelimeler yazın. Başlangıçta dört kart kullanın ve her bir kartı çift olarak hazırlayın ve çocuğunuzdan aynı olan kartları eşleştirmesini isteyin.

Birlikte alfabe kitapları okuyun ve kelimeler hakkında sohbet edin.

Başka kitaplardan bildiğiniz kelimeleri bulun.

4. Seslerin birleşerek kelimeleri oluşturduğunu fark etmesi.

Her mısrada aynı kelimelerin tekrar edildiği kısa şiirler okuyun ve tekrarlanan kelimedeki harfleri söyleyin.

Resimli kelime kartları kullanın. Böylece çocuğunuz harfleri seslendirebilmek için resimden yararlanabilir.

Sesleri anlatan kelimelerin yer aldığı kitaplar okuyun. Örneğin hayvan seslerinin belirtildiği kitaplar gibi.

Alfabe kitapları okuyun.

5. Bir kelimenin, onu her gördüğünüzde aynı şekilde okunduğunu fark etmesi.

Sevdiği kitapları tekrar tekrar okuyun. Böylece çocuğunuz kelimelerin aynı kaldığını, değişmediğini fark edecektir.

Çocuğunuzun size anlattığı öyküleri yazın ve tekrar okuyun.

Başka cümlelerde aynı olan kelimeleri bulun ve bu cümleyi yüksek sesle tekrar okuyun.

Otomobilde tabelaları, trafik işaretlerini, apartman isimlerini okuyun.

6. Kelimelerin birleşerek cümleleri oluşturduğunu fark etmesi.
Çocuğunuza okuyun, cümleleri gösterin ve cümleler arasında duraklayın.

7. Pratik yapma ve olumlu geri bildirimde bulunma yoluyla okuma yeteneklerini iyileştirin:

Bildiği bir öyküyü kitaba bakarak kafasından anlatmak şeklinde bile olsa, tüm okuma çabalarını teşvik edin.

Birlikte sık sık kütüphaneye gidin ve çocuğunuzun okunmasını istediği kitapları kendisinin seçmesine izin verin.

Çocuğunuzla birlikte oturun ve onun okuduklarını dinleyin.

Dinleme yeteneği önemli bir okuma öncesi becerisidir. Okumayı öğrenebilmek için dinleyebilmek ve harflerin verdiği sesi işitmek ve bunların nasıl bir araya gelerek başka sesler oluşturduklarını anlayabilmek gerekir.

Çocuğunuzun dinleme becerilerini desteklemeniz açısından bazı öneriler:
Onlarla kafiyeli kelime oyunları oynayın.

Çocuğunuza, örneğin "ayakkabını bana getir" gibi, tek aşamalı komutlar verin.

Tek aşamalı komutları rahatlıkla izlemeye başladıktan sonra, "oyuncağını al ve odana götür" gibi iki aşamalı komutlar verin.

İki aşamalı komutları rahatlıkla izlemeye başladıktan sonra, "ayakkabılarını giy, çantanı al ve dışarı gel" gibi üç aşamalı komutlar verin. Böylece her türlü öğrenme açısından büyük önem taşıyan hafıza becerisini desteklemiş olursunuz.

Her gün örneğin öğle yemeği sırasında farklı türde bir müzik çalın. Çocuğunuzla bu müzik türünden hoşlanıp hoşlanmadığı konusunda sohbet edin.

Zaman zaman, çocuğunuzun sizi işitmek için çok dikkatle dinlemesini gerektirecek düzeyde kısık sesle konuşun.

Açık hava yürüyüşleri yapın ve etraftaki sesleri dikkatle dinleyin. Bunları yazın ve ertesi gün bu sesleri taklit etmeye çalışın (bu da aynı zamanda hafıza becerisine de katkıda bulunacaktır).

Bir öyküyü okumadan önce çocuğunuzun cevabını bulmak için öyküyü dinlemesini gerektiren bir soru sorun.

Her zaman olduğu gibi, başkalarını dinleme konusunda da iyi örnek teşkil edin.

1. Renkleri tanıma

Renkler 3 aşamada öğrenilir bunlar:

Renk eşleştirme: Çeşitli renklerden malzemeleri bir araya getirin ve çocuğunuzun renkte olanları bularak ayırmasını isteyin. Örneğin bir boya kalemi setinden iki adet alın ve bunlardan birini elinizde tutarak, çocuğunuzdan diğerini bulmasını isteyin.

Renk tanıma (ismini söylediğinizde bir rengi bulabilme yeteneği): Çocuğunuzla günlük iletişiminizde renk isimlerini sık sık kullanın, renklerin geçtiği şarkılar söyleyin, boya kalemlerinin sadece bir setini kullanarak, çocuğunuzdan söylediğiniz renkteki kalemi bulmasını isteyin.

Renk isimlendirme (bir rengi gördüğünde, hiçbir ipucu verilmeden o rengin adını söyleyebilme: Yukarıda belirtilen oyunlara devam edin. Çocuğunuzun beceri düzeyi artınca oyuna onun liderlik etmesini sağlayın.

2. Kavramları öğrenme
Günlük sohbetlerinizde sık sık kavramları kullanın.

Zıddını söyleme oyunları oynayın: Sıcak-soğuk, dolu-boş, uzun-kısa gibi.

Kavramlarla ilgili kitaplar alın.

Evdeki çeşitli nesneleri şekillerine göre sınıflandırın.

Evdeki nesnelerin boyunu karşılaştırın.

Zıt kavramları öğrenmek amacıyla nesneleri kıyaslayın. Hızlı-yavaş, ıslak-kuru gibi.

Buzu sıvılaşana kadar eritin.

Çocuğunuzun çeşitli biçimlerde hareket etmesini sağlayın. Hızlı-yavaş, ileri-geri gibi.

Ev terazinizde nesneleri tartın.

Nesnelerin kullanımı hakkında konuşun. Ayakkabı=dışarıda, terlik=içeride gibi.

Nesnelerin bulunabileceği yerler hakkında konuşun. Kara, deniz, gökyüzü, kütüphane, ev, okul, plaj gibi.

3. Hafıza becerilerini güçlendirme
Uyku öncesinde o gün yaşadıklarınız hakkında konuşun.

Çocuğunuz sizinle birlikte söyleyecek kadar öğrenene dek, her gün aynı tekerlemeyi söyleyin.

Çocuğunuza dün olanlar konusunda sorular sorun.

Çocuğunuza tepsi üzerine koyduğunuz 4 nesneyi gösterin. Tepsinin üzerini örtün ve nesnelerden birini çocuğunuza göstermeden çıkarın. Örtüyü kaldırın ve neyin eksik olduğunu sorun.

Kartlarla konsantrasyon oyunları oynayın. 5 çift eşleştirme kartı alın ve bunları ters olarak masaya koyun. Birbirinin eşi olan iki kartı bulmaya çalışın. Çocuğunuz hazır oldukça kart sayısını artırın.

4. Eleştirel düşünme yeteneklerinin gelişmesi
Mümkün olduğunca birden fazla cevabı olabilecek sorular yöneltin.

Kararlar verirken çocuğunuzun da dahil olabileceği seçenekler oluşturun.

Bir görevi yapmanın değişik yolların keşfetmesi konusunda ona rehberlik edin.

Çocuğa belli bir konu hakkında bildiklerini sorun ve daha fazlasını öğrenmeye teşvik edin.

Çocuğunuz bir karar verirken tüm seçenekleri ve bunların sonuçlarını görmesine yardımcı olun.

5. Verilen görevleri tamamlama
Çocuğunuza görevler verin (oyuncakları toplamak, masayı silmek gibi).

Çocuğunuz bir görevi tamamladığında bunu fark edin ve hakkında yorum yapın.

İşi bitirmediyse hatırlatmalar yapın ve sabırlı olun.

Çocuğunuz kendi isteği ile yerine getirdiği görevlerin farkında olun ve bundan dolayı ona teşekkür edin.

Çocuğunuza verdiğiniz görevi ona güzel bir şekilde açıkladığınızdan emin olun.

6. Soyadını öğrenme
Soyadını rahatlıkla söyleyene dek her gün soyadını sorun.

7. Adres ve telefon numarasını öğrenme
Gün içinde sık sık adresinizi belirtin.

Çocuğunuza evinizin bir resmini çizdirin ve bunun üstüne adresinizi yazın. Her gün resme bakarak adresinizi söyleyin.

Bir kağıdın üstüne evinizin adres ve telefonunu yazın. Altına da çocuğunuzun evinizle ilgili anlattığı bir öyküyü yazın. Bunu sık sık okuyun ve her seferinde adres ve telefonu da okuyun.

Adres ve telefon numaranızın geçtiği şarkılar uydurun ve sık sık söyleyin.

Birkaç gün sonra çocuğunuza adresinizi sorun. Söyleyemezse çalışmalara devam edin.

Telefon numarası için de aynı çalışmaları yapın.

Dergilerde ve kitaplarda sizin telefon numaranızda olan rakamları bulun.

Çocuğunuzun bu rakamları keserek defterine yapıştırmasına izin verin.

8. Haftanın günlerini öğrenme
Her gün o günün hangi gün olduğu ve ertesi gün hangi gün olacağını söyleyin.

Birlikte bir mönü hazırlayın ve çocuğunuza en sevdiği Pazartesi, Salı, vb. yemeğini sorun.

Hangi günler okula gittiği ve hangi günlerde evde kaldığı konusunda konuşun.
Demir eksikliği zeka düzeyinde kalıcı düşüklüğe neden olabilir

Küçük çocuklarda kekeleme -hece veya kelimeleri istemsiz olarak tekrar etme- büyümenin normal bir parçasıdır. İki-beş yaş arasındaki çocukların yaklaşık %25 i gelişiminin bir aşamasında kekeler. Yürümeyi öğrenen çocuklar ilk yürüme denemelerinde sık sık tökezler ve düşerler. Aynı şey küçük çocuklar konuşmayı öğrenirken de geçerlidir.3 ve 4 yaşlar arasında kekeleme yaygın olarak görülür. Bu yaşlardaki çocukların çoğu sesleri tekrar eder ve kullanacağı kelimeler arasında tereddüt yaşar;
 
Ancak bu konuşma tarzı 2-3 aydan fazla süreyle devam ederse, o zaman gerçek bir kekelemeden bahsedilir. Anne-babalar çocuğun kekelemesini görmezden gelmeli ve çocuğun söylediklerini düzeltmemelidir.

Ancak, bazı stres hallerinde nadiren tekrar ettiği görülse de, çoğunlukla altı yaş civarında çocuklar kekeleme sorununun üstesinden gelirler. Buna karşın, yıllar süren araştırmalar ve üretilen sayısız teoriye rağmen kekeleme konusu halen tam olarak anlaşılabilmiş de değildir.
Anne-baba tutumları kekelemeye neden olur mu?
Geçmişte kekeleyen çocukların psikolojik bir sorun yaşadığı, kaygılı veya sıkıntılı olabileceği düşünülür ve çoğunlukla da anne-babaların hatalı tutumlar sergilediklerine inanılırdı. Oysa bugün yetişkinlerin tutumları ile çocuğun kekeleme sorununu artırabilecekleri, ancak kekelemeye neden olamayacakları bilinmektedir.
Kekeleme genellikle çocuğun yürümeye başladığı dönemde ortaya çıkar.
Bu dönemde konuşma da hızla gelişmekte ve çocuğun kelime hazinesi hızla zenginleşmektedir. Ayrıca çocuklar kelimelerden cümlelere geçerken, dilleri kelimeleri zihinleri ile aynı hızda üretemeyebilmektedir. Bu da çocuğun kekelemesine, peltek konuşmasına ve konuşmakta tereddüt etmesine neden olabilmektedir. Bu durum herhangi bir anda yaşanabilse de, çoğunlukla çocuğun yorgun, heyecanlı, öfkeli ya da hızlı hareket halinde olduğu zamanlarda daha fazlalaşmaktadır.
Sorunun yaşanma sıklığı günler veya haftalar boyunca artabilmekte ve daha sonra neredeyse farkedilemeyecek düzeylere gerileyebilmekte ve sonra yeniden ortaya çıkabilmektedir. Küçük çocuklar çoğunlukla kekelediklerinin farkında dahi olmazlar.
Kekelemenin gelişimsel bir durum değil, gerçek bir sorun olup olmadığı anlaşılabilir mi?
Küçük çocukların konuşmayı öğrenme aşamasında yaşadıkları gelişimsel ve geçici kekeleme haricinde, gerçek bir kekeleme sorunu yaşayan çocuklar durumlarından dolayı büyük bir öfke duyabilirler.
Bu çocuklar konuşurken ses tonlarını yükseltebilir veya neredeyse işitilemeyecek ölçüde alçak sesle konuşabilirler.
Çoğunlukla konuşma teşebbüsüne belirli yüz mimikleri, göz kırpma, gözlerini kapatma ve dudakları büzme eşlik eder.
Kekeleme her gün yaşanır ve gerilim ve utanma duyguları nedeniyle çocuk konuşmaktan korkar hale gelebilir ve öz güvenini yitirebilir.
Anne-babalar ne yapmalı?
Çocuk kekelediğinde anne-babalar çoğunlukla "birşeyler yapma" ihtiyacı hissederler. Ancak ne yapmaları gerektiğine karar vermekte de zorlanırlar.
Sorunun kendiliğinden kaybolması ümidiyle görmezden mi gelmelidirler? "Tane tane konuşması, söyleyemediği kelimeyi tekrar söylemesi" için uyararak çocuğun konuşmasına dikkat göstermesini mi sağlamalıdırlar? Çocuk doktoruna mı danışmalıdırlar, çocuk psikiyatrına veya bir konuşma terapistine mi başvurmalıdırlar?
Çoğunlukla anne-babalar ne kadar az müdahalede bulunursa, o kadar iyi olmaktadır. Kekeleme sorunu çoğunlukla psikolojik değil, gelişimsel bir durum olduğundan zamanla kendiliğinden düzelecektir.
Kekelemesine değil söylediği şeye cevap verin
Asla yavaş konuşması, bir kelimeyi tekrar etmesi, cümleyi baştan alması ya da belli bir kelime üzerinde alıştırmalar yapmasını isteyerek çocuğun dikkatini konuşmasına çekmeyin. Akılda bulundurulması gereken önemli bir kural çocuğun kekelemesine değil, söylediği şeye cevap verilmesidir. İlgi veya endişe göstermek çocuğun durumun bilincine varmasına ve yanlış bir şey yaptığını düşünmesine neden olacaktır. Çocuğun sözlerini kesmeyin ve cümleyi onun yerine siz tamamlamayın. Çocuğa bakım veren diğer yetişkinleri de bu konuda uyarın.
Kekelemesini unutturacak bir ortam sağlayın
Anne-babalar küçük çocuğa kekelemesini unutturacak bir ortam sağlamalıdırlar. Örneğin çocuğa konuşması için ve sizin de onu dinlemek için bol bol zamanınız olduğunu hissettirin. Ayrıca yetişkinler biraz daha yavaş, kısa ve basit cümlelerle konuşabilir ve soruların sayısını azaltabilirler. Çocuk bir sorun yaşadığında isterse cevaplandırabileceği şekilde yorumlarda bulunun. (Örneğin "dondurmayı çok sevdin galiba" gibi.)
Düşüncelerini serbestçe ifade etmeye teşvik edin
Küçük çocuklar kendi düşündüklerini ifade ederken daha rahat konuşurlar. Dolayısıyla düşündüklerini söylemeye teşvik edin. Sessiz bir ortamda birebir konuşma fırsatları yaratın ve dinleme konusunda dikkatli davranın. Normal bir şekilde, tam cümlelerle ve sakince konuşarak çocuğun konuşmanızı duyması ve taklit etmesine olanak verin.
Rahatlatın
Çocuk kekelemesinden rahatsızlık duyarsa "herkesin konuşmayı öğrenirken bazı zorluklar yaşadığını, bunun doğal olduğunu, geçeceğini ve bisiklet sürmeyi öğrenmek gibi ilk başlarda biraz zor gelebileceğini" söyleyebilirsiniz.
Damgalamayın
Çocuğun konuşma sorununu onun yanında konuşmaktan ve çocuğu kekeme olarak damgalamaktan kesinlikle kaçının.
Evde sakin, aceleci olmayan bir ortam yaratın
Evde, çocuğu düşünce veya cümlelerini bir an evvel tamamlaya zorlamayan sakin bir yaşam tarzı oluşturun. Çocuğun soru veya yorumlarına cevap vermeden önce sözünü tamamlaması için birkaç saniye bekleyin.
Ne zaman ve kimden yardım almanız gerekir?
Kekeleme sorunu beşinci doğum gününden sonra da devam ederse çocuk doktorunuza danışın.
Konuşma gecikmesi söz konusu ise, kekelemeye belirli yüz mimikleri eşlik ediyorsa ya da çocuk durumunun bilincindeyse bir çocuk psikiyatrisi hekimine yönlendirilmelidir. Çocuk psikiyatrı gerektiğinde konuşma terapistinden de yardım alarak sorun için en uygun girişimlerin yapılmasını sağlayacaktır.
Unutmayın!
Kekeleme çoğunlukla çocuk gelişiminin normal bir parçasıdır. Genellikle çocukların kelime hazinesinin hızla arttığı veya konuşmasının gelişme gösterdiği zamanlarda meydana gelir. Tıpkı yürümeyi ya da yazı yazmayı öğrenen çocukların hata yapması gibi konuşmayı öğrenen çocuklar da ilk başlarda bazı hatalar yapabilirler.
Konunun üzerinde gereğinden fazla durulması kekeleme sorununun çocuk büyüdükçe kendiliğinden kaybolma şansını azaltır. Yetişkinlerin küçük çocukların konuşmalarını düzeltmeye çalışmaları veya çocuğa kızmaları durumun kötüleşmesine ve belki de yetişkinlik döneminde de devam etmesine neden olabilir.

Çocuğunuzun konuşma güçlüğü çekmesi ve bazı heceleri, kelimeleri veya cümleleri tekrarlaması ya da bunları söylerken duraklaması bir kekeleme sorununa işaret edebilir. Ancak bu durum sadece konuşmayı öğrenen pek çok çocuğun yaşadığı geçici bir gelişimsel dönemden de kaynaklanabilir.
Çocuğunuzun kekelemesinin normal dil gelişimi sürecinde yaşanan geçici bir dönemsel durum mu yoksa gerçek bir kekeleme sorunu mu olup olmadığını nasıl anlayabilirsiniz?
Normal dil gelişim sürecine bağlı olarak kekeleyen çocuklar
Normal gelişim süreci nedeniyle kekeleme sorunu yaşayan çocuklar genellikle hece ya da kelimeleri bir veya iki kez tekrar ederler. Konuşma sorunu duraklamaları ve boşlukları “eeee”, “aaaa”, “ımmmm” gibi seslerle doldurmayı da içerebilir.
Bu tür konuşma sorunları genellikle 1-1.5 yaş ile 5 yaş arasında görülür ve sorun zaman zaman kaybolup, sonra yeniden belirebilir. Bu dönemde yaşanan bu tür konuşma güçlükleri çocuğun dili yeni biçimlerde kullanmayı öğrenmekte olduğuna işaret eder. Konuşma sorununun birkaç hafta boyunca kaybolduktan sonra yeniden ortaya çıkması çocuğun bir başka öğrenme aşamasından geçmekte olduğunu gösterebilir.
Orta derece kekeleme sorunu olan çocuklar
Orta derecede kekeleme sorunu olan çocuklar sesleri iki kereden daha fazla tekrar ederler (bu-bu-bu-bu.. gibi). Çocuğun yüz kaslarında ve özellikle de ağız çevresinde gerginlik ve zorlanma belirtileri görülür.
Tekrarlar sırasında ses tonu yükselebilir ve bazen de çocuk bir “blok” yaşayabilir, yani saniyeler boyunca hiçbir nefes hareketi olmadan veya ses çıkarmadan kalabilir.
Konuşma zorlukları ortadan kaybolup, sonra yeniden ortaya çıkabilir ancak sorunun görüldüğü zamanlar görülmediği zamanlardan çok daha fazladır.
İleri derecede kekeleme sorunu olan çocuklar
Çocuğunuz konuşmasının %10’unda kekeliyorsa, konuşurken belirgin bir çaba harcıyor ve zorlanma yaşıyorsa veya kekelememek için kullanacağı kelimeyi değiştiriyor ve konuşmaya başlamak için fazladan çeşitli sesler çıkarıyorsa ciddi bir kekeleme sorunu söz konusu olabilir. Böyle bir durumda, bir çocuk psikiyatrisi uzmanından ve onun yönlendireceği, konuşma sorunları konusunda uzman bir terapistten yardım alınması faydalı olacaktır.
İleri derecede kekeleme sorunu olan çocuklarda tam konuşma blokları (nefes alıp vermeden ve ses çıkarmadan duraklama) hece tekrarları veya ses uzatmalarından daha fazladır. Bu düzeydeki kekeleme sorununda, konuşma zorluğu konuşma ortamlarının çoğunda görülür.

 

Uykuda işeme nokturnal enürezis olarak da isimlendirilen bu durum, çocukların 5 yaşından sonra haftada en az iki defa yataklarını gece uyku sırasında farkında olmadan istemsiz olarak ıslatmaları hali olarak tanımlanabilir.

Normalde çocukların çoğu hem tuvalet eğitiminin etkisi hem de mesane kapasitesinin gelişmesi sonucu 2-4 yaş arasında idrarlarını hem gece hem de gündüz tutmayı becerirler. 

Nedenleri
Gece altını ıslatmanın iki tipi vardır. Bebeklikten beri çocuk devamlı altını ıslatıyorsa primer (birincil) tip, en az 6 ay kuru kaldıktan sonra altını ıslatmaya yeniden başlamışsa sekonder (ikincil) tip altını ıslatmadan söz edilir. Fizyolojik, psikolojik ve organik olmak üzere nedenleri üç guruba ayrılarak incelenebilir.

Fizyolojik Nedenler
Gece altını ıslatan çocukların büyük bir çoğunluğu (%90-95’i) fizyolojik altını ıslatma gurubunda toplanmaktadır. Bu çocukların gece uykuda mesane doluluğunu hissetmelerinin yetersiz, mesane kapasitelerinin küçük ve uyku derinliklerinin fazla olduğu bildirilmektedir. Altını ıslatma büyük oranda genetik yatkınlık sonucu oluşur, anne ve babadan birisinde altını ıslatma öyküsü varsa çocukta görülme oranı da artar. Aile öyküsü olan vakalar iyileşme zamanı bakımından ailelerine benzer bir seyir göstermektedirler.

Psikolojik Nedenler
Birincil tip altını ıslatma çocuğun hiç kuru kalmayı öğrenmemesi durumudur. Genellikle tuvalet terbiyesi ile ilgili aile yaklaşımının yetersiz olmasından kaynaklanır. Aşırı korunan ve kollanan çocuklarda, sert cezalandırıcı aile tutumları olması halinde ve ihmal edilmiş çocuklarda sık gözlenir. Bir uzman yardımı ile, aileye yönelik girişimlerle çözümlenebilir. Normalde altını ıslatmayan bir çocuğun altını ıslatmaya yeniden başlaması ikincil tip altını ıslatma olup aile içi huzursuzluk, yeni bir kardeş doğumu, anne-baba kaybı, yalnız bırakılma, çevresinde beklenmedik bir değişiklik gibi sıkıntılı yaşam olayları sonrasında geçici bir süre için çocukta gece işemeleri gözlenebilir. Aradan belli bir süre geçmesi veya sıkıntılı durumun kaybolması halinde durum normale dönebilir. Yukarıda anlatılan süreçlerde önlem almak gerekmeyebilir. Kalıcı olması halinde çocuk psikiyatrisi uzman hekimine başvurulması altta yatan sorunların çözümü açısından önemlidir.

Organik Nedenler
Altını ıslatan çocukların çok az bir kısmında şeker hastalığı, böbrek hastalıkları, mesane hastalıkları gibi sorunlar saptanabilmektedir. Bazı çocuklarda idrar yolu enfeksiyonu, idrarda bakteri olması, kabızlık ve besin alerjisi saptanmaktadır. Ayrıca "geniz eti" olarak bilinen adenoid büyümeleri de çocuklarda yüksek oranda altını ıslatmaya neden olabilmektedir. 

Altını ıslatma yakınması ile hekime getirilen çocuklar daha önce bahsedilen organik faktörlerin varlığı bakımından incelenmelidir. Bir başka deyişle altını ıslatma sorunun fizyolojik olup olmadığı belirlenmelidir. Bunun için gündüz altına kaçırma, zor idrar yapma, kabızlık, zor ve acil idrar yapma, çok idrar yapma, kafa travması geçirme, idrarla birlikte kaka kaçırma, horlama ve gece ağızdan nefes alma gibi yakınmaların olup olmadığı soruşturulmalıdır. 

Önlemler
Altını ıslatma idrar yolu enfeksiyonu gibi bir nedene bağlıysa öncelikle bu tür sorunlar çözülmelidir. 

Fizyolojik, psikolojik altını ıslatma sorunu olan çocuklarda dikkat edilecek noktalar:
Çocuğun kuru kalma sorumluluğunu üstüne alması sağlanmalı.

Yatmadan önceki 2 saat boyunca fazla sıvı alımı ve sıvı içeren gıda tüketimi kısıtlanmalı. 

Yatağa girmeden tuvalete gidilmeli. 
Gece uykudan 1-2 saat sonra çocuk uyandırılıp tuvalete gitmesi sağlanmalı
Bez bağlanması, yatağa geçmemesi için muşamba türü şeyler durumun devam etmesine yardımcı olarak, çocukların gece kalkma motivasyonlarını olumsuz etkilemektedir. 

Sabah temizliğine çocuğun katılımı sağlanmalı. 

Çocukların kendine güven ve benlik saygıları desteklenmeli. 

Çocukların hangi günler kuru kaldıkları bir kağıt üzerine çocuk tarafından not edilmeli, kuru olduğu günler ödüllendirilmeli.

Tedavi
Altını ıslatan çocuklara genel olarak 7-8 yaşına geldiğinde tedavi için girişimlerde bulunulması önerilmektedir.

Önce çocukların kendiliğinden uyanması denenir, bu mümkün olmuyorsa ailenin çocuğu uykudan 1-2 saat sonra her gece uyandırıp tuvalete gitmesini sağlanır. 

Altı kuruysa övücü sözler söylenir ve "tuvalet ihtiyacın var mı, yoksa bir sonraki saati mi bekleyeceksin" sorusu sorulur. Çocuk tuvalete gitmek isterse tek başına tuvalete yürümesi istenir. Eğer çocuk altını ıslatmışsa pijama ve iç çamaşırlarını kendisinin değiştirmesi teşvik edilir.

İlaç Tedavisi 
Daha önce anlatılan ve daha çok davranış değişikliği üzerinde duran tedavilerden bir sonuç alınamadığında ilaç tedavisi denenmelidir.

İlaç tedavisinde büyük kısmında 1-2 ay içinde düzelme sağlanmakta, fakat tedavi kesildikten bazı çocuklarda tekrarlama görülebilmektedir. 

Enürezis Alarm Tedavisi
Alarm cihazları çocuk idrar kaçırmaya başlar başlamaz harekete geçen ve böylece çocuğun uyanıp, mesanesini kontrol etmesi konusunda yardımcı olan araçlardır.

Alarm yöntemi, şartlı refleks oluşturma mantığına dayalı bir davranışsal terapidir. Alarm cihazının hastaların uykudaki fonksiyonel mesane kapasitelerini arttırdığı bildirmektedir.

Alarm, giysi üzerinde taşınabilir ve iki parçadan oluşur. Alarm cihazı pijamanın omuz kısmına dikilmiş olan bantla tutturulur ve ara kablo pijamanın içinden geçirilip, külota dikilmiş olan kılıfın içine duyarga yerleştirilir.

Sistem bir iki damla idrar kaçırıldığında aktive olur, ses veya ses + titreşimle uyarılan kişinin uyanıp mesanesini kontrol etmesini sağlar. İdrarın gelmesi ,altını ıslatma, alarmın çalması ve uyanma periyodunun tekrarlamasıyla beyin şartlanarak kişi altını ıslatmadan uyanmayı veya sabah kuru kalkmayı öğrenmektedir.

Alarm tedavisine 2-3 ay devam edilmesi gerekmekte ve bu tedavi ile çocuklarda %70-84 oranında iyileşme sağlanmaktadır. Alarm tedavisi sonunda tekrarlama riski %10 dolayındadır.
Çocuğunuz üstün zekalı olabilir mi?
Çocuğun akranlarından farklı bir çocuk olduğunu ilk fark edenler genellikle ebeveynleri olur. Kimi çocuk dil konusunda çok ileri beceriler gösterebilirken bir başkası olağanüstü bir müzik yeteneği sergileyebilir.
Her çocuğun birbirinden farklı olduğunu bilen anne-baba çocuğunun başarılarından gurur duymakla birlikte, bunların üzerinde çok fazla durmayabilir. Çocuk okul çağına yaklaştıkça ortaya çıkan başka özellikleriyle birlikte anne-babanın aklına “çocuğum dahi bir çocuk olabilir mi?” sorusu gelebilir.
Bazen de çocuğun normal gelişim sürecinde sergilediği gelişmeler anne-babalara olağanüstü gözükebilir ve çocuklarının dahi ya da üstün yetenekli olduğuna inanabilirler.
Acaba çocuğunuz gerçekten olağanüstü özelliklere sahip, üstün yetenekli bir çocuk mu, yoksa size mucizevî gözüken şeyler aslında her çocuğun yaşadığı normal gelişim sürecinin parçaları mı? 

Çocuklarda görülen davranış bozuklukları dıştan gözlenen, yani ailenin ve çevredeki kişilerin gözlemleyebildiği davranış bozuklukları ve dışarıdan çok kolay gözlemlenemeyen, çocuğun yaşına göre davranış gelişimi sergileyemediği veya çevresiyle yeterli uyum düzeyini sürdüremediği davranış sorunları olarak iki gruba ayrılabilir.

Birinci grupta aileden ve çevreden en önemli şikayet ve davranış sorunu olarak bildirilen saldırgan davranışlar (arkadaşlarına, eşyalara karşı sert ve haşin davranış; birbirini dövme, kavga etme; büyüklere yönelik söz dinlememe ve karşı gelme; çalma, hırsızlık) söz konusudur.

Diğer grupta ise içe kapanıklık, aşırı bağımlılık (yaşından beklenen bağımsızlık düzeyini gösterememe), yaşının altında bir davranış düzeyi veya uyum düzeyi gösterme gibi sorunlar söz konusudur.

Davranış bozukluklarının sebepleri
Çocuklarda davranış bozukluklarının oluşmasında bazen sadece psikolojik nedenler, bazen sadece organik nedenler, bazen de her iki nedenin de etkili olduğu durumlar söz konusu olabilir.

Psikolojik nedenler arasında küçük çocuklarda en önemli faktör anne-baba-çocuk ilişkisinde sorunlar olmasıdır.

Normal çocuklarda 0-1 yaş arası anneye ya da bakıcıya karşı yoğun bir bağımlılık; 1-2 yaş arası yavaş yavaş bağımsızlaşma ve 2 yaştan 6 yaşa kadar bağımsızlaşma ve bireyselleşmenin sağlanması ile kişiliğin temelleri atılmaktadır.

Çocuğun annesiyle ya da kendisinin birinci derecede bakımını üstlenen şahıslarla (bakıcısı, diğer yakın aile bireyleri gibi) ilişkisi ve iletişimi, bu kişiler tarafından çocuğa nasıl davranıldığı, kuralların ve sınırların öğretilip öğretilmediği, çocuğa değer verilip verilmediği ve bunların sonucu çocuğun kendisini nasıl tanıdığı çok önemlidir.

Bu dönemlerde çocuğun bakan ve eğitim veren kişilerle yaşadığı çeşitli iletişim sorunları kalıcı olarak kişiliği etkileyebilecek problemler yaratarak uyum ve davranış bozuklukları olarak karşımıza çıkabilmektedir.

Bu sorunlar anne-babanın bakım verirken yaptığı yanlışlara bağlı gelişebileceği gibi, çocuğun kendisinde olabilecek hastalıklar nedeniyle veya çevresel faktörlerin etkisi ile oluşabilmektedir. 

Çocuklarda davranış bozuklukları oluşmasındaki organik nedenlerden bazıları şunlardır:

Beyindeki birtakım normal dışı, yetersiz gelişimler;

Zeka gerilikleri

Otizm gibi yaygın gelişimsel bozukluklar

Bazı metabolizma hastalıkları

Anne babaların dikkat etmeleri gereken noktalar 
0-6 yaşları arasında anne baba tutumları çocuğun sağlıklı psikolojik gelişimini sürdürmesinde çok önemli olduğu gibi uyum ve davranış bozukluklarının önlenmesi açısından da önemlidir.

Anne-babanın çocuğun içinde bulunduğu yaş grubuna uygun olmayan davranışlar sergilemesi, çocuğun gelişim düzeyini aşan veya onun altında kalan davranış ve tutumları çocuklar için zararlıdır. 

Bu bir beklenti düzeyinde olsa ve kişi bunu ifade etmemiş olsa dahi, beklentiler anne-babanın davranışlarına yansıyacağı için çocuk bunu algılayacaktır. 

5-6 yaşındaki bir çocuğa bebek gibi davranmak veya 1-2 yaşındaki bir çocuktan, bir ilkokul çocuğuymuş gibi her şeyi yapmasını, anlamasını beklemek yanlıştır.

Çocuk erken yaşta büyük muamelesi görmeye başlarsa, yaş döneminin gerektirdiği duygusal gelişim gerekli takviye görmediğinden ileride sorunlar çıkabilir.

Büyümek ve olgunlaşmak yerine, çocuk zamanla "ben bunu yapamıyorum" hissine kapılır ve regresyon (geri dönüş)görülebilir. 

Ebeveynlerin çocukla birlikte kaliteli vakit geçirmesi, örneğin belli bir süre birlikte oturup, oyuncaklarla oynamak ve oyun saatlerini paylaşmak önemlidir.

2 yaşından itibaren çocuklarda yavaş yavaş bağımsızlık özelliklerini kazandırmak; çocuğu hem kazalardan ve tehlikelerden korumak, hem de aynı zamanda onun yapabileceği şeyleri aşama aşama yaptırabilmek önemlidir. 

Çocukta eğer aileden ayrılamama, çok ilgi bekleme gibi sorunlar varsa bunlarla ilgili muhakkak yaş grubuna uygun bir danışmanlık almak gerekir. 

Davranış bozukluklarına yol açan hatalı anne baba tutumları 
Özellikle öfke, saldırganlık, çalma, eşyaya zarar verme, kavga çıkarma, okuldan kaçma, kurallara uymama gibi dıştan da gözlemlenen davranış bozukluklarının önlenmesinde anne baba tutumları erken dönemden itibaren faydalı olabilir.

Burada, tabii ki çocuğun genetik-organik birtakım özellikleri de etkilidir ancak kuralların çok uygun ve iyi şekilde uygulandığı ortamlarda davranış bozukluklarında belirgin ölçüde azalma görülür. 

Başlıca şu hatalı anne baba tutumlarından söz edilebilir: 
Aşırı kollayıcı anne-baba tutumu: Anne-baba tarafından çocuğun her dediğinin, her isteğinin kabul edilmesi ve yapılmasıdır.

Anne baba çocuğu sevdikleri için böyle yaptıklarını düşünmekte fakat kontrol, gereksiz ve zamansız istekleri engelleyebilme, kendini avutabilme gibi çok önemli yetilerin gelişmesinin sağlanamaması nedeni ile çocuğun kendini geliştirmesine yeterli destek sağlanmamaktadır.

Modern aile kavramı altında anne babaların "çocuk için yaşama" biçimini benimsemesi sonucu çocuklara her konuda izin vermenin yanısıra, yeterli sevgi de gösterilmesi ile klasik anlamdaki deyimle çocuğun şımarık olmasına neden olunmaktadır.

Diğer bir sağlıksız ana-baba tutumu ise reddedici tutumdur. Burada çocuk ne yapsa kabul görmez, aşırı bir sınırlama vardır, her şeyine karşı çıkılmaktadır.

Devamlı eleştirisel yaklaşım sonucu çocukta benlik saygısında düşüklük ve savunma olarak da saldırgan tutumlar gelişebilmektedir. 

Davranış bozuklukları başladıktan sonra anne ve babanın sergilediği yaklaşımlar çok önemlidir.

Çocuğun vurma, kırma gibi hatalı davranışları sonrası bir şey yokmuş gibi davranmak, olayı kapatmaya çalışmak, daha çok şefkat göstermek gibi tutumlar tavsiye edilmediği gibi, verilen tepkinin düzeyinin çocukla şiddetli kavgaya girişmek, hırpalamak, dövmek gibi şiddetli olması da zararlı olmaktadır. 

Davranış bozukluklarının tedavisi 
Davranış bozukluklarının tedavisinin eğer imkan varsa çocuk ve ergen psikiyatrı tarafından planlanması önerilir.

8-9 yaşın altındaki çocuklarda çocukla bireysel görüşmeler, çeşitli testler uygulanması sonrası aile görüşmeleri, davranış terapisi yöntemleri sıklıkla kullanılır.

Daha büyük yaş gruplarında çocuğun kendisiyle yapılan terapiler ağırlık kazanmakla birlikte, tedavi süresince ailenin de bilgilendirilmesi, yönlendirilmesi, gerekirse terapiye katılması gerekmektedir.

Bazı davranış sorunları ile başvuran çocuklarda, davranış sorunlarının altında endişe ve depresyon sorunları, hiperaktivite gibi başka sorunlar olduğu tespit edilirse, bunun tedavisinin de ayrıca yapılması gerekmektedir.

Genellikle aile danışmanlığı ve psikoterapi tarzında tedavileri uygulanmakla birlikte, nedene yönelik ilaç tedavisi de ihtiyaç duyulduğunda kullanılabilmektedir.

Özellikle zeka geriliği, beyin gelişmesinde bozukluk, otizm gibi nedenlere bağlı gelişen davranış bozukluklarının tedavisinde ilaçların önemli faydaları bulunmaktadır.
Çocuklar saldırgan davrandığında ne yapmalı?
Çocuklarda arkadaşlarına veya aile bireylerine vurma, ısırma, eşyaları fırlatma gibi davranışlar sık görülür ve genellikle bu davranışlar çocuğun ilgi çekmeye ilgi çekmeye çalıştığı durumlarda ortaya çıkar.

Bu saldırgan davranışların ne düzeyde olduğu önemlidir:

Çocuk bu davranışı sürekli biçimde gösteriyorsa, yaşıtlarına karşı ve sosyal ortamlarda da oluyorsa önemli olmaya başlar.

Ailede saldırgan davranışlara yol açan hatalı tutumlar neler olabilir?
1-1,5 yaşındaki çocuklar kendi hareket kabiliyetlerini keşfettikçe, ellerindeki eşyaları fırlatıp atmaya meraklı hale gelebilir veya etraflarındaki eşyalara veya bireylere vurarak oyun yaptıklarını düşünebilirler.

Bazı yetişkinler çocuğun bu davranışını gülerek karşılar veya teşvik edici davranabilirler. Böylece yetişkinler yaptıklarının bazen bilincinde olarak, bazen de farkında olmadan çocuğu etrafındaki kişilere vurmaya, bunu bir oyunmuş gibi algılamaya teşvik ederler.

0-2 yaş arası çocuklar özellikle yüz mimiklerine son derece duyarlıdır. Bir davranışına gülündüğü zaman olumlu tepki aldığını düşünür ve aynı davranışı pekiştirmeye çalışır.

Bu nedenle oluşan vurma ve saldırgan tutumlar yetişkinlerin kendi davranışlarını fark etmesi ve bu tür davranışlara sınır koyması ile kolayca düzelebilir. 

Aşırı izin verici, kural tanımayan ailelerde bu tip davranışlar sıklıkla görülmekte ve diğer bazı faktörlerinde eklenmesi ile önemli, önlenmesi ve düzeltilmesi güç davranış bozuklukları ortaya çıkabilmektedir. 

Anne ve babanın çocuğu ödüllendirme sistemleri; çocuğun zamanını nasıl geçirdiği ve kurallı bir ev ortamında yaşıyor olup olmaması çocuğun davranışlarının üzerine direkt etkilidir.

Her şeyin belli kurallar dahilinde olması elbette çocuğun gelişimi için doğru değildir, fakat belli durumlarda belli kuralların olması, zararlı olmayan durumlarda ise çocuğun serbestlik içinde hareket edebilmesi önemlidir.

Örneğin yemek saatlerinin belli olması, uyku saatlerinin belli olması, çocuğun oyun oynayabileceği yerlerin belirli olması istenen bir durumken, hangi oyuncaklarla, ne oyun oynayacağına çocuğun karar vermesi sağlanabilir. 

Küçük yaşlardan itibaren çocuğu oyalamak için çok fazla televizyon seyrettirilmesi hem çocuğun sağlıklı sosyal ve psikolojik gelişimine olumsuz etki yapmakta, hem de çocuğun ebeveyn tarafından denetlenmemiş görüntülere maruz kalmasına neden olarak yanlış davranışların oluşumuna yol açabilir.

Günün her saatinde çocuğun yaş ve gelişim düzeyine uymayan programlarla karşılaşma riski fazladır, çocuk televizyonda göreceği bazı uygun olmayan davranış kalıplarını taklit etmeye çalışabilir.

Yetişkin insanlar bir çizgi filmi izlediğinde iyi ve kötü karakterleri, doğru ve yanlış davranışları ayırt edebilirken, çocuklar bu tarz ayrımları yapabilecek kapasitede olmayabilir.

Çocukta kendine örnek alma ergenlik sonuna kadar sürdüğü için olumsuz karakterlerin örnek alınması veya taklit edilmesi görülebilir.

Bu konuda yapılması gereken şey çocuğun gün içinde 1-2 saati geçmeyen şekilde algılama seviyesine uygun ve olumlu karakterlerin ağırlıkta olduğu programların seçilerek izlemesini sağlamaktır.

Aile dışında saldırgan davranışların gelişmesine neden olan etmenler nelerdir? 
Saldırgan davranışların gelişmesinde aile bireylerinin tutumları dışında etkili olan önemli bir diğer faktör çevre faktörü yani, çocuğun çevreye uyumunu zorlaştıran ve olumsuz yönde etkileyen faktörlerdir.

Anne babanın tutumları ve çocukla etkileşimleri dışında diğer aile bireyleri, akrabalar ve eve gelen giden kişiler, çocuğun arkadaşları, bulunduğu yuva veya okul ortamı da bu davranışların gelişmesinde veya süreğen hale gelmesinde çok önemlidir. 

Çocuğu bu tür davranışların öğrenildiği ya da yüceltildiği ortamlardan ve arkadaşlardan uzak tutmak önemlidir. Bu tür koruyucu tutumların da çocuğun bağımsızlığını önleyici olmamasına dikkat etmek ve çocuğun fikirlerinin de alınmasına olanak sağlamak da ayrıca önemlidir.

Özellikle öfke, saldırganlık, çalma, eşyaya zarar verme, kavga çıkarma, okuldan kaçma, kurallara uymama gibi dıştan da gözlemlenen davranış bozukluklarının önlenmesinde anne baba tutumları erken dönemden itibaren faydalı olabilir.

Burada, tabii ki çocuğun genetik-organik birtakım özellikleri de etkilidir ancak kuralların çok uygun ve iyi şekilde uygulandığı ortamlarda davranış bozukluklarında belirgin ölçüde azalma görülür. 

Başlıca şu hatalı anne baba tutumlarından söz edilebilir
Aşırı kollayıcı anne-baba tutumu; anne-baba tarafından çocuğun her dediğinin, her isteğinin kabul edilmesi ve yapılmasıdır. Anne baba çocuğu sevdikleri için böyle yaptıklarını düşünmekte fakat kontrol, gereksiz ve zamansız istekleri engelleyebilme, kendini avutabilme gibi çok önemli yetilerin gelişmesinin sağlanamaması nedeni ile çocuğun kendini geliştirmesine yeterli destek sağlanmamaktadır.

Modern aile kavramı altında anne babaların "çocuk için yaşama" biçimini benimsemesi sonucu çocuklara her konuda izin vermenin yanısıra, yeterli sevgi de gösterilmesi ile klasik anlamdaki deyimle çocuğun şımarık olmasına neden olunmaktadır.

Diğer bir sağlıksız ana-baba tutumu ise reddedici tutumdur. Burada çocuk ne yapsa kabul görmez, aşırı bir sınırlama vardır, her şeyine karşı çıkılmaktadır. Devamlı eleştirisel yaklaşım sonucu çocukta benlik saygısında düşüklük ve savunma olarak da saldırgan tutumlar gelişebilmektedir. 

Davranış bozuklukları başladıktan sonra anne ve babanın sergilediği yaklaşımlar çok önemlidir. Çocuğun vurma, kırma gibi hatalı davranışları sonrası bir şey yokmuş gibi davranmak, olayı kapatmaya çalışmak, daha çok şefkat göstermek gibi tutumlar tavsiye edilmediği gibi, verilen tepkinin düzeyinin çocukla şiddetli kavgaya girişmek, hırpalamak, dövmek gibi şiddetli olması da zararlı olmaktadır.

Hemen hemen tüm çocuklar, özellikle de küçük çocuklar zaman zaman zor dönemler geçirirler. Arada sırada her çocuk öfkeli davranışlarda bulunabilir ya da öfke patlamaları yaşayabilir. Yıkıcı davranışlar ise kalıcılık gösteren veya aile ya da çevredekiler açısından önemli sorunlara yol açacak derecede ciddiyet gösteren davranışlardır.

Bu şekildeki yıkıcı veya saldırgan davranışlar çocuk hangi yaşta olursa olsun ciddiyetle ele alınmalıdır. Çocuk ve ergenlerdeki yıkıcı davranışlar başlangıçta sık sık yaşanan öfke patlamaları, aşırı hırçınlık, dürtüsel davranışlar veya kolayca sinirlenme şeklinde başlayabileceğinden, bu davranışlar "geçici bir dönem" ya da "büyüyünce geçecek" bir durum olarak görülmemelidir.

Bu tür davranışlar gösteren çocukların anne-babalarının durumdan kaygı duymaları halinde bir çocuk ve ergen ruh sağlığı hekimi ile görüşmeleri gereklidir. Hekim çocuğun davranışlarını olumlu bir şekilde yönlendirme ve yönetebilmeleri için anne-babalara yol gösterecektir.

Saldırgan davranışlar şunlar olabilir 

Öfke patlamaları

Fiziksel saldırganlık

Kavga, tehdit veya başkalarına zarar verme girişimleri

Silah kullanımı

Hayvanlara karşı acımasız davranışlar

Eşyalara bilerek zarar verme

Hekim anne-babaların sorunları belirlemelerine yardımcı olabilir ve onlara çocuğun zor davranışları ile baş etmeleri için yollar gösterebilir.

Öfke nöbetleri 
Çocuk gergin ya da gerilimli olduğunda öfke nöbetleri görülebilir. Küçük çocuklarda zaman zaman görülen öfke nöbetleri normal gelişimin bir parçasıdır. Ancak öfke nöbetlerinin aşırı düzeylerde ve sürekli olması durumunda anne-babalar dikkatli olmalıdır.

Öfke nöbetleri konusunda çocuğa yardımcı olmak için onunla düzenli ve rahat zaman geçirilmesi, yaptıkları olumlu şeylerin fark edilmesi ve bunun çocuğa belirtilmesi faydalı olabilecektir.

Ayrıca kreşe başlamak, aileye yeni bebeğin katılması, anne-baba geçimsizliği gibi çocuğun stres yaşamasına neden olacak durumların olup olmadığına bakılması ve uygun önlemlerin alınması da gerekli olabilecektir.

Şiddet şiddeti getirir 
Disiplinin amacı öğretmek olmalı ve kesinlikle şiddet ya da sertlik içermemelidir. Fiziksel cezalar genellikle çocuğun davranışlarını daha da zor hale getirir.

Aile içinde şiddet görmek ya da şiddete tanık olmanın çocuk ve ergenler üzerindeki etkileri çok fazladır.

Ayrıca şiddet içeren televizyon programları ve video oyunları özellikle bu tür davranışlara meyilli çocukları fazlasıyla etkiler.

Zamanında önlem ve yardım alınmazsa?
Davranış sorunları çocuk ve ergenlerin sorun çözme ve yaşam stresleri ile baş etme kabiliyetlerini etkiler, aile ve arkadaşları ile yaptıkları normal faaliyetlerden zevk almalarını engeller.

Yıkıcı davranışlar çocuğun arkadaşlık kurmasına da engel olur ve aile ilişkilerinde sorunlara yol açabilir. Ayrıca çocuğun okul yaşamı da önemli ölçüde etkilenebilir.

Yardım alınmaması durumunda çocuk ve ergenler okulda sorunlar yaşayabilir, kanunla ilgili sorunlarla karşılaşabilir, yaşamın ilerleyen döneminde iş yaşamında ve kendi ailesini kurma ve yürütmede zorluklarla karşılaşabilirler.

Çocukların çoğu bir dönem silahların yer aldığı savaş oyunları ya da süper kahraman oyunlarını oynarlar. Özellikle dört yaş civarındaki erkek çocuklar arasında süper kahraman ya da başka bir savaş kahramanı olmak isteği yaygındır.

Konuyu ne şekilde ele alacağınız kendi inanç ve duygularınıza bağlı olmakla birlikte, bu oyunların çocuklar için ne anlama geldiğini de bilmeniz önemlidir.

Savaş oyunları konusunda uzmanlar başlıca iki şekilde görüş bildirmektedir.

Yararları neler olabilir?
Bazı uzmanlar bu tür oyunların çeşitli yararları olduğunu düşünmekte ve anne-babanın belli ölçüdeki denetimi haricinde, yasaklanmaması gerektiğini belirtmektedirler. Buna göre:

Bu oyunlar çocuk gelişimi açısından önemlidir 
Bazı uzmanlar savaş oyunlarının çocuğun gelişimi açısından önemli olduğuna inanırlar. Çocuklar her zaman askercilik ya da kovboyculuk gibi silahlı oyunlar oynarlar ancak yaşadıkları ortamda şiddet yer almıyorsa, sırf bu oyunları oynadıkları için büyüdüklerinde şiddete meyilli insanlar olmazlar.

Çocukların belli bir güç ve kontrol duygusu yaşamalarını sağlar 
Özellikle de etraflarındaki diğer şeyler kendilerini zayıf ve güçsüz hissetmelerine neden oluyorsa, bu tarz güçlü oyunlar oynamak belli bir güç ve kontrol duygusu hissetmelerini sağlar.

Çocukların öfke duygularını ifade etmelerini sağlar
Şiddet ya da saldırganlık yaşadığı için öfkeli olan çocukların, yaşadıkları ile ilgili oyunlar oynamaları duygularını ifade etmelerine yardımcı olur. Ancak bu anlamda, televizyonda izledikleri bir şeyi aynen kopyaladıkları oyunlar, kendi ürettikleri oyunlar kadar yarar sağlamaz.

Sakıncaları neler olabilir?
Bazı uzmanlar ise bu tür oyunlara izin verilmesinin çocukların şiddeti onayladığınıza inanmalarına yol açacağını düşünmektedir.

Buna göre:

Bu oyunlara izin vermeniz şiddeti onayladığınıza inanmalarına neden olabilir 
Sosyal ve politik gelişimi inceleyen diğer bazı uzmanlar da savaş oyunları oynamalarına izin verilmesinin çocukların, anne-babaların şiddet kullanmayı onayladığına inanmalarına yol açacağını düşünürler.

Bu oyunlar bazı önyargıları desteklenmesine yol açabilir 
Ayrıca savaş oyunun bazı kişi ya da gruplara karşı ön yargıları destekleyeceği düşünülmektedir. Örneğin oyundaki "kötüler" farklı bir ırk, milliyet ya da kültürel grubun mensupları olabilmektedir.

Ancak bu noktada çocukların bu tarz yaklaşımları asıl olarak etraflarında gördükleri ve duyduklarından öğrendiklerini unutmamak gereklidir.

Çocukların savaş oyunları konusunda neler yapabilirsiniz?
Kendi duygu, düşünce ve inançlarınız doğrultusunda başvurabileceğiniz çeşitli yöntemler mevcuttur. Örneğin:

Savaş oyunlarını komple yasaklayabilirsiniz 
Ancak bu çocuğun sizin yasaklamanıza rağmen oynaması ve bunu sizden gizlemesi riskini doğurur. Bu durum ise oyun hakkında çocuğunuzla konuşma fırsatına sahip olmanızı engeller.

Sınır koyabilirsiniz
Örneğin bu tür oyunların nerede ve ne zaman oynanabileceği, hiç kimsenin zarar görmemesi ve başka çocukların oyunlarına engel olmaması gibi. 

Oyuncak tabanca-tüfek gibi silahları yasaklayabilir ancak çocukların isterlerse kendi silahlarını yapmalarına izin verebilirsiniz.

Bu noktada önemli olan çocuğunuzun bunun gerçek olmadığını, yani oyundaki "kötü" adamların gerçekte kendi arkadaşları olduğunu unutmamasını sağlamanızdır.

İzin verebilir ve bundan faydalanabilirsiniz
Bu oyunlara izin verebilir ve bunları çocuğunuzun yaratıcı oyun geliştirmesine ve bu oyunun ne anlama geldiği konusunda düşünmesine yardımcı olmak için kullanabilirsiniz.

Yani çocuğunuz bu oyunları oynarken sonra ne olacağı, yaralanan düşmanın ne hissettiği, nasıl barış sağlayabileceği, savaştan sonra ne olacağı, vb. gibi sorular sorabilirsiniz.

Oyunun çocuğunuzun televizyonda gördüğü belli grupları ya da konuları içeriyor olması durumunda, daha sonra çocuğunuzla önemli konular ve değerler hakkında konuşabilirsiniz.

Gerçek yaşamları üzerinde belli bir denetime sahip olmalarını sağlayabilirsiniz
Çocuklara yaşlarına uygun seçme fırsatları vererek kendi yaşamları üzerinde belli bir denetim hissetmelerini sağlayabilirsiniz.

Kızlar yardıma gereksinim duyabilir 
Bu tür oyunlara izin veriyorsanız ve kızlar da oyuna katılmak istiyorsa, oyunda yer bulabilmek için sizin yardımınıza ihtiyaç duyabilirler.

Başka hareketli canlandırma oyunları için fırsat sağlayabilirsiniz 
Mutlaka, başka hareketli canlandırma oyunlarını da oynamaları için fırsatlarının olmasını sağlayın ve bu oyunları destekleyin. Örneğin orman kaşifleri, uzay kaşifleri, dağcılık, itfaiyecilik, vb. gibi.

Travma yaşamış çocukların oyunlarına engel olmamak gerekir 
Travma yaşayan çocuklar saldırgan oyunlar oynuyorsa engel olunmamalıdır. Bu çocukların oyunlar ve resimler aracılığı ile duygularını ifade etmeleri çok önemlidir. Yaşadıkları acı hafifledikçe olağan oyunlarına döneceklerdir. Bu gerçekleşmiyorsa bir çocuk psikiyatrından yardım alınması yararlı olacaktır.

Hemen engel olun. Saldırgan davranışa hemen engel olarak, oyunun dışına alın, ona ne yapması gerektiğini açıklayın.

Sakin olmaya özen gösterin. Bağırmak, vurmak, ona kötü bir çocuk olduğunu söylemek gibi öfkeli hareketlerden kaçınarak, önce siz kendinizi kontrol ettiğinizi gösterin. 

Net sınırlar koyun. Bu davranışları gördüğünüzde her seferinde ve derhal müdahale edin. Bir süre için ortamdan uzaklaştırın. Bu, çocuğun davranışı üzerinde düşünmesini ve sakinleşmesini sağlar. 

Alternatif yollar öğretin. Çocuk sakinleştikten sonra neler olduğunu sakince konuşun. Sinirlenmesine neden olan olayın ne olduğunu sorun, öfkelenmenin normal bir duygu olduğunu ama bunu ısırma, vurma gibi davranışlarla göstermenin doğru olmadığını açıklayın. Öfkelendiği şeyin ne olduğunu söylemesi veya bir büyükten yardım alması gibi alternatif yollar gösterin. Yaptığı davranış için özür dilemesini öğretin. 

İyi davranışları ödüllendirin. Sorun olmadan oynadığında, iyi ilişkiler kurduğunda bunu belirtip söze dökün, takdir edin. 

Televizyon seyretme süresini sınırlayın. Şiddet içeren filmleri izlemesine izin vermeyin. 

Enerjisini boşaltacağı fiziksel aktiviteler sağlayın. Özellikle ev dışı aktiviteler çocukların fazla enerjilerini boşaltmalarına yardımcı olur.
Şımarık, sınır ve kural tanımayan çocuklar
Şımarık çocuk, sınır ve kural koyulmamış, durumu kendi isteklerine göre şekillendiren ve buna rağmen çoğu zaman memnuniyetsiz olan çocuktur. Şımarık bir çocuk 2-3 yaşlarındayken şu davranışların çoğunu sergiler:

Kurallara uymaz ve kendisine yapılan öneriler konusunda işbirliği kurmaz.

"Hayır", "dur", "yapma" gibiyönergelere cevap vermez.

Kendisinden istenen herşeye itiraz eder.

İhtiyaçları ile istekleri arasındaki farkı bilmez.

Kendi istediğini yapmakta ısrar eder.

Başkalarından adil olmayan veya aşırı taleplerde bulunur. 

Başkalarının haklarına saygı göstermez.

İnsanları kontrol etmeye çalışır.

Gerilim eşiği düşüktür, kolaylıkla gerilime kapılır.

Sık sık mızıldanır veya öfke nöbetleri yaşar.

Sürekli sıkıldığından şikayet eder.

Öfke nöbetleri uzun süren, sık sık öfke nöbeti geçiren veya öfke nöbeti sırasında saldırgan davranan çocuklar depresyon veya yıkıcı davranış bozukluğu riski altında olabilir!

 

 

Küçük çocuklarda çoğunlukla açlık, yorgunluk veya aşırı uyarılma ile bağlantılı olarak görülen öfke nöbetleri normal gelişimin bir parçası olarak görülüyor ve anne-babaların bu durumu bir öğretme fırsatı olarak değerlendirmeleri tavsiye ediliyor.

 

Ancak Vaşington Üniversitesi Tıp Fakültesi uzmanlarının yaptığı bir araştırma genel olarak belli özellikleri taşıyan öfke nöbetlerinin daha ciddi sorunların habercisi olabildiğini ortaya koydu. Özellikle öfke nöbeti uzun süren, sık sık öfke nöbeti geçiren ve öfke nöbeti sırasında kendisine veya başkalarına zarar veren çocukların anne-babalarının dikkatli olması ve uzman yardımı alması gerekiyor.

 

Araştırmayı gerçekleştiren uzmanlar belli ölçülerdeki öfke nöbetlerinin doğal ve beklenen bir durum olduğunu ve sağlıklı çocukların öfke nöbetleri sırasında daha az saldırganlık gösterdiği ve nöbetlerin genellikle kısa süreli olduğunu belirtiyorlar.

 

Buna karşın uzmanlar çocuğun tutarlı biçimde aşırı öfke nöbetleri geçirmesi ve öfke nöbetlerinin neredeyse tamanında kendine veya başkalarına zarar vermesi halinde uzmana başvurmaları konusunda anne-babaları uyarıyorlar.

 

Söz konusu araştırmada Vaşington Üniversitesi Tıp Fakültesi uzmanları yaşları 3 ile 6 arasında değişen 279 çocuğun öfke nöbeti davranışlarını inceleyerek, sağlıklı çocukların davranışlarını daha önce depresyon veya dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve karşı gelme bozukluğu gibi bir yıkıcı davranış bozukluğu tanısı koyulmuş çocukların davranışları ile kıyasladılar.

 

Yüksek riskin söz konusu olduğu öfke nöbeti tipleri

Gözlemler sonucunda öfke nöbetlerinin aşağıdaki özellikleri taşıması durumunda riskin yükseldiği saptandı:

Kendine zarar vermeyi içeren öfke nöbetleri

Başkalarına veya eşyalara zarar vermeyi içeren öfke nöbetleri

Çocuğun yardım olmadan kendini sakinleştirmeyi başaramadığı öfke nöbetleri

25 dakikadan uzun süren öfke nöbetleri

Günde 5 kereden fazla veya ayda 10-20 kez arasında yaşanan öfke nöbetleri

Araştırmayı gerçekleştiren ekipten Dr. Andy Belden bunlar arasında kendisine zarar veren çocuklarda depresyon riskinin en yüksek düzeyde olduğunu belirterek bu yüksek risk taşıyan davranışların uzman yardımı alınmasını gerekli kıldığını vurguladı.

 

Dr. Belden, çocuğun öfke nöbeti geçireceği endişesi ile evden ayrılırken büyük huzursuzluk yaşayan anne-babalara bu durumu uzman yardımına almanın gerektiğini gösteren bir işaret olarak değerlendirmelerini tavsiye etti.

 

Araştırma sonuçları The Journal of Pediatrics dergisi Ocak 2008 sayısında yayınlandı.

Odasını toplamasını istiyorsunuz sizi duymamış gibi davranıyor. Yemek masasına çağırıyorsunuz televizyon izlemeye devam ediyor. Ödevini yapmasını istiyorsunuz, meşgul olduğunu söylüyor. Bir yandan peşinden koşarken, belki bininci kez bir daha yanınızdan uzaklaşmamasını söylüyorsunuz.

Anne-babaların en fazla yakındığı konulardan biri çocuklara söz dinletememek ve yapmaları gerekenleri yaptıramamaktır. Sürekli hatırlatmalar, yalvarmalar, tehditler ya da ödüllerin kalıcı bir yarar getirmemesi ve çocuğa bir türlü söz dinletemiyor olmak anne-baba ve çocuk arasında gerilimlerin yaşanmasına neden olur. 

Peki çocuğunuzun sizi dinlemesi ve söylediğiniz şeyi hemen yapması için nasıl davranmalısınız? Bu gerçekten mümkün olabilir mi?

Evet, tutarlı ve kararlı bir tutumla ve bazı konulara dikkat ederek bunu sağlamanız gerçekten mümkün! İşte ipuçları:
Uygulamakta kararlı olun
Uygulanması konusunda kararlı olamayacağınız şeyleri istemekten kaçının. Çocuğunuzdan bir şey yapmasını istediğinizde bunun yapılması konusunda kararlı olun. Çocuk duymazlıktan geldiğinde ya da mızmızlandığında isteğinizden hemen vazgeçmeniz çocuğunuza bu yöntemi her zaman kullanabileceği mesajını verir.

Önce dikkatini size çekin
Çocuğunuzdan bir şey istemeden önce mutlaka dikkatini size yöneltmesini sağlayın. Başka bir odadan bağırarak ya da çocuğunuz bir oyun veya televizyona dalmışken söylemekten kaçınmalısınız. Öncelikle çocuğunuzun dikkatini size yöneltmesini sağlamalı ve ondan sonra söyleyeceğiniz şeyi söylemelisiniz.

Sormayın
İsteklerinizi soru şeklinde dile getirmekten kaçının. Örneğin, "Ayşeciğim, şimdi oyuncaklarını toplamak ister misin?" yerine "Ayşeciğim şimdi oyuncaklarını toplaman gerekiyor" demelisiniz.

Soyut isteklerde bulunmayın
"Güzel davran", "dikkatli ol" gibi soyut ifadelerden kaçının. Sizin ve çocuğunuzun "güzel davranmanın" ne olduğu konusundaki yorumları birbirinden oldukça farklı olabilir. İstekleriniz net ve belirli olmalıdır.

Ne yapacağını söyleyin
Çocuğunuza yapmaması gerekeni değil, ne yapması gerektiğini söyleyin. Örneğin "yanımda kal" demek "sakın koşup gitme" demekten iyidir.

Takdir edin
Çocuğunuz söylediğiniz şeyi yapmaya başlar başlamaz, siz de onun bu davranışını fark ettiğinizi belli etmeli ve takdir etmelisiniz. Çocuğunuzu takdir etmek için illa da görevin tamamlanmasını beklemeniz gerekmez. Ayrıca görevini tamamlandığında, bundan dolayı ne kadar memnun olduğunuzu bilmesini de sağlayın.

Zaman sınırı koyun
Çocuğunuz örneğin 10 saniye içerisinde söylediğiniz şeyi uygulamaya başlamazsa hemen önceden belirlemiş olduğunuz örneğin molaya göndermek gibi bir disiplin yöntemini uygulamalısınız (Disiplinde Mola Yöntemi başlıklı haberimizde bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz).

İsteğinizi bir kez daha yineleyin
Mola tamamlandıktan sonra isteğinizi çocuğunuza tekrar belirtin. Söyleneni yine yapmaması durumunda tekrar mola uygulamalısınız.

Uyarılarınızı tekrarlamayın
Çocuğunuza tekrar tekrar aynı uyarıda bulunmaktan kaçınmalısınız. Çocuklar bir-iki uyarıdan sonra belirli bir isteği yerine getirmeyi öğrendikleri gibi, o isteği beş-altı uyarıdan sonra yapmayı da kolaylıkla öğrenirler!
Stresin onu boğmasına izin vermeyin
Çocuğunuzun konsantre olmakta zorlanması, içine kapanması, yalan söylemesi, zorbaca davranışlarda bulunması, otoriteye karşı gelmesi, parmak emmesi, tırnak yemesi veya uyku düzeninin bozulması stresten kaynaklanıyor olabilir.
 
Üstelik bu stresin nedeni bizzat siz olabilirsiniz!
 
Çocuklarda stresin nedenleri nelerdir?
Çocukların ihtiyaçlarını karşılayan ve rahat etmeleri için uğraşan yetişkinler çocukların dünyasını mutlu ve dertsiz bir dünya olarak görme eğilimindedir. Oysa stres herkesi etkiler ve çok küçük çocuklar bile belli ölçüde stres yaşarlar.
 
Örneğin 2 yaşındaki bir çocuk o anda kendisini memnun edecek kişinin yanında olmamasından dolayı kaygı duyabilir. Okul öncesi dönemde en büyük kaygı kaynağı anne-babadan ayrılmaktır.
 
Daha büyük çocuklarda ise akademik ve sosyal baskılar strese neden olur. Ayrıca bazen son derece iyi niyetli anne-babalar dahi çocuklarının yaşamındaki stresin artmasına neden olabilirler.
 
Örneğin yüksek performanslı anne-babalar genellikle çocuklarından beklentileri yüksek olur. Oysa çocuk anne-babası ile aynı motivasyon veya yeteneklere sahip olmayabilir.
 
Çocuklarını sporda zorlayan veya aşırı fazla sayıda faaliyete kaydettiren anne babalar da çocukta gereksiz bir stres ve gerilime neden olabilirler.
 
Çocuğun stres düzeyini yaşamında olup bitenler de artırabilir. Örneğin anne-babanın iş sorunları veya bir akrabanın hastalığına ilişkin endişeleri hakkındaki konuşmalarını ya da parasal konulardaki tartışmalarını dinlemek çocukta stres yaratır. Çocuklar anne-babalarının endişelerini kavrayınca, kendileri de endişe duymaya başladıklarından anne-babalar çocukların yanında bu tür konuları konuşurken dikkatli olmalıdırlar.
 
Ayrıca hastalıklar, sevilen birinin ölümü ya da boşanmalar da çocukta strese neden olabilir. Günlük yaşamındaki baskılara bu unsurlar da eklendiğinde çocuğun stresi artar. Temel güvenlik sistemlerinin değişmesine neden olduğundan en dostane boşanmalar dahi çocuklarda strese neden olur. Bu nedenle boşanan ya da ayrılan çiftler kesinlikle çocuklarının taraf tutmasını beklememeli ve çocukları diğer eş hakkındaki olumsuz yorumlara maruz bırakmamalıdırlar. Anne-babalar her zaman çocuğun çıkarını ön planda tutmalıdırlar.
 
Stres belirtileri nelerdir?
Çocuğun stres yaşadığını belirlemek her zaman kolay olmayabilir. Çoğunlukla şu belirtiler çocuğun stres altında olduğuna işaret eder:
 
•        Kısa süreli davranış değişiklikleri, ruh halinde iniş çıkışlar, uyku alışkanlıklarının değişmesi ve yatağa kaçırma çocukta stres belirtisi olabilir.
•        Bazı çocuklarda karın ağrısı ve baş ağrısı gibi fiziksel belirtiler görülebilir.
•        Konsantre olmada veya ödevlerini tamamlamakta zorlanabilirler.
•        Bazı çocuklar da içine kapanabilir veya yalnız başına çok fazla zaman geçirmeye başlayabilir.
•        Küçük çocuklar stres karşısında parmak emme, saç yolma veya burun karıştırma gibi yeni alışkanlıklar edinerek cevap verebilirler.
•        Daha büyük çocuklar yalan söylemeye, zorbaca davranışlar göstermeye veya otoriteye karşı gelmeye başlayabilirler.
 
Anne-babalar çocuğun stresle baş etmesi için nasıl yardımcı olabilirler?
İyi beslenme, dinlenme ve olumlu anne-baba tutumları çocuğun stresle mücadele gücünü artırabilir. Ayrıca:
 
•        Her gün çocuğunuza belli bir zaman ayırın.
•        Konuşmak istediğinde ya da sadece sizinle aynı odada bulunmak istediğinde size rahatlıkla ulaşabilmesini sağlayın.
•        Çocuğunuzun yaşı büyük de olsa, bu kaliteli zaman önem taşır. Yorgun bir şekilde işten döndükten sonra çocuğunuzla yerlere oturup oyunlar oynamak veya günün nasıl geçtiği hakkında sohbet etmek bazen çok zor gelebilir. Ancak yaşı ne olursa olsun, çocuğunuza ilgi gösterdiğinizde ona sizin için önemli olduğunu gösterdiğinizi unutmamalısınız. Bu nedenle çok kısa bir süre bile olsa, her gün çocuğunuzla baş başa ve onun yönlendirmesi doğrultusunda (birlikte tv izlemek ya da bilgisayar oyunları oynamak buna dahil değil!) özel zaman geçirmeniz çok yararlı olacaktır.
•        Stresin nedeni hakkında konuşarak çocuğunuza yardımcı olun. Böylece birlikte çözümler geliştirmeniz de mümkün olabilir. Örneğin okul dışı aktivitelerin azaltılması, anne-baba veya öğretmenlerle daha fazla konuşabilmesi, düzenli bir egzersiz planı oluşturmak ya da günlük tutması gibi yöntemler belirleyebilirsiniz.
•        Çocuğunuza stres yaratabilecek durumları önceden tahmin edebilmesi ve bu duruma karşı hazırlıklı olması konusunda da yardımcı olabilirsiniz. Örneğin doktor muayenesinden önce çocuğunuzla konuşabilir ve muayene sırasında neler olacağını anlatabilirsiniz.
•        Belli ölçüde stresin normal olduğunu da unutmayın. Çocuğunuza öfkelenmesinin, korkmasının, kendisini yalnız hissetmesinin veya endişe duymasının doğal olduğunu bilmesini sağlayın. Kendinizin ve başka kişilerin duygularını yakınları ile paylaştıklarını anlatın, bu paylaşımlara örnekler gösterin.
Ne zaman uzman yardımı almak gerekir?
Çoğu anne-baba çocuğun yaşadığı stres ile baş edebilecek becerilere sahiptir. Ancak çocuğun davranışlarındaki değişimlerin kalıcılık göstermesi veya stresin çocukta ciddi kaygı durumuna yol açması durumunda uzman yardımı almak gerekir.
 
Bunun yanında depresyon belirtilerine de dikkat etmek ve bu belirtilerin mevcut olması halinde uzman yardımı almak da önemlidir.

Çocuklarda da saplantı ve takıntılar hastalık boyutuna varabiliyor...
 
Çocuğunuzun size garip gelen, sürekli tekrar ettiği bazı hareketleri mi var? Tekrar tekrar yapmaktan kendini alıkoyamadığı bu davranışlar artık çocuğunuzun günlük yaşamını engellemeye mi başladı? Bu tekrarlayıcı davranışlar normal gelişimin bir parçası olabileceği gibi, obsesif kompülsif bozukluk adı verilen psikiyatrik bir rahatsızlığın işaretleri de olabilir.
 
Obsesif Kompülsif Bozukluk (OKB) nedir?
Obsesif Kompülsif Bozukluk (OKB) tekrarlayıcı ve rahatsızlık veren düşüncelerle karakterize olan bir kaygı bozukluğudur. Bu durumu yaşayan çocuklar bu düşüncelere, kaygılarını azaltan ve geçici olarak kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayan bazı davranışlarla cevap verirler. Ancak kısa bir süre içerisinde, kaygı yaratan düşünceler meydana geldiğinde belli törensel davranışları tekrarladıkları bir döngüye takılıp kalırlar. Örneğin mikroplardan ve kendisine mikrop bulaşmasından korkan bir çocuk ellerini yıkayarak saatlerini geçirebilir, hırsızlardan korkan bir çocuk gece defalarca kez uyanarak kapının kilitli olup olmadığını kontrol edebilir.
 
Bu rahatsızlık çocuklarda sık görülür mü?
Tanı olanaklarındaki gelişmeler OKB nin depresyon ve dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu ile birlikte çocuklarda en yaygın görülen psikiyatrik rahatsızlıklardan biri olduğunu ortaya koyuldu. Nitekim Amerikan Çocuk ve Ergen Psikiyatri Akademisi de OKB nin ABD de her 200 çocuktan birini etkileyebildiğini saptadı.
 
2 yaşındaki çocuklarda dahi OKB görülebilmekle birlikte, belirtiler genellikle 5 yaşından önce fark edilir hale gelmemektedir.
 
Bu rahatsızlığın nedenleri nelerdir?
Obsesif Kompülsif Bozukluğun, beyindeki sinir hücrelerinin birbiri ile haberleşmesini sağlayan bir kimyasal olan serotonin dengesinin bozulmasını içeren biyo-nörolojik bir zemini olduğu düşünülmekle birlikte, kesin nedenleri tam olarak belirlenememiştir. Uzmanlar genetik bir yatkınlığın söz konusu olabileceğini de belirtiyorlar.
 
Ayrıca OKB nin, beyni etkileyen bir otoimmün (bağışıklık sisteminin bir nedenle vücudun belli bir bölümünü vücuttan atılması gereken yabancı madde olarak algılaması ve buraya saldırması) hastalığa neden olan streptokok enfeksiyonları ile bağlantısı olma olasılığı üzerinde de araştırmalar devam ediyor.
 
Çocuğumun davranışlarının normal olup olmadığını nasıl anlayacağım?
2-4 yaş arasındaki çocuklarda normal gelişimin bir parçası olarak bazı hafif takıntı davranışları görülebilir. Örneğin bu yaşta bir çocuk her gece uykudan önce annesinin mutlaka üç kez iyi geceler demesini isteyebilir. Ancak bu davranışlar normal olarak 4 yaş civarında kaybolur. OKB li çocuklarda ise bu törensel davranışlar anne-babada endişe uyandıran aşırı boyutlara varır. Ayrıca yaşça daha büyük çocukların kendileri de takıntıları nedeniyle kafa karışıklığı ve öfke yaşayabilir.
 
Çocukların normal törensel davranışları ile OKB ye bağlı davranışları arasındaki en önemli fark, OKB de bu davranışların çocuğun gelişimine müdahale edecek boyuta varmasıdır. OKB teşhisinde çocuk psikiyatristleri çeşitli durumların varlığını değerlendirir. Örneğin tekrar eden bu davranışların çocuk için memnuniyet yerine sıkıntı verip vermediği, bu davranışların çocuğun çok fazla zamanını alıp almadığı ve çocuğun günlük rutinini ve sosyal işlevlerini engelleyip engellemediği gibi durumlar değerlendirilir.
 
Ancak küçük çocuklar genellikle yaşadıklarını kelimelere dökmekte zorluk çektiklerinden, daha büyüklerin ise davranışlarının "delilik" olduğundan korkarak, takıntılı davranışlarını gizlice yapmaları nedeniyle durumlarının aileler tarafından farkına varılması kolay olmayabilir.

 

Anne babalar küçük çocukların cinsellikle ilgili soruları karşısında çoğunlukla ne cevap verecekleri konusunda zor durumda kalırlar. "Anne senin pipin nerede", "çocuklar karından nasıl çıkar", gibi sorular sizin beklediğinizden önce ve genellikle istenmeyen ortamlarda sıklıkla gelir. Çocuklar bu sorularla yaşadıkları dünyayı anlamaya çalışmaktadırlar. Cinselliğin biyolojik temelleri hakkında çocuk küçükken konuşmaya başlamak, ileride cinsel konular hakkında anne babanın bu konuyu çocukla rahat konuşup paylaşmasını sağlar. Bundan dolayı çocuklarınız soru sormaya başladıklarında, yaşları küçük diye onları duymazlıktan gelmeyin. Aksine kısa ve net cevaplar verin, çocuğun yaşı büyüdükçe daha uzun açıklamalar yapabilirsiniz.

Hangi yaşta cinsiyet farklılıklarından ve cinsel konulardan bahsetmek gerekir? 
Her çocuk farklı olmakla birlikte her şeyi merak edip sorular sormaya başladıklarında bu tür sorular gelebilir. 3 yaşından önce çocuğunuz cinselliği ya da bebeğin nasıl oluştuğunu merak etmiyorsa, bu konulardan bahsetmenize gerek yok. Ancak çocuğunuz bazı sorular sormaya başladıysa, bunları duymazlıktan da gelmeyip, soruları yanıtlayın. Açıklamaları, çocuğun gelişimini ve olgunluğunu dikkate alarak yapmak gerekir. Çocukların kendi vücut parçaları hakkında bilgi edinmeleri için 3 yaş civarında penis ve vajina hakkında bilgi verip, bu organların halk arasında kullanılan isimlerini ve neresi olduğu hakkında bilgilendirebilirsiniz. 

Çocuğum 4 yaşında, hiç bu konuları merak etmiyor, ne yapmalıyım?
Çocuğunuz 4-5 yaşında olduğu halde bu konuyu merak etmiyor ya da konuyla ilgili sorular sormuyorsa, onu siz yönlendirin. İlkokul dönemindeki bir çocuğun, cinsel organları, kız erkek farklılığını çoktan öğrenmiş olması gereklidir, bebeğin göbekten çıktığı, leyleklerin getirdiği şeklinde düşünmesi yaşına uygun değildir. Çocuğu bu konularda bilgilendirmezseniz, arkadaşlarından yanlış bilgiler edinebilir, fantezilerinde yanlış şeyler oluşabilir ve cinselliğin utanılacak bir konu olduğunu düşünebilir. 

Cinsel organları anlatırken nasıl bir dil kullanmalıyım? 
Anne babalar, genellikle penis için pipi, vajina için ise kuku gibi sözcükleri tercih ediyor. Ancak doğru olan çocuğunuza bu organların penis, vajina, anüs gibi gerçek isimlerini de açıklamak gerekir. Diğer isimlerin kullanılması durumunda vücut organları hakkında bilgilenme ve anlamada yanılmalar olabilir. Çocuklar arkadaşlarından değişik isimler duyup size sorabilirler, bu durumda sizin bu isimleri kullanmadığınızı, uygun olmadığını, yakışıksız olduğunu belirtin. 

2 yaşında oğlum "anne seninde pipin var mı" diye soruyor, cevaplamalı mıyım? 
2-3 yaş arası çocukların cinsiyet farkını öğrendikleri dönem olduğundan bu soru ile sıklıkla karşılaşılır. Çocuğun öğrenmesini kolaylaştırmak,kafasındaki karışıklıkları gidermek için net ve doğru cevaplar vermek gerekir. Özellikle de annede pipi olmadığını belirtmekte, aile içi rollerin öğrenilmesi açısından faydalı olur.

Çocuğum toplum içinde uygunsuz cinsel sorular soruyor, ne yapmalıyım?
Market gibi bir yerde çocuğunuz "anne senin pipin nerede" gibi uygunsuz bir soru sorarsa bu sadece çocukların aklına gelen bir şeyi hemen ifade etme özellikleri nedeniyledir. Bu durumda kızgınlık ya da utanç tepkisi vermeyin, önemli olan bilgisini doğrulamak ve durumları anlamaları için gerekli yetenekleri kazandırmaktır. Örneğin "evet kızlarda vajina, erkeklerde penis bulunur gibi doğrulayıcı bilgi verip, daha sonra soru sorma ortamları konusunda sınır koyma girişimleri yapabilirsiniz. Çocuğa bu tür konuşmalar için hangi ortamların uygun olduğunu anlatın. Çocuğa "biz nerede vücudumuz hakkında konuşuruz", "biz ne zaman vücudumuz hakkında konuşuruz", "kimlerle bu konu hakkında konuşabiliriz" gibi sorular sorup "evde veya doktorların ofisinde", "anne-baba ve doktorlarla" gibi cevaplamasını öğretebilirsiniz.

Bebekler nereden gelir sorusunu nasıl cevaplayabilirim?
Buna benzer sorular geldiğinde bu konuyu neden merak ettiğini anlamanız için, gerekirse bazı sorular sorarak, çocukları dikkatle dinlemek gerekir. Biz genellikle çocukların bu sorularla cinsellikle ilgili mekanik ve grafik detayları bilmek istediğini düşünürüz, ancak belki sadece hangi hastanede doğduğu gibi çok basit bir şeyi merak ediyor olabilirler. Bazen, bebekler annelerinden doğar gibi bir cevap merakını gidermeye yeterli olabilir. Çocuğun sorularına göre cevaplarınızı yönlendirebilirsiniz. Örneğin 4 yaşında bir çocuğa gereğinden fazla bilgi vermek şaşırmasına neden olabilir. Örneğin 4 yaşındaki çocuğa hamilelerin kişilerin çocukları karnında taşıdığı söylendiği zaman, bazı çocuklar hamile kişinin çocuğu yemiş gibi düşüncelere kapılıp şaşırabilir.

Eğer çocuğunuz şaşkın görünüyorsa ona bebeğin nasıl oluştuğu ile ilgili bilgi vermenin zamanıdır. Tam bu sırada cinsellik hakkında konuşmaya başlayabilirsiniz. Yalnız çocuklar bu soruları sorduğunda memnun olduğunuzu belirtin ve teşvik edici davranın. Bu tavır çocuğun ileriki yaşlarda da sizinle bu konuları rahat konuşmasını sağlar.

Çocuğunuza yapacağınız açıklamalarda resimli kitaplardan yararlanabilirsiniz. Çocuğunuzun, bebeğin oluşumunda babasının da rolü olduğunu öğrenmesi gerekir. 3 yaşındaki çocuğunuza, bebeğin nasıl yapıldığını ayrıntılara girmeden açıklayabilirsiniz. Bu yaş için az ve öz bir anlatım yeterlidir, açıklama şöyle olabilir: "Anne ve baba birbirlerine dokunup, öpüştüklerinde, baba annenin karnına hayat tohumu bırakıyor, sonra da bebek doğuyor." Çocuğunuz 5-6 yaşlarındaysa, cinsel organlar ve fonksiyonları hakkında anatomik bilgilerde eklenmelidir.

Çocuklar okul arkadaşları ile aramızda cinsellikle ilgili yaptığımız sohbetleri henüz bu konuda bilgisi olmayan arkadaşlarla paylaşırsa sorun olur mu? 
Çocuğunuzla bu konuları konuştuğunuzda bu konuların aile arasında konuşulduğunu her yerde konuşulmaması, arkadaşları ile paylaşmamasının daha doğru olduğunu gerektiğini ifade edin. Buna rağmen arkadaşları ile paylaşabilir, önemli bir sorun yaratmaz. 

Konudan bahsetmek için nasıl bir ortam ve zaman seçmeliyim? 
Öncelikle kendinizi bu konu hakkında konuşmak için hazır hissetmelisiniz. Ayrıca çocuğunuz da ilgili olmalı, cinsellik hakkında konuştuğunuzda çocuğunuz ilgili görünmezse, bir süre daha beklemelisiniz.

Kızınız babasına veya oğlunuz size karşı neredeyse "aşk" diyebileceğiniz türden bir ilgi göstermeye mi başladı? Kızınız sizi babasının yanına yaklaştırmak istemiyor, oğlunuz babasıyla sohbet etmenizi bile kıskanarak, araya giriyor ve ilginizi kendi üstüne çekmeye mi çalışıyor? Genellikle çocukların karşı cins ebeveyne yönelik "romantik" duygular sergilemeye başlamaları anne-babaları endişelendirir. Ancak aslında çocuğunuzun bu davranışına neden olabilecek bir hata yapmış olma endişesi ile kendinizi sorgulamanıza gerek yok...

3-6 yaş arasında normal
3-6 yaş arasındaki çocukların karşı cins ebeveyne karşı "romantik" bir sevgi beslemeye başlamaları normal ve hatta olması beklenen bir durum.

Uzmanların Odipal dönem olarak isimlendirdikleri bu dönemde çocuğunuz karşı cins ebeveynini yeni bir açıdan görmeye başlıyor. Yunan mitolojisindeki Oedipus (kim olduklarını bilmeden babasını öldüren ve annesi ile evlenen bir adam) öyküsüne dayanan bu terim çocuğun karşı cins ebeveyne romantik hislerle bağlandığı 3-6 yaş dönemini ifade ediyor.

Örneğin erkek çocuğun annesine yönelik sevgisi bağımlı bir hayranlıktan saf bir aşka dönüşür ve aniden sizin tamamen ona ait olmanızı istemeye başlar. Hatta tutkulu öpücükler vermeye, evlilik tekliflerinde bulunmaya ya da babayı dışlamaya yönelik şeyler söylemeye başlar. Örneğin "annemle ben yemek yiyoruz, baba sen odana gider misin?" veya "şu anda babama ihtiyacımız yok değil mi anne?", "bu kapıyı kilitlesem babam geldiğinde eve giremez" gibi şeyler söylemeye başlar. Elbette kız çocuğunun romantik duyguları da babaya yönelir ve dışlama girişimlerinin hedefi bu sefer anne olur.

Çok tuhaf gibi gözükse de bu, okul öncesi dönemdeki çocukların cinsel kimlik duygusunun sağlamlaşmasına ve karşı cinse yönelik sağlıklı duygular kazanmalarına yardımcı olan doğal ve olması beklenen bir gelişim aşamasıdır.

Çocuğun bazı zor ve acı verici duygular yaşamasına da neden olabilir
Çocuğun ebeveynlerden birine yönelik romantik duyguları (ve diğer ebeveynle çekişmesi) artarken, aynı zamanda suçluluk, kaygı ve korku duyguları da yoğunlaşır. Örneğin bir kız çocuğu hem annesini sevmekte ve ona özenmekte, hem de onu kıskanmakta ve kızgınlık hissetmektedir. Bu durum suçluluk duymasına ve ona ihanet etmiş gibi hissetmesine neden olur. Annesinin bu düşüncelerini anlayacağı ve kendisinden öç alacağı korkusu da bu duyguları şiddetlendirir.

Yetişkinler çocuklardan çok daha büyük ve güçlü olduklarından ebeveynin intikam alması fikri 3 yaşındaki bir çocuğu dehşete düşürür ve bu korku büyük olasılıkla bilinçaltına atılır. Daha sonra ise bu korku kötü rüyalar ya da karanlık, ölüm, canavar, köyü adam ve cadı gibi korkularla su yüzüne çıkabilir. Bu korkular aşırı olmadığı veya çocuk diğer ebeveyne aşırı derecede zıt ve karşı gelici davranışlarda bulunmadığı sürece bu durum karşısında verilecek en iyi tepki hoşgörülü olmaktır.

Nasıl davranmanız gerekir?
Çocuğunuzun davranışlarını hoş görseniz de, eşinizi sevmiyormuş gibi davranmanız ve çocuğunuzun üzülmemesi için eşinize karşı doğal, içinizden gelen sevecen duyguları göstermekten kaçınmanız da doğru değildir. Tam tersine çocuğunuzun sadakatinizin devam ettiğini görmeye ihtiyacı vardır.

Çocuğun "aşık olduğu" ebeveynin de durumu bir oyun gibi görmesi ve bu "oyuna" katılarak şaka yollu da olsa diğer ebeveyni dışlayıcı tavırlar sergilemesi de doğru değildir.

Çocuğu memnun etmek için kural ve sınırlarınızda değişiklik yapmanız (örneğin aranızda yatmasına izin vermeniz, normal olarak diğer ebeveynin yaptığı bazı şeyleri üstlenmeniz) faydadan çok zarar getirecektir.

Çocuğun annesini/babasını yenilgiye uğratabileceği ve diğer ebeveynin aşkını elde edebileceği olasılığının gerçekten mevcut olduğuna inanması kafasının daha da karışmasına ve dehşete kapılmasına neden olur.

Eşinizle ilişkinizde doğal davranmaya devam etmeniz ve aranızdaki, bir gün kendisinin de benzerini yaşamak için uğraşacağı sağlıklı bir ilişkiye tanıklık etmesi onun açısından çok daha yararlı olacaktır.

Çocuğum mastürbasyon yaparsa ne yapmalıyım? 
Mastürbasyon normal bir durumdur ve çocukların çoğu cinsel organlarına dokunurlar. Çocuğunuzu kendi bedeni ile ilgilenmesinden dolayı suçlu hissettirmeyin. Ancak dört yaş itibariyle çocuğunuza bunun mahrem bir davranış olduğunu ve başkalarının yanında yapılmaması gerektiğini anlatabilirsiniz.

Çocuğumun arkadaşları ile doktorculuk oynarken gördüm. Ne yapmalıyım? 
Tüm çocuklar doğal olarak meraklı olduklarından doktorculuk gibi oyunları oynarlar. Bu çocuğunuza "birbirinizin bedenini merak ettiğinizi biliyorum, haydi merak ettikleriniz hakkında konuşalım" diyerek bu konuda bir sohbet başlatmanız için iyi bir fırsattır. Ayrıca bunu "bedenin sana ait, dokunmasını istemediğin kişilere HAYIR diyebilirsin" şeklinde sözlerle, olası tacizlere karşı kendini korumayı öğretmek için bir fırsat olarak da değerlendirebilirsiniz.

Ayrıca güvenlikle ilgili konulara da dikkat etmelisiniz. Çocuklar genital organlarına kalem, çubuk ya da başka objeler sokarak yaralanabilirler.

Diğer yandan aynı yaştaki çocukların birlikte bu tür oyunlar oynamaları normal olmakla birlikte, bir ya da birkaç çocuğun diğerlerinden daha büyük olması endişe verici olabilir.

4 yaşındaki oğlum kız elbiseleri giyiyor ve evcilik oynuyor. Bu onun homoseksüel olmasına neden olur mu? 
Hayır. Bu tür oyunlar çocukların yetişkin dünyasını öğrenmesinin bir yoludur. Okul öncesi çağdaki çocuklar çok farklı rolleri aktif olarak denerler.

Çocuğum sık sık müstehcen kelimeler kullanıyor. Ne yapmalıyım? 
Çocuğunuzun kullandığı kelimenin anlamını bilip bilmediğini kontrol edebilirsiniz. Çocuklar çoğunlukla bu tarz kelimeleri anlamını bilmeden kullanırlar. Kelimenin anlamını açıklarsanız bir daha kullanmak istemeyebilir. Çocuğunuza öfkelendiğinde ya da kızdığında kullanabileceği daha uygun kelimeleri öğretin. Çoğu anne-baba çocuğunun müstehcen kelimeler kullanmasını istemez. Bu nedenle çocuğunuzla bu kelimelerin anlamı hakkında konuşarak, başkalarının bu kelimelerin kullanılmasından rahatsızlık duyabileceğini anlatın.

Televizyonda yer alan cinsellik konusunda ne yapmalıyız? 
Cinsel konuların ve cinsel davranışların televizyonda sunuluş biçimi çoğu anne-babayı rahatsız eder. Neredeyse tüm programlarda cinsiyet rolleri, beden imajı, duyguların nasıl ifade edileceği, evlilik ve ailenin anlamı ve insanların cinsellik konusunda nasıl iletişim kurduğu gibi birçok konuda cinsel mesajlar verilir.

Televizyonu çocuğunuzla iletişiminizi güçlendirmek amacıyla kullanabilirsiniz. Televizyonu çocuğunuzla birlikte izleyin ve çeşitli konularda sohbet başlatmanızı sağlayacak programları tercih edin. Bu fırsatları çocuğunuzla cinsellik konusunu ve aile değerlerinizi konuşmak üzere değerlendirin. Ayrıca çocuğunuzun uygun olmadığını düşündüğünüz programları izlemesini kısıtlayın.

Bebekler nereden gelir? 
Daha küçük çocuklar için "bebekler annenin karnında bulunan ve rahim ismi verilen özel bir yerde büyürler ve sonra dünyaya gelirler" şeklinde basit cevaplarla yetinin.

5 yaşından itibaren çocuklar bebeklerin nereden geldiği konusu ile daha yoğun olarak ilgilenmeye başlarlar ve daha ayrıntılı bir açıklamaya gereksinim duyabilirler. 

Çocuklarınızın tüm sorularını size sorabileceklerini bilmelerini sağlayın.

Cinsellik eğitimine erken başlamanız çocuğunuzla hem şimdi hem de ergenlik döneminde iletişim kurmanıza yardımcı olur.

Soru sorulabilir bir ebeveyn olmak için 

Çocuğunuzun bilgi almak için size başvurabileceğini bilmesini sağlayın.

Verdiğiniz bilgiyi çocuğunuz anlayana kadar tekrarlama konusunda istekli olun.

Sorular sorarak çocuğunuzun hali hazırda neler bildiğini kontrol edin.

Cevaplarınız basit olsun. Çocuğunuzun neleri anlayabileceği ve neleri anlayamayacağı konusunda düşünün.

Zaman zaman "bilmiyorum" diyebilirsiniz. Çocuğunuzla birlikte okuyabileceğiniz pek çok kitap bulabilirsiniz.

Rahatlayın. Çocuğunuzun cinselliğin insan yaşamının değerli bir parçası olduğunu anlamasına yardımcı olacaksınız. Gerekirse üreme ile ilgili bilgilerinizi gözden geçirin ve eksiklerinizi tamamlayın.

Mizahtan yararlanın ve bu öğrenme deneyimini hem kendiniz hem de çocuğunuz için eğlenceli bir hale dönüştürün.

Çocuğunuzla cinsellik konusunda konuşurken rahat olabilmek için önce kendi başınıza alıştırmalar yapın. Cinsellikle ilgili bir konuyu ayna karşısında kendi kendinize veya bir arkadaşınızla konuşun ve eşinizle çocuk ve ebeveyn rolü oynayarak ve rolleri değişerek alıştırmalar yapın.

Çocukların tacize uğraması olasılığı anne-babaların düşünmek bile istemedikleri, korkulu rüyalarıdır. Korkulanın başa gelmemesi için ise dua etmekten başka yapabileceklerimiz de var: Erken yaştan itibaren çocuklarımızı bu konuda eğitmek, istemedikleri bir durum yaşamaları halinde yapmaları gerekenleri öğretmek.

Öncelikle çocuğumuza, kimlerin kendisine dokunabileceğine, öpebileceğine ve sarılabileceğine kendisinin karar verme ve "hayır" deme hakkını vermeli, bu hakkının olduğunu bilmesini sağlamalıyız.

Herhangi birinin uygunsuz bir şekilde dokunması halinde yapabileceklerini öğretmeliyiz. Çocuklarımıza bu konuyu şu şekilde anlatabiliriz.

Birisi sana uygunsuz biçimde dokunduğunda:
- "Hayır" de ve o kişiye yaptığından hoşlanmadığını, dokunmasını istemediğini söyle.

- Hızla o kişiden uzaklaş. Hoşlanmadığın bir şekilde sana dokunan kişiden kaç. Bir daha bu kişiyle asla yalnız kalma.

- Yardım iste. Çığlık atabilirsin.

- Kendine inan. Sen yanlış birşey yapmadın.

Birisi sana uygunsuz bir şekilde dokunursa, olan biteni güvendiğin birine anlat. Tehditlerin seni korkutmasına ve sessiz kalmana neden olmasına izin verme.

Birisi sana dokunur ve bunu aranızda sır olarak saklamanızı isterse kendine şu soruyu sor: "Bu sırrı saklamak beni rahatsız ediyor mu?" Seni rahatsız eden hiçbir sırrı saklama. Anne-babana, bir akrabana, öğretmenine, doktoruna ya da güvendiğin başka bir yetişkine durumu anlat. Anlattığın kişi sana inanmazsa, güvendiğin bir başka kişiyle konuş, birisi sana inanıp yardım edene kadar vazgeçme.

Tehdit veya tacizde bulunan kişiden uzak durmak için elinden geleni yap. Kendini rahatsız veya güvensiz hissetmene neden olacak biçimde sana dokunan kişi ile yalnız kalma.

İyi dokunma 
Sevdiğin kişilerin sarılması ve öpmesi güzel birşeydir. Örneğin:

- Uyandığında annenin sana sarılması ve öpmesi. 

- Babanın iyi geceler dilmek için sarılması ve öpmesi. 

- Anneanne ve büyükbabanın ziyarete geldiklerinde herkesin birbirini kucaklaması ve öpmesi.

Kötü dokunma
Kendini rahatsız hissetmene neden olan dokunmalar genellikle kötü dokunmalardır. Birisi sana istemediğin bir şekilde dokunduğunda bunu gizlemek zorunda değilsin. Kendinin kötü olduğunu düşünme. Kötü olan sen değil, sana kötü bir şekilde dokunan kişidir. Bedenin sana aittir. Sen istemiyorsan kimse sana dokunamamalıdır. Kötü dokunmanın ne olduğunu bilmek ister misin? 

- Canını acıtan dokunma kötü dokunmadır.

- Dokunulmasını istemediğin halde sana dokunulursa bu kötü bir dokunmadır. 

- Dokunan kişi kendini rahatsız hissetmene neden oluyorsa, bu kötü bir dokunmadır. 

- Dokunma senin korkutuyor ve sinirlendiriyorsa, bu kötü bir dokunmadır.

- Birisi seni kendisine dokunmaya zorluyorsa bu kötü bir dokunmadır. 

- Dokunan kişi bunu hiç kimseye söylememeni istiyorsa, bu kötü bir dokunmadır. 

- Dokunan kişi bunu başkasına söylersen sana bir zarar vereceği tehdidinde bulunuyorsa bu kötü bir dokunmadır.

Maalesef bazı yetişkinler onlara duyduğun güveni kötüye kullanabilirler. Yanlış yapan sen değil, istemediğin bir biçimde sana dokunan kişidir. Cinsel taciz daha büyük, daha yaşlı, daha güçlü kişilerin işlediği bir suçtur. Kendini suçlama ve kimsenin de seni suçlamasına izin verme.

Çocukların cinsellik konusunu öğrenmeleri diğer konuları öğrenmeleri kadar önemlidir. Çocuklar tıpkı kollar ve bacakları gibi, cinsel organları hakkında da olumlu duygulara sahip olmalıdırlar. Çocukların erkek veya kız olmanın iyi bir şey olduğunu hissetmeye ihtiyaçları vardır. Anne-babalar çocukları ile bedenleri, cinsel duygu ve davranışları konusunda konuşurlarsa, çocuklar da bu konuları anne-babaları ile konuşmanın doğru ve doğal olduğunu öğrenirler. Çocukların sizinle rahatça konuşabilmeleri ise kendi değerlerini oluşturma ve tasnif etmelerine yardımcı olmanın önemli bir yoludur.

Çocukların cinsel gelişimi genel olarak şu şekilde özetlenebilir:

Okul öncesi dönemde 
Bebekler elleri ve ayakları haricindeki organlarını görmekte zorlandıklarından birinci yılın sonlarına dek cinsel organları ile ilgilenmezler.

Bir yaşındaki çocuklar bezleri çıkarıldığında cinsel organları ile oynayabilirler. Bu doğal meraklarının bir parçasıdır.

Üç yaşından küçük çocuklar tüm organlarının kendilerinin daimi bir parçası olduğunu bilemezler. Bu nedenle örneğin erkekler kızların penisi olmadığını gördükleri zaman kendileri de penislerini kaybedebilecekleri korkusu yaşayabilirler. 

Okul öncesi dönemdeki çocuklar bedenleri konusunda daha meraklıdırlar ve çıplak olmaktan hoşlanırlar.

Okul öncesi dönemdeki çocuklar kendi bedenlerine ve başkalarının bedenlerine bakmaktan hoşlanırlar. Bu nedenle kendi bedenine ve başkalarının bedenine bakma ve dokunmayı içeren oyunlar oynayabilirler (doktorculuk gibi).

Çoğunlukla anne-babalarının bedeniyle de ilgilenir ve dokunmak isteyebilirler.

Bebeklerin nereden geldiği ve bebeğin annenin karnından nasıl çıktığını merak ederler. Ayrıca kendilerinin nasıl doğduğunu da öğrenmek isterler. 

Üç yaş itibariyle çocuklar hangi cinsiyete ait olduklarını bilirler. Altı, yedi yaşlarında ise artık cinsiyetlerinin hiçbir zaman değişmeyecek olduğunu anlarlar.

Dört yaş civarlarında tuvaletle ilgili kelimelere ve insanların banyo ve tuvalette yaptığı şeylere büyük bir ilgi duyarlar. Çoğunlukla tuvaletle ilgili espriler yaparlar ve eğer biliyorlarsa tuvaletle ilgili uygunsuz kelimeleri kullanırlar.

İlkokul yıllarının başlarında 
Çocuklar birbirlerinin bedenine bakmak ve mastürbasyonun özel ortamlarda yapılan şeyler olduğunu bilirler.

Merakları halen devam ettiğinden, özellikle kız ve erkek tuvaletleri civarında "bakma" ve cinsel oyunlar oynayabilirler.

Çocuklar cinsel ilişki konusunda birşeyler duymaya ve bu konuda konuşmaya başlarlar. Çoğunlukla da arkadaşlarından duydukları cinsel kelimeleri kullanırlar.
Hamilelik ve doğum konusu halen ilgilerini çekmektedir.

Çocuklar aynı cinsiyetten arkadaşlarına odaklanabilirler.

İlkokulun ilerleyen yıllarında 
Çıplaklıktan utanmaya ve anne-babaları ve başkalarının yanında dikkatli olmaya başlarlar.

Arkadaşlarla cinsel sohbetler ve şakalar başlar.

Cinsel oyunlar öpüşme oyunları ve evlilikle ilgili taklit oyunlarını içerebilir.

Çocukluk bir araştırma ve keşfetme dönemidir. Sürekli bir merak ve keşif halinde olan çocuklar bedenlerini de keşfederler. Elbette bu keşfe cinsel organları da dahildir. Birbirlerine bakarak, dokunarak ve "doktorculuk" gibi cinsellikle ilgili oyunlar oynayarak öğrenmeye çalışırlar.

Çocukların cinsel içerikli oyunları konusunda şu noktaları akılda bulundurmalısınız:

Çocukların cinselliğe yönelik ilgisi ve cinsel oyunlar oyun zamanlarının tamamını kaplamaz. Bu da sadece keşfetmek ve öğrenmek istedikleri pek çok şeyden biridir.

Çocuklar için cinsel oyunlar yetişkinlerle aynı anlamı taşımaz. Çocuklar açısından cinsel oyunlar bedenleri ve cinsiyetler arasındaki farklılıklar hakkında duydukları merakı yansıtır.

Çocuklar birbirlerinin bedenlerine bakmaktan hoşlansalar da, cinsel oyunlar çoğunlukla önceden beri arkadaş olan çocuklar arasında oynanır.

Çocukların cinsel oyunlarından endişe etmek gerekir mi?
Oyun oynayan çocuklar:

Aynı yaş ve aynı büyüklükteyse,

Yapmak istemedikleri birşeyi yapmaya zorlanmıyorlarsa

Bu yaştaki bir çocuğun normal olarak bilemeyeceği şeyler yapmıyorlarsa

Endişe edilmesi de gereksizdir. Ancak bazen çocuklar bu oyunları oynarken civarda olmak ve tüm çocuklar açısından güvenli bir oyun ortamının mevcut olmasını sağlamak gerekli olabilir.

Çocuğunuzu cinsel oyunlar oynarken bulursanız 
Çocuklar genellikle diğer oyunları sevdikleri gibi cinsel oyunları da severler. Ancak çocuklar cinsel oyunlar oynarken "yakalandıklarında" genellikle utanırlar. Durmaları ve başka bir şey yapmaları istendiğinde de genellikle kabul ederler (en azından yetişkinler bakarken). Ailenin tepki verme biçimi çocukların kafasının karışması veya korkmalarına neden olabilir.

Çocukları cinsel bir oyun oynarken bulduysanız ve nasıl bir tepki vereceğinizi bilemiyorsanız, önce derin bir nefes alın ve düşünün.

Böylece onları kokutacak veya öfkelendirecek bir tepki vermemiş olursunuz.

Vermek istediğiniz mesaj ve mesajın yaratacağı etkiyi düşünün.

Vereceğiniz mesaj çocuğun cinsellik ve cinsiyetler konusunda gelişmekte olan düşünce yapısı açısından büyük önem taşıyacaktır.

Mesaj ve onu verme biçiminiz çocuğun yaşı ve olgunluk düzeyi ile uyumlu olmalıdır. Başkalarını merak etmesinin normal olduğunu ancak çocukların kendilerinin ve başkalarının cinsel organlarının özel olduğunu da öğrenmeleri gerektiğini anlatmalısınız.

Örneğin, "bedenlerinizle ilgili bir oyun oynadığınızı görüyorum. Bedenlerimizi tanımanın birçok yolu var, başkasının bedenini incelemek bunlardan biri, ama kitaplara bakarak da hem kendi bedenlerimiz hem de başkalarının bedenleri konusunda birçok şey öğrenebiliriz. Size böyle kitaplar göstermemi ister misiniz?" diyebilirsiniz.
Okul öncesi çocuklarda cinsel kimliğin gelişmesi
Çocuğunuzun 3-4 yaşlarındayken taklit ve canlandırma oyunları sırasında oynadığı rolleri izlerseniz, kendi cinsiyet özellikleri ile özdeşleşmeye başladığını görebilirsiniz. Yani, örneğin evcilik oynarken erkekler doğal bir şekilde baba rolünü, kızlar da anne rolünü oynar ve bu rollerde aileleri ve yaşadıkları ortamda gözlemlediklerini yansıtırlar.

Bu yaşta erkekler babası ya da daha büyük erkek çocuklarına, kızlar ise anne ya da ablaları veya başka daha büyük kızlara hayranlık beslerler.

Bu yaştaki çocuklar genellikle bu özdeşleşme sürecini aşırı boyutlara vardırırlar. Kızlar elbise ya da etek giymekte, oje sürmekte, makyaj yapmakta ve takı takmakta ısrar ederken, erkekler de aşırı iddiacı davranışlar sergileyebilir ve oyuncak silahlarını yanlarından ayırmayabilirler. Bu davranışlar onların kız ya da erkek olma duygularını pekiştirir.

Araştırmalar kız ve erkek çocukları birbirinden ayıran gelişimsel ve davranışsal farkların bazılarının biyolojik kökenli olduğunu ortaya koymuştur. Örneğin okul öncesi çağdaki erkek çocukların çoğu daha saldırgan davranma eğilimindeyken, kızlar daha sözel davranışlarda bulunurlar.

Ancak cinsiyetle bağlantılı özelliklerin birçoğu da kültürel ve ailesel etkilerle şekillenmektedir. Örneğin anne ve babanın her ikisi de çalışıyor ve ev sorumluluklarını eşit olarak paylaşıyor olsalar bile, çocuklar televizyon, komşular, akrabalar, dergiler, reklamlar, kitaplar vb. gibi birçok yerde anne-babası ile çelişen rol modelleri görecektir.

Örneğin reklamlar, çevreden getirilen hediyeler ve yetişkinler ve diğer çocukların onaylayıcı sözleri kız çocuklarını bebeklerle oynamaya teşvik edebilir. Erkekler ise genellikle bebeklerden uzaklaşmaya (aslında bu yaşta bebeklerle oynamaktan zevk alsalar bile) ve daha hareketli oyunlara ve spora teşvik edilirler.

Gürültülü patırtılı oyun oynayan kız çocuklarına "erkek fatma" gibi isimler takılırken, aynı oyunları oynayan erkek çocuklar hareketli veya kendine güvenli, iddialı olarak tanımlanırlar. Tabii ki çocuklar bu etiketlerin ima ettiği onay ve onaylamamayı fark eder ve davranışlarını da buna göre ayarlarlar. Böylece ana sınıfı yaşına geldiklerinde çocukların cinsel kimlikleri yerleşmiş olur.

Davranışları tecrübe etmek 
Çocuğunuz bu yıllarda cinsel kimlik geliştirdiğinden, her iki cinsiyetin davranış ve yaklaşımlarını da tecrübe etmek isteyecektir. Çocuk yerleşik kültürel standartları şiddetle reddetmediği sürece bu davranışlarını önlemeye çalışmak da gereksizdir.

Örneğin oğlunuz her gün kız elbisesi giymek istiyorsa, özenli bir şekilde daha uygun giyinmesi konusunda ikna edebilirsiniz. Ancak bu isteği kalıcılık gösteriyorsa, doktorunuzla ve çocuk ruh sağlığı uzmanı ile görüşmeniz faydalı olacaktır.

Çocuğunuz flört etmek gibi yetişkinler tarafından cinsel olarak değerlendirilebilecek davranışlarda bulunabilir. Ancak bu yaşlarda olgunlaşmış cinsel isteklerin olması mümkün değildir ve flörtçü davranışları tamamen oyun amaçlı taklit davranışlarıdır.

Dolayısıyla çocuğunuzun cinsel içerikli gibi gözüken davranışlarını önlemeye çalışmanız da genellikle gereksizdir. Buna karşın cinsel davranış taklitlerinin çok fazlasıyla açık veya belirgin olması cinsel tacize uğramış olma ihtimalini düşündürdüğünden, doktoru ve çocuk ruh sağlığı uzmanı ile görüşmeniz gereklidir.

“Hiçbir yaştaki çocuk cinsel uyarımla baş etmeye hazırlıklı değildir. Cinsel aktivitenin yanlışlığını bilemeyecek iki-üç yaşındaki çocuklarda bile aşırı uyarılma ile baş edememenin yarattığı sorunlar gelişecektir.”
Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Doç. Dr. Ayten Erdoğan cinsel tacize uğrayan çocukların bundan nasıl etkileneceği, ailelerin cinsel tacizi önlemek ve cinsel tacize uğramış çocuklarına yardımcı olmak için neler yapmaları gerektiği konusunda bilgiler verdi...
Çocukların olan biteni söylemekten korkmaları ve yaşananları hukuksal olarak ortaya koymanın güçlüğü nedeniyle çocuk tacizlerinin sayısının resmi kayıtlara yansıyandan çok daha fazla olduğunu belirten Dr. Erdoğan, cinsel tacizin yol açacağı uzun vadeli duygusal ve psikolojik hasarın çocuk açısından yıkıcı olabileceğini vurguladı.
Cinsel taciz nedir?
Çocukların cinsel tacize uğraması diğer pek çok toplumda olduğu gibi ülkemizin de yaygın olarak görülen acı bir gerçeğidir.
Çocuğa yönelik cinsel taciz, bir yetişkin ya da yaşça daha büyük bir çocuğun çocukla yaptığı her türlü cinsel aktivitedir. Bu aktivite çocuğun cinsel organlarını okşamayı; çocuğa diğer kişinin cinsel organlarını okşattırmayı; ağız yoluyla cinsel organa dokundurmayı içerebileceği gibi çocuğun vajina ya da anüsüne cinsel organ ya da başka şeylerin sokulmasını içerebilir.
Cinsel tacizin diğer formlarının saptanması ise güç olabilir. Bir yetişkinin cinsel organını çocuğa göstermesi, çocuğa pornografik ya da açık saçık materyallerin gösterilmesi veya çocuğun pronografik materyal üretmek amacıyla model olarak kullanılmasını bunlar arasında sayabiliriz.
Kimler çocuğa cinsel tacizde bulunur?
Çocuğa yönelik taciz ebeveyn, üvey ebeveyn, kardeş ya da başka bir akraba gibi aile içindeki kişilerden veya komşu, arkadaş, bakıcı, öğretmen ya da yabancılar gibi ev dışındaki kişilerden gelebilir.
Buna karşın, tacizlerin genellikle çocuğun tanıdığı ve çocuk üzerinde otorite kullanabilecek kişilerden kaynaklandığı görülmektedir. Tacizciler çocuğu cinsel ilişkiye girmek ya da cinsel aktivitelerde bulunmak için ikna edebilir, rüşvet verebilir, kandırabilir ya da zorlayabilir. Her durumda cinsel tacizi yaşayan çocukta çeşitli stres verici duygular, düşünceler ve davranışların gelişebilir.
Hangi yaştaki çocuklar cinsel tacizden daha fazla etkilenir?
Hiç bir çocuk cinsel uyarımla baş etmeye hazırlıklı değildir. Öyle ki, cinsel aktivitenin yanlışlığını bilemeyecek iki-üç yaşındaki çocuklarda bile aşırı uyarılma ile baş edememenin yarattığı sorunlar gelişebilir.
Tacizcinin aileden biri olması çocuğu çok daha yıkıcı biçimde etkiler. Beş yaş ve daha büyük olup, tacizciyi tanıyan ve ona karşı sevgi besleyen bir çocuk, bu kişiye yönelik şefkat veya sadakat duyguları ile onunla yaşadığı cinsel aktivitelerin aşırı derecede yanlış olması duygusu arasında sıkışıp kalabilir. Çocuk cinsel tacizden uzaklaşmaya çalıştığında tacizci çocuğu şiddet uygulamak ya da artık sevmemekle tehdit edebilir. Cinsel tacizin aile içerisinde meydana gelmesi durumunda çocukta öfke, diğer aile bireylerine karşı kıskançlık ya da utanma duyguları gelişebilir veya sırrı açıklaması halinde ailenin dağılmasından korkabilir.
Çocukların taciz karşısındaki tepkisi farklılık gösterebilir. Özellikle de tacizi açıkladığında gördüğü yaklaşım çocuğun tacizi ve kendisinin bu olaydaki rolünü algılama biçimini önemli ölçüde etkiler. Kendisine inanan ve destek veren bir aile ortamının olması çocuğun travma ile baş etme ve travmanın etkilerini azaltma kabiliyetini artırır.
Cinsel taciz çocuğun ruh sağlığını nasıl etkiler?
Süreğen bir cinsel tacizin kurbanı olan çocukta düşük özsaygı, değersizlik duygusu ve cinselliğe yönelik anormal veya bozulmuş bir bakış gelişebilir. Çocuk içine kapanabilir ve yetişkinlere güvenini kaybedebilir ve intihara eğilim gösterebilir.
Cinsel tacize uğrayan çocukların bazıları başkaları ile cinsellik harici konularda bağlantı kurmakta zorlanabilirken, bazıları da yetişkin olduklarında cinsel tacizde bulunmaya veya fahişeliğe yönelebilir ya da daha başka ciddi sorunlar geliştirebilir.
Tacizin aile içinden biri tarafından yapılması; tekrarlayan nitelik arz etmesi; şiddet ve zor kullanılması veya şiddet ve zor kullanma tehdidinin olması ruhsal sorunların ağırlığını artıran unsurlardan bazılarıdır.
Hangi çocuklar risk altındadır?
Çocuğa yönelik cinsel taciz her türlü sosyoekonomik ve sosyokültürel sınıfta görülebilmekle birlikte, vakalar ve çalışmalar bazı durumların cinsel taciz riskini artırdığını göstermiştir.
Fiziksel ve zeka engelli çocukların cinsel tacizlere daha açık olduğu bilinmektedir. Bunun yanında başkalarından izole edilmiş, soyutlanmış çocukların tacize uğrama olasılığı da daha yüksektir. Arkadaşları, kardeşleri veya ailedeki yetişkinler ile iletişim şansı zayıf olan çocuklar daha yüksek taciz riski altındadır. Bazı hallerde tacizci çocuğun bu yalnızlığından yararlanırken, bazı hallerde de taciz eden çocuğu kendisini diğer kişilerden soyutlamaya zorlayabilir, teşvik edebilir, yöneltebilir.
Çocuklar cinsel tacize uğradıklarını söylerler mi?
Öncelikle çocukların cinsel tacizi sözlü olarak ifade etmelerinin çok güç olduğu bilinmelidir. Bunun nedenlerinden biri çocukların dünyasında pek çok şeyi yetişkinlerin kontrol etmesi ve çocuğun yetişkinlerin her şeyi bildiğini düşünmesidir. Özellikle de tacizi uygulayan kişinin çocuğu tehdit etmesi veya bu kişinin çocuğun tanıdığı biri olması durumunda çocuk bu kişinin otoritesini sorgulamayı aklına getirmeyebilir.
Öte yandan çocuklar neredeyse her durumda uğradıkları tacizi anlatmayı ve bunun sona ermesini isterler. Ancak kendilerine inanılmayacağından veya korunmayacaklarından korkar ya da anlatmaları durumunda bunun sonuçlarının neler olacağını bilememekten dolayı kaygı duyabilirler. Bu nedenle çocuğun cinsel tacize uğradığını söylemesi tacizin başlamasından sonra bir yıl ya da daha fazla bir süreyi alabilir. Özellikle tacizcinin aile içinden biri olması durumunda çocuk bunu hiçbir zaman açığa vurmayabilir ya da ancak yetişkin olduktan sonra açığa vurabilir. Aynı kişinin mağduru olan başka birinin konuşması veya taciz olasılığı hakkında dolaysız sorular yöneltilmesi konuşmalarını kolaylaştırabilir.
Şu unutulmamalıdır: Çocukların yalan yere taciz iddiasında bulunması veya bir yetişkinin bazı davranışlarını yanlış anlamak suretiyle taciz olarak değerlendirmeleri çok çok nadir görülen bir durumdur. Çocukların yalan yere taciz iddiasında bulunduğu son derece nadir vakalarda da bunu bir yetişkinin yönlendirmesi ile yaptıkları görülmüştür.
Tam tersi, olan bir tacizi saklamak ya da daha önce dile getirdiği bir taciz durumunu sonradan inkâr etmek, olmayan bir tacizin olduğunu iddia etmekten çok çok daha sık görülen bir durumdur.
Çocuk tacizcileri çocuğu olan biteni söylememesi konusunda aşırı derecede korkutabilir ve böyle bir durumda çocuk sadece kendisini güvende hissetmesi için özel çaba gösterilmesi (aile desteği, profesyonel yardım gibi) durumunda rahatça konuşabilir.
Mahkemeye yansımış vakalarda, çocuğun ifade vermeden önce profesyonel yardım alması olayın zamanı, yeri ve şekli konusunda daha net ve doğru ifade vermesine yardımcı olacağı gibi çocuğun bu durumdan daha az zarar almasını sağlar.
Çocuğun cinsel tacize uğradığı nasıl anlaşılır?
Genellikle cinsel tacizin dışarıdan fark edilen açık belirtileri yoktur. Bazı belirtiler ise ancak doktor tarafından yapılacak fizik muayene ile saptanabilir.
Cinsel tacize uğrayan çocuklarda şunlardan bazıları görülebilir:
•      Cinsel nitelik taşıyan her şeye karşı olağan dışı bir ilgi gösterme veya bunlardan olağan dışı biçimde kaçınma
•      Belli kişi ya da yerlere karşı belirgin bir korku sergileme
•      Kendisine herhangi birinin dokunup dokunmadığı sorulduğunda beklenmedik ya da olağandışı bir cevap alma
•      Fiziksel muayenelerden olağandışı biçimde ürkme ve kaçınma
•      Uyku sorunları veya kabuslar
•      Depresyon veya arkadaşlarından ya da ailesinden uzaklaşma
•      Başka çocukları cinsel aktivitelerde bulunmaya sevk etme teşebbüsleri
•      Mesane ya da bağırsak kontrolünü aniden yitirme
•      Bedenlerinin kirli ya da hasarlı olduğuna dair ifadeler veya genital bölgelerinde bir sorun olduğu korkusu
•      Okula gitmeyi reddetme
•      Suça yönelme veya davranım bozuklukları
•      Ketumluk
•      Resimlerinde, oyunlarında, hayallerinde cinsel tacize ilişkin unsurlar
•      Olağandışı saldırganlık
•      İntihar davranışı
Çocuğun tacize uğradığını söylemesi durumunda ebeveynler ne yapmalı?
Tacize uğrayan bir çocuğun ebeveynleri her şeyden önce sakin olmaya çalışmalı ve çocuğun söylediklerini mutlaka ciddiye almalıdırlar. Ne yazık ki tacize uğradığını söyleyen pek çok çocuk söylediklerine inanılmaması durumu ile karşılaşmakta ve bu da çocuğun yaşadıklarını yeniden ifade etme şansını azaltmaktadır. Çocuğun anlattıkları ciddiyetle ele alınmalı ve çocuğa tacizin ne olduğu açıklanarak bu olanların kendi hatası olmadığı konusunda güven verilmelidir. Ayrıca ebeveynler  en kısa zamanda durumu adli makamlara bildirmeli ve çocuğun tıbbi muayeneden geçirilmesini ve psikiyatrik yardım almasını sağlamalıdırlar.
Ebeveynler cinsel tacize uğramasını önlemek için neler yapabilirler?
Ebeveynler cinsel tacizleri önlemek ya da cinsel taciz riskini azaltmak için şunları yapabilirler:
•      Çocuğa birisi bedenine dokunmaya kalkışması ve kendisinin bir gariplik hissetmesi durumunda bu kişiye HAYIR demesini ve hemen durumu kendilerine anlatmasını istemeliler.
•      Çocuklara saygının yetişkinlere ve otorite figürlerine kayıtsız şartsız itaat anlamına gelmediğini öğretmeliler. Örneğin çocuklara öğretmen ya da bakıcının yapmasını istediği her şeyi mutlaka yapması söylenmemelidir.
•      Çocuklara yaşlarına uygun cinsel bilgileri vermeli, çocuğa her konuda olduğu gibi bu konuda da rahatlıkla konuşup kendini ifade edebileceği, sevgi ve güven ortamını sağlamalılar.
•      Okul eğitim sisteminde profesyonel önleyici programların yer alması için talep ve çaba göstermeliler.
Cinsel olarak tacize uğrayan çocuklar ve ailelerinin acil profesyonel değerlendirme ve tedavi görmeleri gerekir. Tacize uğrayan çocuklara yeniden özsaygı ve özgüven kazanmaları, tacizden kaynaklanan suçluluk duyguları ile baş etmeleri ve travmanın üstesinden gelme sürecine girmeleri için çocuk ve ergen psikiyatrisi uzmanı hekimler yardımcı olabilir. Bu tedavi çocuğun yetişkinliğinde  ciddi sorunlar geliştirme riskini de azaltacaktır.

 

Üç yaşındaki Arda Külkedisi gibi giyinmekten hoşlanıyor... Dört yaşındaki İrem odasındaki oyuncak bebeklere bakmıyor bile, oyuncak arabalarla oynamayı tercih ediyor... Beş yaşındaki Emre futbol yerine evcilik oynamayı tercih ediyor...
“Kız oyunları” oynayan oğlanlar, “erkek gibi” davranan kızlar... Okul öncesi yaştaki çocukların karşı cinsin oyunlarından hoşlanması normal mi? Bu çocukların anne-babaları çocuklarının cinsel kimlik gelişimi konusunda endişelenmeli mi?
Kimlik bulma süreci
Bunun sadece bir oyun olduğunu belirten uzmanlar bu soruya “hayır” cevabını veriyor.
Uzmanlar, okul öncesi dönemde karşı cinsi taklit etmenin cinsiyet konusunda bir kafa karışıklığının işareti olmadığını; bunun daha çok oyundaki rollerin temsil ettiği farklı nitelikleri deneyerek kendi kimliğini bulma sürecinin bir parçası olduğunu belirtiyorlar.
Üstelik, bu "denemelerin" ise sadece giysilerle sınırlı kalmayıp, davranış ve yaklaşımları da içerebileceği vurgulanıyor.
Deneme ve keşif
Uzmanlar anne-babalar için şaşırtıcı olabilse de; okul öncesi dönemdeki çocukların gürültü patırtılı "erkek oyunları" ile yumuşak ve sakin "kız oyunları" arasında gidip gelmelerinin sık görüldüğünü; cinsel kimliğin gelişmekte olduğu erken çocukluk döneminde bunların beklenen ve hatta istenen sağlıklı bir keşif aşaması olduğunu ve çok büyük olasılıkla bunun doğal bir deneme arzusundan başka bir şeyin belirtisi olmayacağını söylüyorlar.
Anne-babaların bu durumu onaylamaması ve engellemeye çalışmasının çocuğun özgüvenini zedeleyebileceğini de belirten uzmanlar, çocukların cinsel kimliğe ilişkin önyargıları test etme isteklerinin desteklenmesi gerektiğini ve bunun kabul edilmesi ve desteklenmesinin çocuğun özgüvenine katkı sağlayacağını vurguluyorlar.
Rol modelleri önemli
Son yıllarda kadın ve erkek rolleri arasındaki çizgilerin keskinliği belli ölçüde azalmış olsa da, bu çizgiler halen varlığını devam ettiriyor. Çocuklar da kız ya da erkek olmanın anlamını çevrelerinden, arkadaşlarından ve özellikle de rol modeli olarak aldıkları anne-babalarından öğreniyor.
Dolayısıyla anne-babalara çocuklarını cinsel kimliğe ilişkin önyargılarla sınırlamaksızın ilgilendikleri konuları araştırma ve keşfetmelerine izin vermeleri tavsiye ediliyor.
Cinsiyetinden memnun olmak cinsel kimlik ile sınırlanmayı gerektirmez
Çocuklar içlerinden gelen ile cinsel kimlikleri arasında bir seçim yapmak zorunda olmamalı. Anne-babaların amacı kendini cinsel kimliği ile sınırlı hissetmeyen ancak cinsiyeti konusunda memnuniyet ve güven duyan kızlar ve oğullar yetiştirmek olmalı.
Unutmayın, bu sadece bir oyun!

 

Çocuğun akranlarından farklı bir çocuk olduğunu ilk fark edenler genellikle ebeveynleri olur. Kimi çocuk dil konusunda çok ileri beceriler gösterebilirken bir başkası olağanüstü bir müzik yeteneği sergileyebilir.

Her çocuğun birbirinden farklı olduğunu bilen anne-baba çocuğunun başarılarından gurur duymakla birlikte, bunların üzerinde çok fazla durmayabilir. Çocuk okul çağına yaklaştıkça ortaya çıkan başka özellikleriyle birlikte anne-babanın aklına “çocuğum dahi bir çocuk olabilir mi?” sorusu gelebilir.

Bazen de çocuğun normal gelişim sürecinde sergilediği gelişmeler anne-babalara olağanüstü gözükebilir ve çocuklarının dahi ya da üstün yetenekli olduğuna inanabilirler.

Acaba çocuğunuz gerçekten olağanüstü özelliklere sahip, üstün yetenekli bir çocuk mu, yoksa size mucizevî gözüken şeyler aslında her çocuğun yaşadığı normal gelişim sürecinin parçaları mı?

Parlak ve Üstün Yetenekli Çocukların Bazı Özellikleri

Tüm parlak ve üstün yetenekli çocuklar bu özelliklerin tamamına sahip olmayabilir ancak bu çocuklarda sıklıkla görülen özelliklerden bazıları şunlardır:

Olağandışı derecede ileri sözcük hazinesi ve okuduklarını kavrama düzeyi;

Sıklıkla erken yaşta okumaya başlama;

Çeşitli konulara ya da belirli bir alana yönelik büyük ilgi ve bilgi düzeyi;

Mükemmel bir hafıza; 

İlişkileri kolaylıkla görme, genellemeler yapabilme, bir alandan diğerine bilgi transferi yapabilme;

Yaratıcılık, meraklılık, inisiyatif alabilme, hayal gücü ve problem çözme becerileri;

Kendisine meydan okuyucu durumlardan hoşlanma ve çok iyi bir tartışmacı olma;

Yavaş düşünenlere karşı toleranssız olabilme;

Liderlik yetenekleri ve yaratıcı bir liderlikle ya da bir gruba hakimiyet kurma şeklinde ifade edilebilen yüksek özgüven;

Bilgiyi akranlarına kıyasla çok daha hızlı alma;

Yoğun bir şekilde konsantre olabilme ancak rutin işlerden kolaylıkla sıkılma;

Zihinsel çaba gerektiren faaliyetlerle karşılaştığında canlanma;

Kendisinden büyük çocukların ya da yetişkinlerin arkadaşlığını tercih etme;

Fazla özeleştiri yapma ve mükemmeliyetçi eğilimler gösterme; 

Akran grubu içerisinde yer edinebilmek için yeteneklerini gizleyebilir ve düşük başarı sergileyebilir;

Yüksek enerji düzeyi (bazen özellikle de küçük yaştaki çocuklarda hiperaktivite ile karıştırılabilir);

Yoğun bir şekilde daha fazla öğrenme ihtiyacı duyma ve sorular sorma;

Bireysel veya çok az denetimle çalışmayı tercih etme;

Zaman zaman dikkatini vermiyormuş veya hayal kuruyormuş gibi gözükme.

Çocuklarda görülen davranış bozuklukları dıştan gözlenen, yani ailenin ve çevredeki kişilerin gözlemleyebildiği davranış bozuklukları ve dışarıdan çok kolay gözlemlenemeyen, çocuğun yaşına göre davranış gelişimi sergileyemediği veya çevresiyle yeterli uyum düzeyini sürdüremediği davranış sorunları olarak iki gruba ayrılabilir.

Birinci grupta aileden ve çevreden en önemli şikayet ve davranış sorunu olarak bildirilen saldırgan davranışlar (arkadaşlarına, eşyalara karşı sert ve haşin davranış; birbirini dövme, kavga etme; büyüklere yönelik söz dinlememe ve karşı gelme; çalma, hırsızlık) söz konusudur.

Diğer grupta ise içe kapanıklık, aşırı bağımlılık (yaşından beklenen bağımsızlık düzeyini gösterememe), yaşının altında bir davranış düzeyi veya uyum düzeyi gösterme gibi sorunlar söz konusudur.

Davranış bozukluklarının sebepleri
Çocuklarda davranış bozukluklarının oluşmasında bazen sadece psikolojik nedenler, bazen sadece organik nedenler, bazen de her iki nedenin de etkili olduğu durumlar söz konusu olabilir.

Psikolojik nedenler arasında küçük çocuklarda en önemli faktör anne-baba-çocuk ilişkisinde sorunlar olmasıdır.

Normal çocuklarda 0-1 yaş arası anneye ya da bakıcıya karşı yoğun bir bağımlılık; 1-2 yaş arası yavaş yavaş bağımsızlaşma ve 2 yaştan 6 yaşa kadar bağımsızlaşma ve bireyselleşmenin sağlanması ile kişiliğin temelleri atılmaktadır.

Çocuğun annesiyle ya da kendisinin birinci derecede bakımını üstlenen şahıslarla (bakıcısı, diğer yakın aile bireyleri gibi) ilişkisi ve iletişimi, bu kişiler tarafından çocuğa nasıl davranıldığı, kuralların ve sınırların öğretilip öğretilmediği, çocuğa değer verilip verilmediği ve bunların sonucu çocuğun kendisini nasıl tanıdığı çok önemlidir.

Bu dönemlerde çocuğun bakan ve eğitim veren kişilerle yaşadığı çeşitli iletişim sorunları kalıcı olarak kişiliği etkileyebilecek problemler yaratarak uyum ve davranış bozuklukları olarak karşımıza çıkabilmektedir.

Bu sorunlar anne-babanın bakım verirken yaptığı yanlışlara bağlı gelişebileceği gibi, çocuğun kendisinde olabilecek hastalıklar nedeniyle veya çevresel faktörlerin etkisi ile oluşabilmektedir. 

Çocuklarda davranış bozuklukları oluşmasındaki organik nedenlerden bazıları şunlardır:

Beyindeki birtakım normal dışı, yetersiz gelişimler;

Zeka gerilikleri

Otizm gibi yaygın gelişimsel bozukluklar

Bazı metabolizma hastalıkları

Anne babaların dikkat etmeleri gereken noktalar 
0-6 yaşları arasında anne baba tutumları çocuğun sağlıklı psikolojik gelişimini sürdürmesinde çok önemli olduğu gibi uyum ve davranış bozukluklarının önlenmesi açısından da önemlidir.

Anne-babanın çocuğun içinde bulunduğu yaş grubuna uygun olmayan davranışlar sergilemesi, çocuğun gelişim düzeyini aşan veya onun altında kalan davranış ve tutumları çocuklar için zararlıdır. 

Bu bir beklenti düzeyinde olsa ve kişi bunu ifade etmemiş olsa dahi, beklentiler anne-babanın davranışlarına yansıyacağı için çocuk bunu algılayacaktır. 

5-6 yaşındaki bir çocuğa bebek gibi davranmak veya 1-2 yaşındaki bir çocuktan, bir ilkokul çocuğuymuş gibi her şeyi yapmasını, anlamasını beklemek yanlıştır.

Çocuk erken yaşta büyük muamelesi görmeye başlarsa, yaş döneminin gerektirdiği duygusal gelişim gerekli takviye görmediğinden ileride sorunlar çıkabilir.

Büyümek ve olgunlaşmak yerine, çocuk zamanla "ben bunu yapamıyorum" hissine kapılır ve regresyon (geri dönüş)görülebilir. 

Ebeveynlerin çocukla birlikte kaliteli vakit geçirmesi, örneğin belli bir süre birlikte oturup, oyuncaklarla oynamak ve oyun saatlerini paylaşmak önemlidir.

2 yaşından itibaren çocuklarda yavaş yavaş bağımsızlık özelliklerini kazandırmak; çocuğu hem kazalardan ve tehlikelerden korumak, hem de aynı zamanda onun yapabileceği şeyleri aşama aşama yaptırabilmek önemlidir. 

Çocukta eğer aileden ayrılamama, çok ilgi bekleme gibi sorunlar varsa bunlarla ilgili muhakkak yaş grubuna uygun bir danışmanlık almak gerekir. 

Davranış bozukluklarına yol açan hatalı anne baba tutumları 
Özellikle öfke, saldırganlık, çalma, eşyaya zarar verme, kavga çıkarma, okuldan kaçma, kurallara uymama gibi dıştan da gözlemlenen davranış bozukluklarının önlenmesinde anne baba tutumları erken dönemden itibaren faydalı olabilir.

Burada, tabii ki çocuğun genetik-organik birtakım özellikleri de etkilidir ancak kuralların çok uygun ve iyi şekilde uygulandığı ortamlarda davranış bozukluklarında belirgin ölçüde azalma görülür. 

Başlıca şu hatalı anne baba tutumlarından söz edilebilir: 
Aşırı kollayıcı anne-baba tutumu: Anne-baba tarafından çocuğun her dediğinin, her isteğinin kabul edilmesi ve yapılmasıdır.

Anne baba çocuğu sevdikleri için böyle yaptıklarını düşünmekte fakat kontrol, gereksiz ve zamansız istekleri engelleyebilme, kendini avutabilme gibi çok önemli yetilerin gelişmesinin sağlanamaması nedeni ile çocuğun kendini geliştirmesine yeterli destek sağlanmamaktadır.

Modern aile kavramı altında anne babaların "çocuk için yaşama" biçimini benimsemesi sonucu çocuklara her konuda izin vermenin yanısıra, yeterli sevgi de gösterilmesi ile klasik anlamdaki deyimle çocuğun şımarık olmasına neden olunmaktadır.

Diğer bir sağlıksız ana-baba tutumu ise reddedici tutumdur. Burada çocuk ne yapsa kabul görmez, aşırı bir sınırlama vardır, her şeyine karşı çıkılmaktadır.

Devamlı eleştirisel yaklaşım sonucu çocukta benlik saygısında düşüklük ve savunma olarak da saldırgan tutumlar gelişebilmektedir. 

Davranış bozuklukları başladıktan sonra anne ve babanın sergilediği yaklaşımlar çok önemlidir.

Çocuğun vurma, kırma gibi hatalı davranışları sonrası bir şey yokmuş gibi davranmak, olayı kapatmaya çalışmak, daha çok şefkat göstermek gibi tutumlar tavsiye edilmediği gibi, verilen tepkinin düzeyinin çocukla şiddetli kavgaya girişmek, hırpalamak, dövmek gibi şiddetli olması da zararlı olmaktadır. 

Davranış bozukluklarının tedavisi 
Davranış bozukluklarının tedavisinin eğer imkan varsa çocuk ve ergen psikiyatrı tarafından planlanması önerilir.

8-9 yaşın altındaki çocuklarda çocukla bireysel görüşmeler, çeşitli testler uygulanması sonrası aile görüşmeleri, davranış terapisi yöntemleri sıklıkla kullanılır.

Daha büyük yaş gruplarında çocuğun kendisiyle yapılan terapiler ağırlık kazanmakla birlikte, tedavi süresince ailenin de bilgilendirilmesi, yönlendirilmesi, gerekirse terapiye katılması gerekmektedir.

Bazı davranış sorunları ile başvuran çocuklarda, davranış sorunlarının altında endişe ve depresyon sorunları, hiperaktivite gibi başka sorunlar olduğu tespit edilirse, bunun tedavisinin de ayrıca yapılması gerekmektedir.

Genellikle aile danışmanlığı ve psikoterapi tarzında tedavileri uygulanmakla birlikte, nedene yönelik ilaç tedavisi de ihtiyaç duyulduğunda kullanılabilmektedir.

Özellikle zeka geriliği, beyin gelişmesinde bozukluk, otizm gibi nedenlere bağlı gelişen davranış bozukluklarının tedavisinde ilaçların önemli faydaları bulunmaktadır.
Çocuklar saldırgan davrandığında ne yapmalı?
Çocuklarda arkadaşlarına veya aile bireylerine vurma, ısırma, eşyaları fırlatma gibi davranışlar sık görülür ve genellikle bu davranışlar çocuğun ilgi çekmeye ilgi çekmeye çalıştığı durumlarda ortaya çıkar.

Bu saldırgan davranışların ne düzeyde olduğu önemlidir:

Çocuk bu davranışı sürekli biçimde gösteriyorsa, yaşıtlarına karşı ve sosyal ortamlarda da oluyorsa önemli olmaya başlar.

Ailede saldırgan davranışlara yol açan hatalı tutumlar neler olabilir?
1-1,5 yaşındaki çocuklar kendi hareket kabiliyetlerini keşfettikçe, ellerindeki eşyaları fırlatıp atmaya meraklı hale gelebilir veya etraflarındaki eşyalara veya bireylere vurarak oyun yaptıklarını düşünebilirler.

Bazı yetişkinler çocuğun bu davranışını gülerek karşılar veya teşvik edici davranabilirler. Böylece yetişkinler yaptıklarının bazen bilincinde olarak, bazen de farkında olmadan çocuğu etrafındaki kişilere vurmaya, bunu bir oyunmuş gibi algılamaya teşvik ederler.

0-2 yaş arası çocuklar özellikle yüz mimiklerine son derece duyarlıdır. Bir davranışına gülündüğü zaman olumlu tepki aldığını düşünür ve aynı davranışı pekiştirmeye çalışır.

Bu nedenle oluşan vurma ve saldırgan tutumlar yetişkinlerin kendi davranışlarını fark etmesi ve bu tür davranışlara sınır koyması ile kolayca düzelebilir. 

Aşırı izin verici, kural tanımayan ailelerde bu tip davranışlar sıklıkla görülmekte ve diğer bazı faktörlerinde eklenmesi ile önemli, önlenmesi ve düzeltilmesi güç davranış bozuklukları ortaya çıkabilmektedir. 

Anne ve babanın çocuğu ödüllendirme sistemleri; çocuğun zamanını nasıl geçirdiği ve kurallı bir ev ortamında yaşıyor olup olmaması çocuğun davranışlarının üzerine direkt etkilidir.

Her şeyin belli kurallar dahilinde olması elbette çocuğun gelişimi için doğru değildir, fakat belli durumlarda belli kuralların olması, zararlı olmayan durumlarda ise çocuğun serbestlik içinde hareket edebilmesi önemlidir.

Örneğin yemek saatlerinin belli olması, uyku saatlerinin belli olması, çocuğun oyun oynayabileceği yerlerin belirli olması istenen bir durumken, hangi oyuncaklarla, ne oyun oynayacağına çocuğun karar vermesi sağlanabilir. 

Küçük yaşlardan itibaren çocuğu oyalamak için çok fazla televizyon seyrettirilmesi hem çocuğun sağlıklı sosyal ve psikolojik gelişimine olumsuz etki yapmakta, hem de çocuğun ebeveyn tarafından denetlenmemiş görüntülere maruz kalmasına neden olarak yanlış davranışların oluşumuna yol açabilir.

Günün her saatinde çocuğun yaş ve gelişim düzeyine uymayan programlarla karşılaşma riski fazladır, çocuk televizyonda göreceği bazı uygun olmayan davranış kalıplarını taklit etmeye çalışabilir.

Yetişkin insanlar bir çizgi filmi izlediğinde iyi ve kötü karakterleri, doğru ve yanlış davranışları ayırt edebilirken, çocuklar bu tarz ayrımları yapabilecek kapasitede olmayabilir.

Çocukta kendine örnek alma ergenlik sonuna kadar sürdüğü için olumsuz karakterlerin örnek alınması veya taklit edilmesi görülebilir.

Bu konuda yapılması gereken şey çocuğun gün içinde 1-2 saati geçmeyen şekilde algılama seviyesine uygun ve olumlu karakterlerin ağırlıkta olduğu programların seçilerek izlemesini sağlamaktır.

Aile dışında saldırgan davranışların gelişmesine neden olan etmenler nelerdir? 
Saldırgan davranışların gelişmesinde aile bireylerinin tutumları dışında etkili olan önemli bir diğer faktör çevre faktörü yani, çocuğun çevreye uyumunu zorlaştıran ve olumsuz yönde etkileyen faktörlerdir.

Anne babanın tutumları ve çocukla etkileşimleri dışında diğer aile bireyleri, akrabalar ve eve gelen giden kişiler, çocuğun arkadaşları, bulunduğu yuva veya okul ortamı da bu davranışların gelişmesinde veya süreğen hale gelmesinde çok önemlidir. 

Çocuğu bu tür davranışların öğrenildiği ya da yüceltildiği ortamlardan ve arkadaşlardan uzak tutmak önemlidir. Bu tür koruyucu tutumların da çocuğun bağımsızlığını önleyici olmamasına dikkat etmek ve çocuğun fikirlerinin de alınmasına olanak sağlamak da ayrıca önemlidir.

Özellikle öfke, saldırganlık, çalma, eşyaya zarar verme, kavga çıkarma, okuldan kaçma, kurallara uymama gibi dıştan da gözlemlenen davranış bozukluklarının önlenmesinde anne baba tutumları erken dönemden itibaren faydalı olabilir.

Burada, tabii ki çocuğun genetik-organik birtakım özellikleri de etkilidir ancak kuralların çok uygun ve iyi şekilde uygulandığı ortamlarda davranış bozukluklarında belirgin ölçüde azalma görülür. 

Başlıca şu hatalı anne baba tutumlarından söz edilebilir
Aşırı kollayıcı anne-baba tutumu; anne-baba tarafından çocuğun her dediğinin, her isteğinin kabul edilmesi ve yapılmasıdır. Anne baba çocuğu sevdikleri için böyle yaptıklarını düşünmekte fakat kontrol, gereksiz ve zamansız istekleri engelleyebilme, kendini avutabilme gibi çok önemli yetilerin gelişmesinin sağlanamaması nedeni ile çocuğun kendini geliştirmesine yeterli destek sağlanmamaktadır.

Modern aile kavramı altında anne babaların "çocuk için yaşama" biçimini benimsemesi sonucu çocuklara her konuda izin vermenin yanısıra, yeterli sevgi de gösterilmesi ile klasik anlamdaki deyimle çocuğun şımarık olmasına neden olunmaktadır.

Diğer bir sağlıksız ana-baba tutumu ise reddedici tutumdur. Burada çocuk ne yapsa kabul görmez, aşırı bir sınırlama vardır, her şeyine karşı çıkılmaktadır. Devamlı eleştirisel yaklaşım sonucu çocukta benlik saygısında düşüklük ve savunma olarak da saldırgan tutumlar gelişebilmektedir. 

Davranış bozuklukları başladıktan sonra anne ve babanın sergilediği yaklaşımlar çok önemlidir. Çocuğun vurma, kırma gibi hatalı davranışları sonrası bir şey yokmuş gibi davranmak, olayı kapatmaya çalışmak, daha çok şefkat göstermek gibi tutumlar tavsiye edilmediği gibi, verilen tepkinin düzeyinin çocukla şiddetli kavgaya girişmek, hırpalamak, dövmek gibi şiddetli olması da zararlı olmaktadır.

Tüm parlak ve üstün yetenekli çocuklar bu özelliklerin tamamına sahip olmayabilir ancak bu çocuklarda sıklıkla görülen özelliklerden bazıları şunlardır:
Olağandışı derecede ileri sözcük hazinesi ve okuduklarını kavrama düzeyi;
Sıklıkla erken yaşta okumaya başlama;
Çeşitli konulara ya da belirli bir alana yönelik büyük ilgi ve bilgi düzeyi;
Mükemmel bir hafıza; 
İlişkileri kolaylıkla görme, genellemeler yapabilme, bir alandan diğerine bilgi transferi yapabilme;
Yaratıcılık, meraklılık, inisiyatif alabilme, hayal gücü ve problem çözme becerileri;
Kendisine meydan okuyucu durumlardan hoşlanma ve çok iyi bir tartışmacı olma;
Yavaş düşünenlere karşı toleranssız olabilme;
Liderlik yetenekleri ve yaratıcı bir liderlikle ya da bir gruba hakimiyet kurma şeklinde ifade edilebilen yüksek özgüven;
Bilgiyi akranlarına kıyasla çok daha hızlı alma;
Yoğun bir şekilde konsantre olabilme ancak rutin işlerden kolaylıkla sıkılma;
Zihinsel çaba gerektiren faaliyetlerle karşılaştığında canlanma;
Kendisinden büyük çocukların ya da yetişkinlerin arkadaşlığını tercih etme;
Fazla özeleştiri yapma ve mükemmeliyetçi eğilimler gösterme; 
Akran grubu içerisinde yer edinebilmek için yeteneklerini gizleyebilir ve düşük başarı sergileyebilir;
Yüksek enerji düzeyi (bazen özellikle de küçük yaştaki çocuklarda hiperaktivite ile karıştırılabilir);
Yoğun bir şekilde daha fazla öğrenme ihtiyacı duyma ve sorular sorma;
Bireysel veya çok az denetimle çalışmayı tercih etme;
Zaman zaman dikkatini vermiyormuş veya hayal kuruyormuş gibi gözükme. 

Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğu çocuğun odaklanma ve dürtüsel davranışlarını kontrol etme kabiliyetini etkileyen bir nörodavranışsal bozukluktur. Çocukluk döneminde en fazla görülen kronik durumlardan biri olan Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğu tedavi edilmediği takdirde çocuğun normal bir yaşam sürme kabiliyetini engelleyen ciddi sorunlara yol açabiliyor.
Çocuğum bazı harfleri söyleyemiyor
3 yaşında bir çocuğun kelime hazinesi yaklaşık 300-500 kelimeden oluşur. Üç ile beş kelimeden oluşan cümleler kurabilir ve artık bazı kelimeleri doğru telaffuz edemese de, söylediği şeylerin çoğunun yabancı biri tarafından dahi anlaşılır hale gelmiş olması beklenir. Ben, sen, o, biz, siz gibi zamirleri de öğrendikten sonra, sizi sürekli bir soru yağmuruna tutacağı yeni bir döneme de girmiş olacaksınız!

Bu yaşlarda çocuğunuz sürekli, durmaksızın konuşuyor gibi mi geliyor size? Bu onun yeni kelimeler öğrenme, bunları kullanma ve bunlarla düşünmeye başlama sürecinin önemli bir unsurudur. Bu dönemde bazı harfleri doğru telaffuz edemeyebilir. Örneğin "r" harfi yerine (örneğin "para" yerine "pava" gibi) "v" harfini, "k" harfi yerine "t" harfinin (örneğin "kedi" yerine "tedi" gibi) kullanıldığı yaygın olarak görülmektedir. 5 yaşından sonra da devam etmediği müddetçe kaygı uyandıracak bir durum değildir. 

Öte yandan bu dönemde belli ölçüde kekeleme görülmesi de normaldir. Çocuğunuz dil gelişimi açısından büyük bir aşama kaydetmek üzere olduğundan, kelimeleri bir araya getirmesi bazen güç olabilmektedir. Hızla gelişen beyni doğru kelimeleri doğru yere yerleştirmeye çalışmaktadır. Bu süreçte ilk kelimeyi veya ilk heceyi (sadece ilk harfi değil) peş peşe defalarca tekrarlaması mümkündür. Birçok aile bu durumu kekeleme olarak adlandırmaktadır, ancak genellikle hiçbir müdahaleye gerek kalmaksızın, 5 ya da 6 yaşında kendiliğinden kaybolmaktadır. Konuşma gelişirken ortaya çıkan bu tür aksamalarda ilgi çektiği için pekişme olmamasını sağlamak, çocuğun özgüvenini sarsmamak için üzerinde durmamak, düzeltme yapmamak gerekir. 

Çocuğunuzun dil gelişimini desteklemek açısından en faydalı yöntem bol bol kitap okumaktır. Kitap okumak hem yeni kelimeler öğrenmesini sağlayacak, hem de resimlerle kelimeleri ilişkilendirmeyi öğrenecektir. Aynı şekilde onunla konuşmak ve onu dinlemek de çok etkili olacaktır. Yemek, uyku öncesi ve otomobilde geçirilen süreleri onunla birebir konuşmak ve onu gerçekten dinlemek için birer fırsat olarak değerlendirmelisiniz. Herhangi birşey için hangi kelimeyi kullanacağını bilmediği zaman büyük ihtimalle "bu ne" diye soracaktır. Bu sorularını cevaplandırırken onun kelime hazinesine yeni katkılar yapabilirsiniz. Örneğin çiçeklere bakarak "güzel çiçekler" dediğinde "evet, bu pembe çiçekler çok güzel kokuyor" şeklinde bir cevap vererek onun söylediklerini genişletebilir ve ilaveler yapabilirsiniz. O anda gözüyle görmediği şeyleri ya da olayları tanımlamasını da isteyebilirsiniz. Örneğin rüyasında bir cadı gördüğünü söylediğinde, cadı büyük müydü, küçük müydü, ne giymişti, ne yapıyordu, konuştu mu, gibi sorular sorabilirsiniz. Bu konuşma iki amaca hizmet edecektir: hem korkularını ve duygularını ifade etmiş olacaktır, hem de kelime hazinesi zenginleşecektir.

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olan çocuklarda beynin bazı alanları daha geç olgunlaşıyor, ancak aradaki fark zamanla kapanıyor....
 
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) olan çocuklarda beynin bazı bölgeleri diğer çocuklara göre biraz daha geç olgunlaşıyor. Ancak beyin gelişimi gecikmeli olsa da, normal biçimde seyrediyor.
 
ABD Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü uzmanlarının araştırmasında DEHB li çocuklarda beyin olgunlaşmasındaki gecikmenin beynin düşünme, planlama ve dikkatle ilgili bölümü olan dış katmanında (korteks) belirgin olduğu saptandı.
 
Uzmanların 223 DEHB li çocukta gerçekleştirdiği Manyetik Rezonans Taraması (MRI) korteksdeki 40.000 alanın en yüksek kalınlığa ortalama 10.5 yaşında ulaştığı görüldü. Bu gelişim DEHB sorunu olmayan çocuklarda ortalama 7.5 yaşında gerçekleşiyor.
 
Ancak hem DEHB li çocuklar hem de diğer çocuklarda beyin olgunlaşması arkadan öne doğru ilerliyor ve farklı bölgeler farklı yaşlarda en yüksek kalınlaşma düzeyine ulaşıyor.
 
DEHB li çocuklarda korteks olgunlaşmasının gecikmeli ancak normal şekilde gerçekleştiğinin ortaya koyulması aileler açısından olduğu gibi, pek çok çocuğun zamanla bu sorunu aşmasının nedenini de açıklıyor.
 
Araştırmayı gerçekleştiren uzmanlar bu bulguların, DEHB in korteks olgunlaşmasındaki bir gecikmeden kaynaklandığına dair teorileri desteklediğini ve bu gecikmenin genetik kökenleri ve DEHB nu ortadan kaldıracak tedavi yöntemlerini araştıracaklarını belirttiler.
 
Araştırma sonuçları Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinin 12 Kasım 2007 tarihli sayısında yayınlandı.

 

Farklı yaşlardaki çocukların boşanma karşısındaki tepkileri farklıdır. Çocuğun yaş ve gelişim düzeyi boşanmaya vereceği tepkiyi de etkiler. Bu nedenle, çocukların boşanmanın olumsuz etkilerinden en iyi şekilde korunması için, anne-babaların çocukların farklı yaşlarda verdikleri tepkileri bilmeleri ve tutum ve davranışlarında uygun düzenlemeleri yapmaları önemlidir.

0-2 yaş 
Bu yaştaki çocuklar tutarlılık ve rutin konusunda hassastır ve tanıdık şeyler (tanıdık kişiler, kendi yatağı, oyuncakları vb) onları rahatlatır. Bu yaşlardaki bebek ve çocuklar çok fazla değişiklik veya ani ayrılıklar nedeniyle strese girebilirler. Bu yaş grubundaki çocuklar özellikle bakım veren kişiden ayrılıklara karşı hassastırlar. Ayrılık kaygısı içe dönüklük, huzursuzluk öfke nöbetleri veya saldırganlık davranışları ile kendini gösterebilir. Bebeğin stres içinde olduğunu gösteren diğer işaretler ise huysuzluk ve ağlamanın artması, yeme veya uyku alışkanlıklarında değişiklikler olmasıdır. 

3-5 Yaş
Bu yaştaki çocuklar tutarlı bir bakıma ihtiyaç duyarlar, ancak çocuğun uzun dönemli hafızası ve dil becerileri de gelişmekte olduğundan daha bağımsızdır. Bu yaş grubundaki çocuğun stres altında olduğunu gösteren işaretler sürekli ayrılmakla ilgili kaygılar, parmak emme, yatak ıslatma, öfke nöbetleri gibi daha önce sergilediği davranışlara geri dönme, yeme reddi ve gece boyunca uyku sorunları yaşamasıdır. Sürekli mızmızlık ve size ya da eşinize yönelik öfke de gözlenebilir. 

6-8 Yaş
6-8 yaş arasında çocuklar sevildiklerinden emin olabilmek için her bir ebeveyn ile özel zaman geçirmeye ihtiyaç duyarlar. Adil davranma büyük önem kazanabilir; çocuk hem sizin hem de eşinizin kendisi ile eşit zaman geçirmesini isteyebilir. Bu yaştaki çocuklar kimin suçlu veya kimin hatalı olduğu gibi konularla da ilgilidir. Bu nedenle boşanan eşe karşı duyulan öfke nedeniyle karşı tarafı suçlayıcı sözlerden kaçınılmalıdır. Çocuklar ailenin yeniden birleşmesi konusundaki ümitlerini dile getirebilir, durumun gerçekliğini tüm çıplaklığı ile kavrayabilmesi için her iki ebeveynle de ayrı ayrı ve bol bol zaman geçirmelerinin sağlanması faydalı olur. Çocuğun mutsuzluk duyguları üzüntü, öfke veya saldırganlık şeklinde kendini gösterebilir. Arkadaşlarıyla veya okulda sorunlar yaşayabilir veya şikayetleri karın ağrıları veya baş ağrıları gibi fiziksel belirtiler şeklini alabilir. 

9-12 Yaş
Bu yaş çocukları anne-babalarından ayrı aktivitelerle daha fazla meşgul olurlar. Boşanmış anne-babalar birbirine yakın ikamet ediyorsa, her ikisiyle de dengeli zaman geçirmek işe yarayabilir, ancak ergenlik öncesi çağdaki çocuklar değişen önceliklerine zaman sağlamak amacıyla farklı düzenlemelere gereksinim duyabilirler. Okul, toplumsal ilgiler ve arkadaşlık bu yaş grubundaki çocuklar açısından öncelik taşımaya başlar. Bu yaş çocukları anne ve babadan birinin tarafını tutmaya çalışabilir. Buna hazırlıklı olmak ve durumu kişisel bir alınganlık konusu yapmamak gerekir. Bu yaş grubunda stres belirtileri arkadaşlarla ilgili sorunlar, yalnızlık, depresyon, öfke veya baş ve mide ağrısı gibi fiziksel belirtiler ve öğrenme sorunları olarak ortaya çıkar. 

Boşanmalarda sık rastlanılan hatalı durum ebeveynlerin sıkıntılarını çocukla paylaşmasıdır; bu durum, "Mert benim en yakın arkadaşım, biz onunla her şeyi paylaşırız" gibi sözlerle ifade edilir. Bu durumlarda çocuklar duygusal olarak zor durumda olan bir ebeveyni kendi duygusal sağlığı pahasına desteklemeye veya ona bakmaya zorlandığında bu ebeveyn ile rol değişimleri görülebilir. Bu çocuk açısından sağlıklı bir durum değildir. Ailede rol değişiminin yaşandığını farkeden ebeveynler kendilerine başka duygusal destek kaynakları bulmaya çalışmalı ve çocuğun sırtından bu yükü indirmelidirler.

13-15 Yaş 
Bu yaş grubundaki çocuklar her iki ebeveynden de tutarlı bir destek beklerler ancak yaşam düzenlemelerinde her iki ebeveynle de dengeli zaman geçirmeyi kabul etmeyebilirler. Boşanma suçunu ebeveynlerden biri veya her ikisine yükleyebilirler ve tek bir yerde kalmayı veya sürekli yer değiştirmeyi talep ederek kontrol sahibi olmaya çalışabilirler. Depresyon, içe kapanma, ruh durumunda sürekli değişmeler, sigara, alkol veya diğer uyuşturucuların kullanımı, cinsel aktivite veya devamlı karşı gelme davranışları ergenin sorun yaşadığını gösterebilir. Bu sorunlar boşanmayla ilişkili olsun ya da olmasın, ergenin hayatını etkileyen ciddi sorunlardır ve dışarıdan yardım alma ihtiyacının ortaya çıktığına işaret eder. 

16-18 Yaşlar
Bu yaş grubundaki ergenler kendi bağımsızlıklarını oluşturmaya ve sosyal ve okul faaliyetlerine odaklanırlar ve anne-babalarının sorunları konusunda hoşgörüsüz olabilirler. Bu yaş grubundaki ergenler halen desteğe ihtiyaç duymakla birlikte, sürekli ebeveynler için endişelenmekten artık yorulmuş olabilir. Ergenlerle sık sık duyguları hakkında konuşmak yararlı olabilir. Ergenler anne-babalarını mutlu görmek isteseler de, anne babalarının başka insanlarla birlikte olması karşısında karışık duygular beslerler. Anne ya da babanın başka biriyle çıkmasını hoş görmenin diğer ebeveyne sadakatsizlik olacağını düşünebilirler. Yardım ihtiyacı içinde olan gençler davranış sorunları yaşayabilir, depresyon belirtileri gösterebilir, okul performansı düşebilir, evden kaçabilir veya yasalarla başı derde girebilir.

Hemen hemen tüm çocuklar, özellikle de küçük çocuklar zaman zaman zor dönemler geçirirler. Arada sırada her çocuk öfkeli davranışlarda bulunabilir ya da öfke patlamaları yaşayabilir. Yıkıcı davranışlar ise kalıcılık gösteren veya aile ya da çevredekiler açısından önemli sorunlara yol açacak derecede ciddiyet gösteren davranışlardır.

Bu şekildeki yıkıcı veya saldırgan davranışlar çocuk hangi yaşta olursa olsun ciddiyetle ele alınmalıdır. Çocuk ve ergenlerdeki yıkıcı davranışlar başlangıçta sık sık yaşanan öfke patlamaları, aşırı hırçınlık, dürtüsel davranışlar veya kolayca sinirlenme şeklinde başlayabileceğinden, bu davranışlar "geçici bir dönem" ya da "büyüyünce geçecek" bir durum olarak görülmemelidir.

Bu tür davranışlar gösteren çocukların anne-babalarının durumdan kaygı duymaları halinde bir çocuk ve ergen ruh sağlığı hekimi ile görüşmeleri gereklidir. Hekim çocuğun davranışlarını olumlu bir şekilde yönlendirme ve yönetebilmeleri için anne-babalara yol gösterecektir.

Saldırgan davranışlar şunlar olabilir 

Öfke patlamaları

Fiziksel saldırganlık

Kavga, tehdit veya başkalarına zarar verme girişimleri

Silah kullanımı

Hayvanlara karşı acımasız davranışlar

Eşyalara bilerek zarar verme

Hekim anne-babaların sorunları belirlemelerine yardımcı olabilir ve onlara çocuğun zor davranışları ile baş etmeleri için yollar gösterebilir.

Öfke nöbetleri 
Çocuk gergin ya da gerilimli olduğunda öfke nöbetleri görülebilir. Küçük çocuklarda zaman zaman görülen öfke nöbetleri normal gelişimin bir parçasıdır. Ancak öfke nöbetlerinin aşırı düzeylerde ve sürekli olması durumunda anne-babalar dikkatli olmalıdır.

Öfke nöbetleri konusunda çocuğa yardımcı olmak için onunla düzenli ve rahat zaman geçirilmesi, yaptıkları olumlu şeylerin fark edilmesi ve bunun çocuğa belirtilmesi faydalı olabilecektir.

Ayrıca kreşe başlamak, aileye yeni bebeğin katılması, anne-baba geçimsizliği gibi çocuğun stres yaşamasına neden olacak durumların olup olmadığına bakılması ve uygun önlemlerin alınması da gerekli olabilecektir.

Şiddet şiddeti getirir 
Disiplinin amacı öğretmek olmalı ve kesinlikle şiddet ya da sertlik içermemelidir. Fiziksel cezalar genellikle çocuğun davranışlarını daha da zor hale getirir.

Aile içinde şiddet görmek ya da şiddete tanık olmanın çocuk ve ergenler üzerindeki etkileri çok fazladır.

Ayrıca şiddet içeren televizyon programları ve video oyunları özellikle bu tür davranışlara meyilli çocukları fazlasıyla etkiler.

Zamanında önlem ve yardım alınmazsa?
Davranış sorunları çocuk ve ergenlerin sorun çözme ve yaşam stresleri ile baş etme kabiliyetlerini etkiler, aile ve arkadaşları ile yaptıkları normal faaliyetlerden zevk almalarını engeller.

Yıkıcı davranışlar çocuğun arkadaşlık kurmasına da engel olur ve aile ilişkilerinde sorunlara yol açabilir. Ayrıca çocuğun okul yaşamı da önemli ölçüde etkilenebilir.

Yardım alınmaması durumunda çocuk ve ergenler okulda sorunlar yaşayabilir, kanunla ilgili sorunlarla karşılaşabilir, yaşamın ilerleyen döneminde iş yaşamında ve kendi ailesini kurma ve yürütmede zorluklarla karşılaşabilirler.

3 yaşındaki kızınız kreşten kendisine ait olmayan bir oyuncak getirdi, ancak oyuncağın kendisine ait olduğunu, bunu ona bahçeye gelen peri kızının verdiğini söylüyor.

Bunu yetişkinlerin söylediği türden bir yalan ve hırsızlık olarak değerlendirip, alarma geçmenize gerek yok.

Okul öncesi çocukları gerçekle hayali olanı birbirinden ayırmayı öğrenme sürecindedirler. Ayrıca son derece ben merkezcidirler ve düşüncelerinin ve dileklerinin bazı şeylerin olmasını sağladığına içtenlikle gerçekten inanırlar. Bu durum "büyüsel düşünce" olarak adlandırılır. Çocuk çok istediği bebeği ona peri kızının verdiğini söylerse, bebeği peri kızının vermiş olmasını sağlayacağına içtenlikle inanır.

Okul öncesi çocuğu "doğrunun" ne olduğunu da bilemez. Bu nedenle okul öncesi çocuğunuz yalan söylediğinde bunu sizi aldatmak için yapmaz. O söylediği ya da istediği şeyin doğru olduğuna inanır. Örneğin "bebeğim parka gitmek istediğini söyledi" dediğinde bebeğin konuşamadığını biliyordur esasında. Kendisi parka gitmek istemektedir ve bu, onun bu isteğini ifade etme şeklidir. Ayrıca zaten ona göre herkes parka gitmek ister. Böyle durumlarda okul öncesi çocuğunuzun bu gerçek dışı öyküleri neden anlattığını anlamaya çalışmalı ve ona gerçek ile hayali olanı birbirinden ayırması konusunda yol göstermelisiniz.

Öte yandan dürüstlüğün önemini kavraması için doğruyu söylediğinde bunu takdir etmek, yalan söylediğinde ise yalanını kabul ettirmeye çalışmak yerine, sonuç üzerinde durmak doğru olacaktır. Örneğin bebeği peri kızının vermediği konusunda ısrar etmek yerine, bu gibi durumlarda "bebeği çok beğendiğini biliyorum ama yarın bunu kreşe geri götürmeliyiz" demek şeklinde bir tutum benimserseniz, uzun vadede çocuğunuza sorgulamalarda cevap yetiştirme becerisi yerine, bir hatayı tamir etme becerisini kazandırmış olursunuz. Son olarak iyi bir rol modeli oluşturmanın her zaman altın kural olduğunu unutmamalısınız.

7-8 yaşlarından itibaren ise çocuklar gerçek ile yalan arasındaki farkı tam olarak anlayabilirler. 8 ile 9 yaşlarından itibaren ise çocukların çoğu doğru ve yanlışı anlarlar. Bu yaşlarda ahlak duygusunun gelişmesi ile çocuk bir yalan söylediğinde kendisini kötü hisseder (yalan söylemeye devam etse dahi).

Okul çağı çocukları şu nedenlerle yalan söyleyebilir veya bir şey çalabilir: 

Dikkat çekmek için
Yapmak istemediği bir şeyden kurtulmak için (örneğin okula gitmemek için karnının ağrıdığını söylemek gibi)

Yetişkinleri test etmek için (öğretmeni kandırıp kandıramayacağını anlamak için, başka bir şehre taşınacağını söylemek gibi)

Temennisel düşünüş (örneğin Afrika’ya hiç gitmediği halde bunun olmasını çok istediği için arkadaşlarına gitmiş olduğunu söylemek gibi)

Birşeyin acısını çıkarmak için (örneğin kendisini öfkelendiren bir arkadaşı hakkında yalan söylemek ya da onun birşeyini almak gibi)

Cesaret gösterisi yapmak için (özellikle erkek çocuklarda, örneğin komşunun bahçesinden birşey alarak ya da bir "kahramanlığını" abartarak arkadaşlarına anlatmak gibi)

Çalma
Küçük çocukların anne-babalarının cüzdanından para aldığını duymak bizleri çok da şaşırtmaz. Para onlara istedikleri herşeyi alabilmelerini sağlayan sihirli birşey gibi gözükür! Küçük çocuklara para kazanmanın ne kadar zor olduğunu ve neden para kazanmak gerektiğini ve neden başkalarının parasını alamayacağımızı izah etmek gereklidir. Küçük çocukların para ve sahip olma kavramlarını ve özellikle de konunun ahlaki yönünü öğrenmeleri gerekir. Katı kurallar empoze etmek yerine başkalarının parasını ve eşyasını neden alamayacağımızı izah etmek önemlidir. Örneğin "cüzdanımdan para aşırırsan seni mahvederim" diyerek davranışı ceza korkusu ile kontrol etmeye çalışmış oluruz.

Sekiz yaş ve üzeri çocuklar ise çalmanın neden yanlış olduğunun bilincindedir. Buna rağmen çalmaya devam etmesi halinde, aldıklarını iade etmesi ve özür dilemesinde ısrarcı olmalısınız. Çocuğunuzla bu davranışının neden yanlış olduğu konusunda konuşmalı ve gerekirse ceza da vermelisiniz (TV süresini kısıtlamak, bilgisayarı kısıtlamak gibi).

Yalan
Okul öncesi çocuklar gerçek ile hayali birbirinden çok iyi ayıramadıkları veya bir sorun yaşamaktan kurtulma şeklinde anlayışla karşılanabilecek bir arzusundan dolayı "meyve suyunu bebek döktü" ya da "parkta bir dinozor gördüm" gibi öyküler uydurabilmektedirler. 6 yaşındaki çocuk ise uzaya yolculuğu oyunu oynarken gerçekten uzay gemisine binmemiş olduğunu bilir. Ancak bazen, özellikle de hoşuna gitmeyen birşey yaşadığında, küçüklüğünde çok işine yarayan hayal dünyasına geri dönmek ona daha kolay gelebilir. Çocuğunuz bazen de ceza korkusu ile yalana başvurabilir. Buna karşın genel olarak okul çağı çocuklarının daha dürüst davranmaları beklenir. 

Çocuklar ancak 7-8 yaşından itibaren gerçek ve yalan arasındaki farkı bilir, dolayısıyla bu yaştan önce söyledikleri yetişkinlerin anladığı anlamda yalan söylemek değildir. 8-9 yaşından itibaren ise çoğunlukla doğruyu ve yanlışı ayırabilecek olgunluktadırlar. Gelişen vicdan ve ahlak duygusu yalan söylediklerinde kendilerini kötü hissetmelerine neden olur, ancak buna rağmen yalan söylemeye devam etmeleri mümkündür.

Çocuk şu nedenlerden dolayı yalan söylüyor olabilir: 

Temennisel düşünüş: Bu çocuğun arkadaşlarını etkilemesini ve isteğinin gerçekleşebileceğini hayal etmesini sağlar. Örneğin arkadaşının onu kıskandıracak bir oyuncağı varsa, aynı oyuncaktan kendisinin de olduğunda ısrar eder. Bu davranış genellikle sekiz-dokuz yaşlarında azalır.

Hayal ile gerçeği ayırmakta zorlanmak: Sekiz yaşından daha küçük çocuklar genellikle birşeyi çok çok isterlerse o şeyin olabileceğine inanırlar.

Anne-babayı memnun etmeye çalışmak: Ödevimi bitirdim, dişlerimi fırçaladım gibi. 7 yaşından büyük çocuklar kontrol edeceğinizi bilirler ama gene de sizi memnun etmek isterler. O anda bu ona yalanının yakalanmasından çok daha önemli gelebilir.

Sevgi ve onayınızın bazı şartlara bağlı olduğunu zannedebilirler: Matematikte sınıf birincisi oldum, basketbol takımına seçildim gibi.Sizin onayınızı almanın dürüst olmaktan daha önemli olduğunu zanneder.

Cezadan kurtulmak: Çocuk ne kadar ağır cezalandırılıyorsa, bundan kurtulmak için de o kadar yalan söyleyecektir.

Çocuğun yanlış birşey yapsa bile onu sevmeye devam edeceğinizi bilmesi çok önemlidir. Dürüstlüğün her zaman en iyi yöntem olduğunu öğrenmesi gereklidir.

Siz nasıl davranmalısınız?

"Temennilere" cevap verin: Çocuğunuz bir "temennisini" dile getirdiğinde bunu fark ettiğinizi belirtin. Örneğin "Afrika’ya gitmek istiyorsun, inşallah bir gün olur", gibi.

Net olun: Yalan söylemesini istemediğinizi, gerçek bazen mutsuzluk verici olsa da dürüstlüğü tercih ettiğinizi vurgulayın.

Sevginizi gösterin: Ders durumu ne olursa olsun, ya da yarışmalarda kazansın ya da kaybetsin, onu her durumda seveceğinizi net bir şekilde belirtin.

Çok sert tepkiler vermeyin: Ceza korkusu yalanı alışkanlığa dönüştürebilir. Bağıracağınızdan ya da vuracağınızdan korkmadan gerçeği söyleyebilmelidir. Sakin davranın, aşırı tepki göstermeyin. Cezalar ise mutlaka çocuğun yaşına uygun olmalıdır.

Onaylamadığınızı gösterin: Çalmayı kesinlikle onaylamadığınızı ve bu konuyu büyük bir ciddiyetle ele aldığınızı gösterin.

Her bir vakayı çocuğunuzla tartışın ve davranışının neden doğru olmadığını izah edin.

Gerçekleri öğrenin: Olayı çocuğunuzun ağzından da mutlaka dinleyin.

Başkalarının eşyalarını kaybetmekten dolayı ne kadar üzüleceklerini vurgulayın.

Çocuğunuzun yanlışından kazanç sağlamasına izin vermeyin: Çaldığı şeyi mutlaka iade edin.

Çocuğunuza parayı öğretin: Paranın kazanılan bir şey olduğunu kavramasına yardımcı olabileceği için bazı ev işleri karşılığında belirli bir harçlık verme konusunu düşünün. Onu baştan çıkaracağını düşünüyorsanız etrafta para bırakmayın.

İlgi çekmek için daha iyi yöntemler bulmasına yardımcı olun.

Her insanda zaman zaman korkular oluşması normaldir. Korku belli zamanlarda ve belli oranlarda olduğu zaman kişi için faydalı olabilir. Büyük bir ateşe yaklaşmaktan korkmak yanma tehlikesini önlerken, sınavlar öncesinde yaşanan korku ve sıkıntı daha fazla çalışmaya neden olarak faydalı etki yapabilir. Bazen de korku haz duygusu yaşatabilmektedir, bu nedenle korku filmi izleyerek bu duyguyu yaşamaya çalışırız.

Korku durumunda neler olur? 
Doğumdan itibaren her insanda tehlikelerden korunmak için bir tehlike durumunda "savaş ya da kaç" cevabı verme yetisi bulunur. Bu durumda vücutta kalp çarpıntısı, hızlı soluk alıp verme gibi değişiklikler gözlenir. Örneğin bir aslanla karşılaşıldığında iki seçenek vardır: İlk tepki kaç ve ondan uzaklaş iken; ikinci seçenek bir sopa, silah gibi bir nesneyle aslanın üzerine gitmektir. Günümüzde bu tepkileri günlük hayatta ilişkilerde bulunduğumuz insanlara karşı kullanırız. Kaba, sorunlu bir insanla karşılaştığımızda benzer şekilde iki seçenek kullanırız. Ya ilk tepki olarak tartışmayı uzatmadan çekip uzaklaşırız ya da ikinci tepki olarak sorunu çözmeyecek olsa bile, tartışmaya devam ederiz. 

"Savaş ya da kaç" cevabı için, insan vücudunda hızlı ve doğru davranabilmek amacıyla birtakım hazırlıklar olur. Beyine ve kaslara daha fazla kan göndermek için kalp hızlı atmaya başlar. Vücudun oksijen tüketimini karşılamak için akciğerler hızlı solunuma başlar. Göz bebekleri daha iyi görmek için büyür, sindirim ve boşaltım sistemi de daha önemli organların öncelikli görev yapması için yavaşlar.

Anksiyete (kaygı, sıkıntı) nedir? 
Normalde savaş ve kaç cevabı, tehlikeli durumlarda ortaya çıkar. Tehlikeli bir durum olmadığı halde, savaş ve kaç cevabının ortaya çıkması durumuna anksiyete denir. Anksiyete ile birlikte göğüste sıkıntı hissi, karın ağrısı, baş dönmesi ve kötü bir şeyler olacak beklentisi gibi değişiklikler de görülür. Anksiyetenin şiddetli olması halinde günlük faaliyetlerde çalışamama, öğrenememe, uyuyamama gibi aksamalar görülür.

Bazı çocuklarda anksiyete herhangi bir zamanda ve sık olarak oluşabilir. Diğer bazı çocuklarda ise evden ayrılmak, yabancı bir yere gitmek gibi özel durumlarda ortaya çıkabilir. Bazı çocuklarda da endişe ve kaygı devamlı olarak bulunarak, yapmak istedikleri şeyleri yapmalarına engel olabilir. Özel durumlara (yükseklik, böcekle vs) karşı çok şiddetli anksiyete oluşması durumuna ?fobi? denir. 

Anksiyete niçin oluşur? 
Anksiyete genellikle ailesel geçiş gösterir. Büyük felaketler, araba kazası gibi bazı olaylardan sonra da gelişebilir. Bazı tıbbi hastalıklar, birtakım ilaçlar, alkol kullanımı gibi durumlar da anksiyeteye yol açabilir. 

Anksiyete öncesinde ve sonrasında beyindeki bazı kimyasal maddelerin dengesinde değişiklikler olur. Bunlardan en önemlisi ?serotonin? maddesidir, bu madde anksiyete durumlarında artar veya azalır.

Bazı bilim adamlarına göre beyinde "savaş ve kaç" cevabını düzenleyen merkezde bozukluklar oluşur, bu da cevabın sürekli aktif halde tutulmasına neden olur.

Anksiyete ile Başa Çıkma Yolları
Anksiyete kolaylıkla ve rahatlıkla tedavi edilebilir. Çocuklar sıkıntı ve kaygılarının şiddetli olduğunu ve onları bazı aktivitelerden alıkoyduğunu ifade ettiğinde anne-babanın bir doktora başvurması gereklidir. Önce tıbbi bir hastalık veya bir ilacın sebep olup olmadığı ortaya çıkarılır. Tıbbi neden yoksa çocuk ruh sağlığı hekiminin önereceği anksiyeteyi azaltıcı önlemler kullanılır. Bireysel terapotik görüşme, gevşeme egzersizleri veya ilaç kullanılan yöntemlerdendir.

Fobi Nedir? 
Fobi her türlü korku için kullanılmaz. Çünkü küçük çocuklar için bazı şeylerden korkmak (havlayan bir köpek, karanlık, gök gürültüsü vs.) normal bir durumdur. Fobi ise bir durumdan veya bir nesneden aşırı derecede, sürekli olarak korku duymaktır. Fobisi olan çocuk, nesne veya durumla karşılaştığı her durumda aşırı derecede anksiyete, kaygı duyar. Bundan dolayı durum ve nesneyle karşılaşacağı ortamlardan uzak kalmaya çalışır. Örneğin, asansörden korkan bir çocuk sekizinci kata bile merdivenle çıkmayı tercih eder. Korkulan durum ve nesneyle karşılaşması konusunda ısrar edilirse, anksiyete çok şiddetlenerek panik haline gelebilir.

Panik Atak Nedir? 
Dışarıdaki korkulan bir duruma karşı veya korkulacak bir durum olmadığı halde nedensiz ortaya çıkabilen çok sıkıntı verici bir durumdur.

Kişide titreme, terleme, hızlı nefes alma, boğulma hissi, baş dönmesi, mide bulantısı, kalp çarpıntısı, ölüm korkusu gibi belirtiler gözlenir. 

Çocukta kaçamayacağı, kontrol edemeyeceği bir şeylerin olacağı duygusu hakimdir, aklını kaçırma duygusu da sık görülür. Panik atak çok kısa sürelidir fakat tekrarlaması sıktır.
Çocuğunuz utangaç mı yoksa daha ciddi bir sorunu mu var?
Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayten Erdoğan çocuklarda utangaçlık hakkında bilgiler vererek, uzman yardımı alınmasını gerektiren durumları anlattı.

Utangaç çocuğa nasıl yardımcı olabilirsiniz?
Çocuklarda utangaçlık yaygın olarak görülür ve farklı yaşlarda farklı biçimler alabilir. Ayrılma korkusu, yeni ortamlardan korkma ve sosyal ortamlarda tutukluk utangaçlığın belirtileridir. Çoğunlukla anne-babalar ve öğretmenler sosyal veya gelişimsel aktivitelerden geri kalmamaları için utangaç çocukları bu aktivitelere dahil etmeye çalışırlar.

Çocuğunuza yardımcı olmak için şu noktalara dikkat edin:

Eleştirel yorumları azaltın
Çocuk zaten yargılanmaktan ve olumsuz şekilde değerlendirilmekten korktuğu için bu önemlidir.

Aşırı korumacı olmayın
Bu da çocuğun beklentilerini düşürerek utangaç davranışını pekiştirebilir.

Hazırlıklı olun
Çocuğun utangaçlık yaşayabileceği durumları önceden tahmin edin ve çocuk için bu ortamda ulaşması gereken makul bir hedef belirleyin. Bazı anne-babalar bu hedefe ulaşması karşılığında ödül sunarak çocuğu değişim için motive etmektedirler.

Aceleci davranmayın
Yavaş ve aşamalı bir ilerleme bekleyin ve çocuğunuza aşırı baskı yapmaktan kaçının.

Öğretmenle işbirliği edin
Çocuğunuzun öğretmenleri ve bakıcıları ile işbirliği ederek çocuğunuzun utangaçlığının üstesinden gelmesinde en yararlı olduğunu gördüğünüz teknikleri onlara da aktarın.

Etiketlemeyin
Çocuğu utangaç olarak etiketlemekten kaçının.

Utangaçlığın ötesinde bir durum söz konusu olabilir mi?
Çocuğunuzun utangaçlığı, kaygı ve korkuların baskın, kalıcı bir hal alarak günlük yaşamını engelleme boyutuna varıyorsa, anksiyete bozukluğu yaşıyor olması mümkündür.

Anksiyete bozuklukları çocuk ve yetişkinleri etkileyen ve en sık görülen psikiyatrik hastalıklar arasında yer alır. Bu hastalıklara biyolojik ve çevresel etmenlerin bir kombinasyonun neden olduğu düşünülmektedir. Buna karşın tanı koyulduktan sonra tedavi edilme şansı oldukça yüksektir.

Anksiyete bozukluklarının türleri 
Çocuklarda üç tür anksiyete bozukluğu görülür:

Ayrılma anksiyetesi bozukluğu

Genel anksiyete bozukluğu

Sosyal anksiyete bozukluğu

Ayrılma anksiyetesi bozukluğu 
Ayrılma anksiyetesi bozukluğu tipik olarak yedi ile dokuz yaşlar arasında en fazla görülür. Belirtileri bakan kişiyi kaybetme konusunda aşırı endişelenme, okula gitmeyi reddetme, kabuslar ve aşırı derecede kaybolma, kaçırılma veya ölüm korkusudur.

Genel anksiyete bozukluğu 
Genel anksiyete bozukluğunda çocuk her konuda aşırı derecede endişe ve kaygı besler. En az altı aylık bir dönem içerisinde bu çocukların karın ağrısı, baş ağrısı gibi fiziksel şikayetlerde bulundukları gün sayısı şikayet etmedikleri günlerden daha fazladır. Belirtileri başka hastalıklarla benzerlik gösterdiğinden çoğunlukla genel anksiyete bozukluğunun teşhisi güç olur.

Sosyal anksiyete bozukluğu 
Sosyal anksiyete bozukluğunda sosyal ortamlarda aşırı kaygı söz konusudur ve ortalama olarak 11-12 yaşlarında ortaya çıkar. Utangaç çocuklar zamanla yeni ortamlara ısınırken, sosyal anksiyete bozukluğu olan çocuk ortamdan tamamen uzak durur ve kalp çarpıntıları, baygınlık, aşırı terleme ve kızarma gibi fiziksel şikayetler de görülür. Sosyal anksiyete bozukluğu yaşayan çocukların depresyon, uyuşturucu istismarı ve okuldan kaçma riski artabilir.

Tedavi 
Çocuğunuzun herhangi bir anksiyete bozukluğu yaşadığından şüphe ediyorsanız, zaman geçirmeden bir çocuk ve ergen ruh sağlığı hekimine başvurmalısınız. Hekim çocuğa uygulayacağı tedavilerin yanında anne-baba olarak çocuğunuza nasıl yardımcı olacağınız konusunda size de önerilerde bulunacaktır.

Çocukların çoğu kardeşlerinin doğumu ile yoğun bir kıskançlık yaşarlar. Esasında, çocukların istekleri süreklilik göstermez, değişkendir ve bu istek ve dileklerin çoğu kendi fikri gibi görünse de anne ve babanın isteklerini yansıtır. Bu durum kardeş isteyen çocukların bu isteği gerçekleştikten sonra neden kardeşini kıskandığı, hatta ona düşman gibi davrandığını anlamada yardımcı olur.

Bu nedenle, çocuk için diğer önemli kararlarda olduğu gibi kardeş isteğinin gerekliliğine de anne ve babanın karar vermesi gerekmektedir. Anne-babanın beden ve ruh sağlığı, ailenin ekonomik gücü, doğacak çocuğun bakımına ilişkin sorumlulukların paylaşılması bu kararın verilmesinde asıl etkili faktörlerdir.

Kıskançlık insanoğlunun en doğal, en evrensel duygularından birisidir. Kıskançlık sevilen kişinin başkasıyla paylaşılmasına katlanamamak olarak tanımlanabilir.

Çocuk için en değerli varlık anne olduğuna göre onu başkalarıyla paylaşmak kolay bir duygu değildir. Sevgilisini başkasının kolunda gören bir erkekle, annesini, kucağında "yabancı" bir çocukla gören kardeşin duyguları benzerlik gösterir. 

Kardeş doğumu bu ve diğer nedenlerle çocuk için zorlayıcı bir yaşam olayıdır. Gebeliğin ve yeni doğan çocuğun annede oluşturduğu bedensel güçlükler ve yorgunluklar, çalışan annenin zamanının önemli bir bölümünü çocuk bakımına ayırması gibi nedenler eve gelen bu yabancı yüzündendir.

Gelen çocuğun cinsiyetinin farklı olması, beceriksizliği, yoğun bir ilgi ve bakıma gereksinimi olması onun daha çok sevildiği şeklinde yorumlanmakta ve kıskançlık artmaktadır.

Annenin yeni doğan bebekle birlikte oluşacak güçlüklerini hafifletebilmek için çocuğun kreşe verilmesi ya da odasının ayrılması gibi değişiklikler de bu duyguyu artıracak, yeni uyum sorunlarına neden olacaktır.

Çocukla kardeşi arasındaki yaş farkı ne kadar azsa kıskançlık o denli büyük olmaktadır. Henüz anneye gereksinimin sürdüğü 3 yaşından küçük çocuklarda anne ilgisinin azalması nedeniyle yeni kardeşe tepkisi büyük olabilir. İkinci, üçüncü kardeşin kabullenilmesi ise daha kolay olmaktadır.

Kardeş kıskançlığı doğal bir duygudur, sevgi ve kıskançlık-nefret zaman zaman yoğunlaşır ve zaman içinde de bu yoğunluğunu kaybeder. Çocuklar dünyaya yeni gelen kardeşlerini hemen sevmek zorunda değildir.

Olumsuz duygular anlayışla karşılanmalı ve bu duyguların hissedilmesinin normal olduğu belirtilmeli, duyguların ifade edilmesi yüreklendirilmelidir ("arasıra ben de kızıyorum, beni beceriksizliği yüzünden uğraştırıyor, ona çok zaman harcıyorum, seni sevmediğimi düşünme, eskisi kadar seviyorum, ben de kardeşim doğduğunda kıskanmış ve kızmıştım", gibi cümlelerle kendi duygularınızı ifade ederek, onun da duyguları hakkında konuşmasını teşvik edebilirsiniz).

Anne-baba bebeği, çocuğun önünde gösterişli bir biçimde okşayıp sevmekten kaçınmalıdır, ama büyük çocuğun sevgi paylaşımını kabullenmesinin kolaylaşması için küçük bebeğin sevildiğini görmesi de sağlanmalıdır.

Çocuklar kardeşe farklı tutumlar sergileyebilir:

Sevgi gösterilerinde bulunabilir (annenin kendisinden uzaklaşmaması için)

Abartılı sevgi gösterilerinde bulunabilir (kardeşinin yanağını okşarken biraz fazla sıkma, ağlatacak ölçüde kucaklama, kaza ile yere düşürme gibi)

Etkilenmemiş gibi davranabilir.

Bebekle ilgiliymiş gibi görünmeyen davranış değişiklikleri olabilir (huysuzluklar, hırçınlıklar, tutturmalar, isteği yapılmadığında ağlama, tepinme gibi).

Çocukların çoğu bir dönem silahların yer aldığı savaş oyunları ya da süper kahraman oyunlarını oynarlar. Özellikle dört yaş civarındaki erkek çocuklar arasında süper kahraman ya da başka bir savaş kahramanı olmak isteği yaygındır.

Konuyu ne şekilde ele alacağınız kendi inanç ve duygularınıza bağlı olmakla birlikte, bu oyunların çocuklar için ne anlama geldiğini de bilmeniz önemlidir.

Savaş oyunları konusunda uzmanlar başlıca iki şekilde görüş bildirmektedir.

Yararları neler olabilir?
Bazı uzmanlar bu tür oyunların çeşitli yararları olduğunu düşünmekte ve anne-babanın belli ölçüdeki denetimi haricinde, yasaklanmaması gerektiğini belirtmektedirler. Buna göre:

Bu oyunlar çocuk gelişimi açısından önemlidir 
Bazı uzmanlar savaş oyunlarının çocuğun gelişimi açısından önemli olduğuna inanırlar. Çocuklar her zaman askercilik ya da kovboyculuk gibi silahlı oyunlar oynarlar ancak yaşadıkları ortamda şiddet yer almıyorsa, sırf bu oyunları oynadıkları için büyüdüklerinde şiddete meyilli insanlar olmazlar.

Çocukların belli bir güç ve kontrol duygusu yaşamalarını sağlar 
Özellikle de etraflarındaki diğer şeyler kendilerini zayıf ve güçsüz hissetmelerine neden oluyorsa, bu tarz güçlü oyunlar oynamak belli bir güç ve kontrol duygusu hissetmelerini sağlar.

Çocukların öfke duygularını ifade etmelerini sağlar
Şiddet ya da saldırganlık yaşadığı için öfkeli olan çocukların, yaşadıkları ile ilgili oyunlar oynamaları duygularını ifade etmelerine yardımcı olur. Ancak bu anlamda, televizyonda izledikleri bir şeyi aynen kopyaladıkları oyunlar, kendi ürettikleri oyunlar kadar yarar sağlamaz.

Sakıncaları neler olabilir?
Bazı uzmanlar ise bu tür oyunlara izin verilmesinin çocukların şiddeti onayladığınıza inanmalarına yol açacağını düşünmektedir.

Buna göre:

Bu oyunlara izin vermeniz şiddeti onayladığınıza inanmalarına neden olabilir 
Sosyal ve politik gelişimi inceleyen diğer bazı uzmanlar da savaş oyunları oynamalarına izin verilmesinin çocukların, anne-babaların şiddet kullanmayı onayladığına inanmalarına yol açacağını düşünürler.

Bu oyunlar bazı önyargıları desteklenmesine yol açabilir 
Ayrıca savaş oyunun bazı kişi ya da gruplara karşı ön yargıları destekleyeceği düşünülmektedir. Örneğin oyundaki "kötüler" farklı bir ırk, milliyet ya da kültürel grubun mensupları olabilmektedir.

Ancak bu noktada çocukların bu tarz yaklaşımları asıl olarak etraflarında gördükleri ve duyduklarından öğrendiklerini unutmamak gereklidir.

Çocukların savaş oyunları konusunda neler yapabilirsiniz?
Kendi duygu, düşünce ve inançlarınız doğrultusunda başvurabileceğiniz çeşitli yöntemler mevcuttur. Örneğin:

Savaş oyunlarını komple yasaklayabilirsiniz 
Ancak bu çocuğun sizin yasaklamanıza rağmen oynaması ve bunu sizden gizlemesi riskini doğurur. Bu durum ise oyun hakkında çocuğunuzla konuşma fırsatına sahip olmanızı engeller.

Sınır koyabilirsiniz
Örneğin bu tür oyunların nerede ve ne zaman oynanabileceği, hiç kimsenin zarar görmemesi ve başka çocukların oyunlarına engel olmaması gibi. 

Oyuncak tabanca-tüfek gibi silahları yasaklayabilir ancak çocukların isterlerse kendi silahlarını yapmalarına izin verebilirsiniz.

Bu noktada önemli olan çocuğunuzun bunun gerçek olmadığını, yani oyundaki "kötü" adamların gerçekte kendi arkadaşları olduğunu unutmamasını sağlamanızdır.

İzin verebilir ve bundan faydalanabilirsiniz
Bu oyunlara izin verebilir ve bunları çocuğunuzun yaratıcı oyun geliştirmesine ve bu oyunun ne anlama geldiği konusunda düşünmesine yardımcı olmak için kullanabilirsiniz.

Yani çocuğunuz bu oyunları oynarken sonra ne olacağı, yaralanan düşmanın ne hissettiği, nasıl barış sağlayabileceği, savaştan sonra ne olacağı, vb. gibi sorular sorabilirsiniz.

Oyunun çocuğunuzun televizyonda gördüğü belli grupları ya da konuları içeriyor olması durumunda, daha sonra çocuğunuzla önemli konular ve değerler hakkında konuşabilirsiniz.

Gerçek yaşamları üzerinde belli bir denetime sahip olmalarını sağlayabilirsiniz
Çocuklara yaşlarına uygun seçme fırsatları vererek kendi yaşamları üzerinde belli bir denetim hissetmelerini sağlayabilirsiniz.

Kızlar yardıma gereksinim duyabilir 
Bu tür oyunlara izin veriyorsanız ve kızlar da oyuna katılmak istiyorsa, oyunda yer bulabilmek için sizin yardımınıza ihtiyaç duyabilirler.

Başka hareketli canlandırma oyunları için fırsat sağlayabilirsiniz 
Mutlaka, başka hareketli canlandırma oyunlarını da oynamaları için fırsatlarının olmasını sağlayın ve bu oyunları destekleyin. Örneğin orman kaşifleri, uzay kaşifleri, dağcılık, itfaiyecilik, vb. gibi.

Travma yaşamış çocukların oyunlarına engel olmamak gerekir 
Travma yaşayan çocuklar saldırgan oyunlar oynuyorsa engel olunmamalıdır. Bu çocukların oyunlar ve resimler aracılığı ile duygularını ifade etmeleri çok önemlidir. Yaşadıkları acı hafifledikçe olağan oyunlarına döneceklerdir. Bu gerçekleşmiyorsa bir çocuk psikiyatrından yardım alınması yararlı olacaktır.

Yaşıtlarına ya da anne babasına vuran, saldırgan davranışlar gösteren çocuklar, bu tutumu sürekli hale getirirse, bir uzmana başvurmak gerekiyor. Ancak, bu davranışların tek sorumlusu çocuğun kendisi değil. Bazen anne baba da farkında olmadan, çocuğun saldırgan ve yaramaz tavırlar göstermesini pekiştiren hareketlerde bulunabiliyor. Uzmanlar, aşırı yaramazlığın zeka değil, hiperaktivite belirtisi olduğunun altını çiziyorlar

Bazı anne babalar çocuklarının yaramazlıklarını önlemek için aşırı katı kurallara başvururken, bazı aileler ise bunun zeka göstergesi olduğunu düşünerek, üzerinde durmuyorlar. Peki, doğru davranış modeli nasıl olmalı? 

Saldırgan davranan çocuğa nasıl yaklaşmalı? 
Çocuklarda arkadaşlarına veya aile bireylerine vurma şeklinde davranışlar sık görülür ve genellikle kendisine ilgi çekmeye çalışıldığı durumlarda ortaya çıkar. Saldırgan davranışların ne düzeyde olduğu önemlidir; çocukta bu davranış sürekli biçimde, yaşıtlarına karşı ve sosyal ortamlarda da oluyorsa, önemlidir.

Bir-bir buçuk yaşındaki çocuklar kendi hareket kabiliyetlerini keşfettikçe, ellerindeki eşyaları fırlatıp atmaya meraklı hale gelebilir, etraflarındaki eşyalara veya bireylere vurarak oyun yaptıklarını düşünebilirler. Bazı yetişkinler çocuğun bu davranışını gülerek karşılar veya teşvik edici davranabilirler. Böylece, yetişkinler yaptıklarının bazen bilincinde olarak, bazen de farkında olmadan çocuğu etrafındaki kişilere vurmaya, bunu bir oyunmuş gibi algılamaya teşvik ederler.

Sıfır- iki yaş arası çocuklar özellikle yüz mimiklerine çok duyarlıdır. Bir davranışına gülündüğü zaman olumlu tepki aldığını düşünür ve aynı davranışı pekiştirmeye çalışır. Bu nedenle, oluşan vurma ve saldırgan tutumlar yetişkinlerin kendi davranışlarını fark etmesi ve bu tür davranışlara sınır koyması ile kolayca düzelebilir.

Hareketli çocuk çok mu zekidir? 
Hareketlilik ile zeka düzeyi arasında herhangi bir bağlantı yok. Aşırı hareketlilik en sıklıkla ailenin sınır koymaması sonucu, çocukların nerede durulması gerektiğini öğrenememesi durumunda (halk arasında şımarık denen çocuklarda) görülür. 

Ayrıca, çok hareketli çocukta bizim dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu dediğimiz sorun da söz konusu olabilir. Ama o çocukların zekaları aynı diğer çocuklar gibi büyük oranda normal olmakla birlikte, onlarda görülen oranda geri veya ileri de olabilir.

Yani; yaramaz çocuğun zeka yönünden normal çocuktan farkı yoktur. Amaçsız hareketlilik zeka geriliği olan veya otistik çocuklarda sık görülür.

Yaramazlıkla zeka arasındaki fark nasıl ayırt edilebilir? 
Üstün zekalı çocuklarda, amaçsız hareketlilik değil; keşfetme, merak etme, araştırma, anlamaya çalışma gibi amaçlı hareketlilik görülebilir. Bu çocuklarda neden sonuç ilişkisi kurma, söyleneni kavrama iyi geliştiği için ailenin ve büyüklerin koyduğu sınırları kolay kabullenir. 

Yaptıklarının sonucunu hesap etme yetenekleri, sosyal becerileri, zekaları nedeni ile daha gelişmiş olduğu için toplum içinde uyumsuz hareketleri çok gözlenmez. Dikkat süreleri uzun olduğu ve dürtüsel olmadıkları için ilgilendikleri konu üzerine odaklanıp, uzun süre aynı konu ile meşgul olabilirler.

Ailenin sınır koymaması, şımartmasından kaynaklanan yaramazlıklarda çocuk ailesinin yanında olmadığı başka ortamlarda, başka kişilerleyken söylenenleri dinler, evdeki hareketleri orada yapmaz.

Okula, kreşe giden çocuklarda, "evde çok yaramaz, okulda çok sessiz" denen çocuklar, genelde evde her isteği yapılıp, sınır koyulmayan çocuklardır. 

Bazen şımartma çok aşırı derecede olduğunda ve kurallar hiç öğretilmediğinde ise, çocukta her ortamda istediği davranışları kuralsız sergileme gözlenebilir. Dürtülerini kontrol etmeyi öğrenmedikleri için akıllarına geleni anında yapmak isterler, bir istekten bir isteğe atlarlar.

Yaramazlıkta en çok ayırt edilmesi gereken; çocukta hiperaktivite olup olmadığıdır. Bu durumda çocuk, aile ve büyükler sınırları koysa da ve çocuk bunları uygulamak istese de, uygulayamaz, elinde olmadan düşünmeden hareket eder, başına birçok iş getirir.

Bu gibi durumlarda, ailenin gözünün devamlı çocuğun üzerinde olması gerekir. Ayrıca, istediği halde kurallara uyamadığı için ailenin ve öğretmenin tepkilerini çektiğinden çocukta; moral bozukluğu, depresyon gelişebilir.

Dikkat süreleri kısa olduğu için ilgilendikleri konu üzerine odaklanamazlar, sık sık ilgilendikleri şey değişir.

Hiperaktif çocuk için ne yapılabilir? 
Hiperaktif çocukta en öncelikli şey; çocuğun böyle bir sorunu olup olmadığını ayırt etmektir. Küçük yaşta böyle bir sorun olduğunu bilmek ailenin çocuğun geleceğinde neler yapmaları gerektiği konusunda danışmanlık almaları açısından faydalı olur.

Asıl teşhis altı-yedi yaşında konur ve genellikle okul hayatında sorunlar ortaya çıkarır. Erken yardım almak, sorun ortaya çıkmadan önlemek açısından önemlidir.

Hiperaktivite tanısının mutlaka bir çocuk psikiyatrisi hekimi tarafından konması gerekir.

Genellikle okul çağına kadar aileye davranış yöntemleri önerilir, çok gerekli olursa özellikle bu çocuklarda kullanılan özel ilaçlar verilir. Okul çağında yine davranış yöntemleri ve aile-hekim-okul işbirliği ile çocuk izlenir. Okul çağında özellikle dikkat fonksiyonlarındaki bozuklukta sorun olmaya, derslerini ve okul uyumunu bozmaya başlarsa ilaç tedavisi verilir.

Çocukların birbirleriyle kavgalarına hangi aşamada müdahale etmek gerekli? 
Çocukların anlaşmazlıklarında öncelikle araya girmeden kendilerinin halletmesini beklemek, çocukların sosyal ilişkilerde problem çözme becerilerinin gelişmesi açısından faydalıdır.

Ancak; vurma, ısırma, saç çekme gibi davranışlar olduğunda, anında müdahale ederek bu davranışların yanlış olduğunun kesin bir dille uyarılması gerekir. O davranışları göstermek yerine isteğini sözlerle belirtebileceği, karşısındaki arkadaşının da istekleri olduğu, eğer yaşıtları ile oynamak istiyorsa bazen kendi isteklerinin olmayacağını anlatmak faydalı olur.

Çocuk bir seferde bunu anlamasa da, ailenin her seferinde aynı tutarlı tavrı göstermesi ve çocuğun saldırgan davranışların onaylanmadığını görmesi sonucu, çocuk bir süre sonra bu davranışları kullanmayı bırakır.

Hemen engel olun. Saldırgan davranışa hemen engel olarak, oyunun dışına alın, ona ne yapması gerektiğini açıklayın.

Sakin olmaya özen gösterin. Bağırmak, vurmak, ona kötü bir çocuk olduğunu söylemek gibi öfkeli hareketlerden kaçınarak, önce siz kendinizi kontrol ettiğinizi gösterin. 

Net sınırlar koyun. Bu davranışları gördüğünüzde her seferinde ve derhal müdahale edin. Bir süre için ortamdan uzaklaştırın. Bu, çocuğun davranışı üzerinde düşünmesini ve sakinleşmesini sağlar. 

Alternatif yollar öğretin. Çocuk sakinleştikten sonra neler olduğunu sakince konuşun. Sinirlenmesine neden olan olayın ne olduğunu sorun, öfkelenmenin normal bir duygu olduğunu ama bunu ısırma, vurma gibi davranışlarla göstermenin doğru olmadığını açıklayın. Öfkelendiği şeyin ne olduğunu söylemesi veya bir büyükten yardım alması gibi alternatif yollar gösterin. Yaptığı davranış için özür dilemesini öğretin. 

İyi davranışları ödüllendirin. Sorun olmadan oynadığında, iyi ilişkiler kurduğunda bunu belirtip söze dökün, takdir edin. 

Televizyon seyretme süresini sınırlayın. Şiddet içeren filmleri izlemesine izin vermeyin. 

Enerjisini boşaltacağı fiziksel aktiviteler sağlayın. Özellikle ev dışı aktiviteler çocukların fazla enerjilerini boşaltmalarına yardımcı olur.
Şımarık, sınır ve kural tanımayan çocuklar
Şımarık çocuk, sınır ve kural koyulmamış, durumu kendi isteklerine göre şekillendiren ve buna rağmen çoğu zaman memnuniyetsiz olan çocuktur. Şımarık bir çocuk 2-3 yaşlarındayken şu davranışların çoğunu sergiler:

Kurallara uymaz ve kendisine yapılan öneriler konusunda işbirliği kurmaz.

"Hayır", "dur", "yapma" gibiyönergelere cevap vermez.

Kendisinden istenen herşeye itiraz eder.

İhtiyaçları ile istekleri arasındaki farkı bilmez.

Kendi istediğini yapmakta ısrar eder.

Başkalarından adil olmayan veya aşırı taleplerde bulunur. 

Başkalarının haklarına saygı göstermez.

İnsanları kontrol etmeye çalışır.

Gerilim eşiği düşüktür, kolaylıkla gerilime kapılır.

Sık sık mızıldanır veya öfke nöbetleri yaşar.

Sürekli sıkıldığından şikayet eder.

Şımarıklığın en önemli nedeni anne-babaların aşırı müsamahakar, aşırı hoşgörülü davranışlarıdır. Bu anne-babalar çocuğa sınır koymaz ve öfke nöbetleri ya da mızıldanmalara teslim olurlar. Anne-baban bu şekilde çocuğa aşırı güç verdikçe çocuk da daha fazla ben merkezli bir tutum benimser. Bu anne-babalar genellikle çocuğu normal gerilimlerden de kurtarır, sürekli eğlendirerek ve gerçekçi olmayan isteklerini dahi yerine getirerek şımarmasına neden olurlar.

Anne-babanın çocuğun ihtiyaçları ile isteklerini ayırt edememesi
Anne-babaların fazla müsamahakar olmalarının nedeni çocuğun ihtiyaçları (örneğin beslenme) ile istekleri (örneğin bir oyuncak) arasındaki farkı tam ayıramamalarından kaynaklanabilir. Bu anne-babalar çocuklarının üzüldüğünü ya da ağladığını görmek istemiyor ve çocuğun ağlamasını önleyecek herşeyi yapmaya razı olurlar. Bu tutum o anda çocuğun ağlamasını sonlandırsa bile, ağlamanın isteğini yaptırmasını sağladığını öğrenerek daha fazla ağlamasına yol açar.

Çocukların isteklerini yaptırmak amacıyla bilinçli olarak ağlamaları genellikle 5-6 aylıkken başlar. Bu nedenle, bu yaştan sonra örneğin bebeğin gece beslenme isteğini devam ettirmesi "öğretilmiş gece beslenmesi" ve gece beslenmeleri sona erdirildiği halde geceleri ağlayarak anne-babadan ilgi beklemesi "öğretilmiş gece ağlaması" olarak adlandırılır ve çocuğun isteklerini yaptırmak için ağlama yoluna başvurmayı öğrenmesinin ilk adımlarını oluşturur.

Çalışan anne-babaların suçluluk duygusu
Özellikle çalışan anne-babalar çocuklarına yeterince zaman ayıramadıkları için suçluluk duyuyor ve bunu telafi etmek için çocukla beraber geçirdikleri sürede sınır koymanın getireceği sürtüşmelerden kaçınmaya çalışabiliyorlar.

Çocuğa ilgi göstermek kötü birşey midir?
Çocuğa ihtiyacı olan ilgiyi göstermek ile şımartmak arasındaki fark her zaman çok net olmayabilir. Genel olarak ilgi gösterilmesi çocuklar için iyi birşeydir. Ancak ilgi aşırı olduğunda, yanlış zamanda verildiğinde veya her seferinde anında verildiğinde zararlı olabilir.

Çocuğun yapabileceği şeyleri yapmasını ve yaşamın normal gerilimleri ile başetmesini öğrenmesine engel oluyorsa, fazla demektir.

Sizin meşgul olduğunuz bir anda çocuğunuz birşey istediğinde hemen işinizi bırakarak onunla ilgilenmeniz yanlış zamanda verilen ilgiye bir örnektir.

Bir diğer örnek de çocuk öfke nöbeti sergilediğinde gösterilen ilgidir. Çocuğun yersiz öfke nöbetleri görmezden gelinmeli ve bu davranışı sona erene kadar beklenmelidir. İlgi her zaman derhal verildiğinde çocuk beklemeyi öğrenemez.

Bebekleri şımartamazsınız
Bebeklerin kucağa alınması ve sevgi gösterilmesi ise kesinlikle şımartmak değildir. Bebeklere ilgi göstermek sevgi göstermekle eş anlamlıdır ve bebeği kucağa almak, sevmek, pışpışlamak şımarmasına neden olmaz.

Şımarıklık ne zamana kadar devam eder? 
Çocuk yetiştirme tarzında değişiklik olmazsa, şımarık çocuklar okul yaşına geldiklerinde önemli sorunlar yaşamaya başlarlar. Çok fazla hakimiyetçi ve bencil olduklarından diğer çocuklar şımarık çocuktan hoşlanmazlar. Sınırlarını bilmedikleri ve aşırı taleplerde bulundukları için diğer yetişkinler de şımarık çocuktan hoşlanmazlar. Hatta şımarık çocuğun anne-babası bile çocuklarının yaptıklarından hoşlanmazlar!

Sonunda, başka çocuk ve yetişkinlerle iletişim kuramayan şımarık çocuklar mutsuz olurlar. Motivasyonları ve okul faaliyetlerine yönelik sabırları azalır. Ayrıca ergenlikle uyuşturucu veya sigara gibi riskli davranışlarda bulunma eğilimi de artabilir. Kısacası çocuğu şımartmak, onu gerçek dünyaya yetersiz ve kötü hazırlamak anlamına gelir.

ÇOCUĞUNUZUN ŞIMARIK OLMASINI İSTEMİYORSANIZ 

Yaşına uygun sınır ve kurallar koyun 
Denetimi üstlenme ve kural koyma hak ve sorumluluğu anne-babalara aittir. Yetişkinler çocukların bulunduğu ortamın güvenli olmasını sağlamak zorundadır. Çocuk emeklemeye başladığında yaşa uygun disiplin ve terbiye de uygulanmaya başlanmalıdır. Arada sırada "hayır" kelimesini işitmek çocuklar için faydalıdır. Çocukların kendi kendilerini kontrol etmeyi ve özdenetimi öğrenene kadar dışarıdan kontrol edilmeye ihtiyaçları vardır. "Hayır" dediğinizde de çocuğunuz sizi sevmeye devam edecektir. Ancak çocuklarınızın her an sizden hoşlanmaları iyi anne-babalık değildir.

Önemli kurallar konusunda işbirliği etmesini isteyin 
Çocuğunuz okula başlamadan uzun süre önce sizin talimatlarınıza uygun şekilde cevap vermeyi öğrenmiş olmalıdır. Önemli kurallar arabada oto koltuğunda oturmak, başka çocuklara vurmamak, sabahları zamanında evden çıkmak için hazır olmak, akşamları zamanında yatağa gitmek, vb. gibi kurallardır. Yetişkinlerin bu kararları tartışmaya ve müzakereye açık olmamalıdır. Ortada seçecek bir şey olmadığında, çocuğunuza seçme şansı vermeyin.

Çocuğunuza hangi meyveyi yiyeceği, hangi kitabı okuyacağınız, hangi oyuncakları banyoya götüreceği veya hangi kazağı giyeceği gibi konularda karar şansı verin. Çocuğunuzun seçim şansının olduğu alanlar ile seçim şansının olmadığı alanlar arasındaki farkı anlamasını sağlayın. Önemli kurallarınızın sayısının çok fazla olmamasına özen gösterin ve bu kurallar konusunda kararlı bir tavır sergileyin. Ayrıca çocuğunuza bakan herkesin de bu kuralları uygulamasını sağlayın.

Çocuğunuz ağlayabilir 
Çocuğun istekleri ile ihtiyaçlarını birbirinden ayırın. İhtiyaçlar ağrı, açlık ve korkunun giderilmesini içerir. Bu gibi durumlarda çocuğunuzun ağlamasına derhal cevap vermelisiniz. Diğer ağlamalar ise genellikle zararsızdır ve çocuğunuzun ihtiyaçları değil istekleriyle bağlantılıdır. 

Ağlamak yaşanan bir gerginlik karşısında verilen normal bir reaksiyondur. Öfke nöbetinin bir parçası olarak ağlamasını ise görmezden gelin. Ağladığı için çocuğunuzu cezalandırmayın veya bir bebek olduğunu ya da ağlamaması gerektiğini söylemeyin. Duygularını yadsımaktan kaçının ancak sadece ağladığı için de isteklerini yapmayın. Bazen çocuğunuzun önemli şeyleri öğrenmesi için (örneğin saçınızı çekemeyeceği gibi) ilginizi ve rahatlatıcı davranışlarınızı sakınmanız da gerekebilir.

Kuralları uyguladığınız için çocuğunuzun ağlama ya da üzülmesini, daha sonra ağlamadığı veya öfke nöbeti geçirmediği anlarda daha fazla şefkat ve ilgi göstererek telafi edebilirsiniz...

Öfke nöbetlerinin işe yaramasına izin vermeyin 
Çocuklar sizin ilginizi çekmek, direncinizi kırmak, fikrinizi değiştirmek ve kendi isteklerini yaptırmak için öfke nöbetleri geçirirler. Sizin "hayır"ınızı "evet"e dönüştürmek için ağlarlar. Öfke nöbetleri mızıldanma, şikayet, ağlama, nefesini tutma, yere yatıp debelenme, bağırma veya kapıları çarpmayı içerebilir. Çocuğunuz belli bir yerde kaldığı veya çok fazla yıkıcı olmadığı ya da kendisine zarar verecek bir durumda bulunmadığı sürece güvenle öfke nöbetini görmezden gelebilirsiniz. Ne olursa olsun öfke nöbetine teslim olmamanız gereklidir.

Kaliteli zaman geçirirken disiplini göz ardı etmeyin 
Özellikle çalışan bir anne ya da babaysanız, her gün çocuğunuzla birlikte belli süreyi serbest zaman olarak geçirmek isteyebilirsiniz. Bu zamanın eğlenceli olması ancak gerçekliğe dayanması gereklidir. Çocuğunuzla birlikte özel zaman geçirirken kuralları gevşetmeyin. Eğlenceli faaliyetler sırasında bile kurallarınızı uygulamanız gereklidir.

Küçük çocuklarla pazarlık etmeye çalışmayın 
Anne-baba olarak sahip olduğunuz yetkiyi kaybetmeyin. Çocuğunuz 2 yaşına geldiğinde kurallarınız olsun, ancak bu kurallar hakkında çok fazla konuşmayın. Küçük çocuklar kurallarla oynayamazlar. 4-5 yaş civarında disiplinle ilgili konularda mantık yürütmeye ve sorgulamaya başlayabilirler. Ancak halen kural koymak için gerekli muhakeme yeteneğine sahip değildirler. 

İlkokul yıllarında kurallar konusunda karşılıklı konuşma ve tartışma isteğinizi gösterebilirsiniz. 14-16 yaşlarından itibaren ise, kuralları ergen çocuğunuzla müzakere edebilir, kural ve sınırlar ve bunların ihlal edilmesi durumunda uygulanacak sonuçların adil olup olmadığı konusunda fikrini alabilirsiniz (yani ergenlik çağında kurallar ortak kararınızın bir ürünü olmalıdır).

Çocuğun yaşamının ilk birkaç yılında anne-baba ne kadar demokratikse (çocuğun güvenliği ve gelişimi için gerekli sınır ve kuralları koymama veya bunları uygulamama ve denetimi çocuğa bırakarak bu kural ve sınırları çocuğun istekleri doğrultusunda değiştirmek anlamında) çocuk da o kadar talepkar olur. Genel olarak küçük çocuklar sahip oldukları güç ve yetkiyi ne yapacaklarını bilemezler. 3 yaşında bir çocuğun herşeyi test etmesi normal değildir ve yardıma ihtiyacı var demektir. Denetimi elden kaçırdıysanız bile, yeniden denemeli ve sorumluluğunuzu almalısınız (yani, yeni kurallar koymalı ve bunları uygulamalısınız). Her bir kural için bir gerekçe göstermek zorunda değilsiniz. Bazen "çünkü kural böyle" demeniz bile yeterlidir.

Can sıkıntısı ile baş etmeyi öğretin 
Sizin göreviniz çocuğunuza oyuncaklar, kitaplar ve sanat malzemeleri temin etmektir. Çocuğunuzun görevi de bunları kullanmaktır. Çocuğunuzla her gün konuşmanız ve oynamanız gerektiği düşüncesi ile onun sürekli oyun arkadaşı olmanız gerekmez. Ayrıca her zaman ona bir arkadaş bulmak zorunda da değilsiniz.

Meşgul olduğunuz zamanlarda çocuğunuzun kendi kendini eğlendirmesini bekleyin. 1 yaşındaki çocuklar bile yaklaşık 15 dakika boyunca kendilerini meşgul edebilirler. Bazen çocuğunuzu yapacak birşeyler bulması için yanınızdan göndermekle ona iyilik edersiniz. Can sıkıntısıyla baş etmek yaratıcı oyun, hayal ve düşünme gücünü ortaya çıkarır. Çocuğunuzun can sıkıntısı ile baş edemediğinizi düşünüyorsanız uygun bir oyun grubu ya da kreşe göndermeyi düşünebilirsiniz.

Beklemeyi öğretin 
Beklemek çocuklara gerilimle baş etmeyi öğretir. Hazzı geciktirmek çocuğunuzun yavaş yavaş ve aşamalı olarak öğreneceği birşeydir ve birçok alıştırma yapmayı gerektirir. Çocuğunuzu bir süre beklettiğiniz için suçluluk duymayın (örneğin başkalarıyla konuşurken veya telefonda görüşmesi yaparken olduğu gibi). Aşırı olmadığı sürece beklemek çocuklara zarar vermez. Bu şekilde sabrı ve duygusal uyumu gelişecektir.

Yaşamın normal zorluklarından korumayın 
Taşınma veya okula başlama gibi değişimler normal yaşam stresleridir. Bunlar çocuk için öğrenme ve sorun çözme şanslarıdır. Her zaman çocuğunuz için ulaşılabilir ve destekleyici olun, ancak kendi başına halledebileceği konularda da yardımcı olmayın. Genel olarak, çocuğunuzun yaşamını mümkün olduğunca hoş ve güzel kılmaya çalışmak yerine, yaşına göre kaldırabileceği ölçüde gerçekçi temellere dayandırın. Bu onun zorluklarla baş etme becerisini ve özgüvenini güçlendirecektir.

Takdirin dozunu kaçırmayın 
Çocukların takdir edilmeye ihtiyaçları vardır, ancak takdirin fazla kaçma olasılığı da söz konusudur. İyi davranışları ve kurallara uyması nedeniyle çocuğunuzu takdir edin. Yeni şeyleri denemeye ve zor görevleri başarmak için çaba göstermeye teşvik edin ancak bunları başkalarını memnun etmek için değil, kendi gerekçeleri ile yapması gerektiğini de öğretin. Gurur duyduğu şeyleri yapmak ve tamamlamak özgüven ve başarı duygusu yaşatır.

Çocuk birşeyi yaparken, yapma sürecinde takdir etmek, her bir aşamada durmasına ve takdir beklemesine neden olabilir. Çocuğa sürekli bir ilgi ve dikkat vermeniz, takdir bağımlısı olmasına ve sürekli takdir beklemesine neden olabilir. Çocuğunuzun normal gelişimlerini aşırı ölçüde takdir etmekten kaçının (özellikle ik çocuklarda sık görülen bir durumdur).

Yetişkinlerin haklarına saygı göstermeyi öğretin 
Bir çocuk sevgiye, beslenmeye, giyinmeye, güvenliğe ve güven duygusuna ihtiyaç duyar. Ancak sizin ihtiyaçlarınız da önemlidir. Çocuğunuzun istekleri (örneğin uyku öncesinde fazladan bir masal daha okumanız gibi) sizin ihtiyaçlarınızın karşılanmasından sonra gelmeli ve zamanınızın elvermesine bağlı olmalıdır. Bu durum özellikle zaman sıkıntısı çeken çalışan anne-babalar için önemlidir.

Çocuğunuzla geçirdiğiniz zamanın hem kalitesi hem de miktarı önemlidir. Kaliteli zaman hoşa giden, karşılıklı etkileşim içerisinde ve çocuğa odaklanarak geçirilen zamandır. Çocukların her gün anne-babaları ile kaliteli zaman geçirmeye ihtiyacı vardır.

Ancak akşamlarınızın ve hafta sonlarınızın her boş dakikasını çocuğunuzla geçirmeniz ne siz, ne de çocuğunuz için faydalı olmayacaktır. Kendi ruh sağlığınızı korumak için belli bir denge sağlamanız gereklidir.

Eşiniz ya da arkadaşlarınızla belli akşamlarda dışarı çıkmak sadece siz yetişkinlerin ilişkisini beslemekle kalmaz, aynı zamanda anne-baba olarak daha istekli ve rahat olmanıza da yardımcı olur.

Ayrıca çocuğunuzun da ebeveynlerinden kısa süreli ayrılıkları kabullenmeyi öğrenmeye ihtiyacı vardır. Sizin haklarınıza saygı göstermesi öğretilmezse, başka yetişkinlerin haklarına saygı göstermekte de zorlanacaktır. 

Ne zaman uzman yardımı almak gerekir? 
Çocuğunuzun şımarık olduğunu düşünüyorsanız

Disiplin ve terbiye konusunda eşler arasında sık sık çatışma yaşanıyorsa

Kuralları kararlı bir şekilde uygulamaya çalıştığınız halde 2 ay sonunda herhangi bir gelişme sağlayamadıysanız

Çocuğunuzla ilgili çeşitli kaygı ve endişeleriniz varsa.
Çocuğum neden tırnaklarını yiyor?
Çocuğunuzu tırnak yeme alışkanlığından bir türlü vazgeçiremiyor musunuz? Bu alışkanlığının psikolojik bir sorundan kaynaklanabileceği düşüncesi size endişe mi veriyor? Anne-baba olarak çocuğunuzun tırnak yeme alışkanlığı konusunda nasıl bir tutum izlemelisiniz? Cezalandırmak ya da yasaklamak çözüm mü? Ne zaman uzman yardımı almanız gerekir?

Çocuklar merak, can sıkıntısı, stres veya alışkanlık gibi çeşitli nedenlerle tırnaklarını yiyebilirler. 

Tırnak yeme; parmak emme, burun karıştırma, saç kıvırma ya da koparma ve diş gıcırdatma gibi sıkıntı kaynaklı alışkanlıklardan biridir ve yetişkinliğe kadar devam etme olasılığı yüksektir.

Bazı araştırmalar ilkokul öğrencilerinin yaklaşık üçte birinin, ergenlerin de yarısının tırnaklarını yediğini ortaya koymaktadır.

Büyümek sıkıntılı bir süreçtir ve büyümeyle birlikte yaşanan kaygı ve baskıların çoğu anne-babalar tarafından fark edilmez.

Çocuğunuzun tırnak yeme alışkanlığı ağır boyutlarda değilse (kendisini yaralayacak ölçüde) ve tırnaklarını bilinçsizce (örneğin televizyon izlerken) ya da belli durumlara tepki olarak yiyorsa (örneğin sınavlar, gösteriler) bu, tırnak yemenin çocuğun hafif stresle başetme yöntemi olduğunu gösterir ve endişelenmenizi gerektiren bir durum da yok demektir. Büyük olasılıkla okul çocuğunuz tırnak yemeyi sonunda kendiliğinden bırakacaktır.

ANNE-BABALAR NASIL BİR TUTUM İZLEMELİ? 
Tırnak yeme alışkanlığı beklediğinizden daha uzun süre devam ederse veya bu alışkanlığın artık devam etmesini istemiyorsanız, çocuğunuza yardımcı olmak için yapabileceğiniz bazı şeyler var.

Çocuğun kaygıları ile ilgilenin
Çocuklar endişe verici bir davranış sergilediğinde anne babaların genellikle ilk tepkisi bu davranışı durdurmaya çalışmak olur. Ancak bunu başarabilmeniz için öncelikle davranışın altında yatan nedeni bulmanız ve çocuğun hayatında stres verici bir durum olup olmadığını belirlemeniz gerekir.

Çocuğun neden kaygılı olduğu konusunda fikriniz varsa (yakınlarda gerçekleşen bir taşınma, boşanma, yeni bir okula başlama ya da sergileyeceği bir gösteri, spor müsabakası gibi), endişeleri konusunda konuşmasını ve rahatlamasını sağlamak için çaba gösterebilirsiniz. Bunu sağlamak kolay olmasa da, çocuğunuzun açılmasını sağlayacak farklı yöntemleri denemelisiniz.

Kızmayın, cezalandırmayın
Çocuğunuz bu alışkanlığından kurtulmayı gerçekten istemediği sürece, yapabileceğiniz çok fazla bir şey yok. Sıkıntıyla bağlantılı diğer alışkanlıklar gibi tırnak yeme de çoğunlukla bilinçsiz olarak yapılır. 

Dolayısıyla çocuğunuz tırnaklarını yediğinin farkında bile olmadığından, kızmak ya da cezalandırmak kesinlikle faydasızdır.

Yetişkinler bile zaman zaman bu alışkanlıktan kurtulmakta zorluklar yaşarlar ve hatta anne-babalar da biraz düşündüklerinde bu davranış modelini düzenli olarak sergilediklerini farkederler: Dürüst olun: Telefon görüşmesi yaparken kulaklarınızın ucu ya da saçlarınızla oynuyor musunuz?

Bu alışkanlık sizi rahatsız ediyorsa bazı sınırlar koyabilirsiniz 
Örneğin yemek masasında tırnak yenmemesi gayet makul bir kural olabilir. Tırnak yemesine gerçekten katlanamıyorsanız, tırnak yemekten vazgeçme konusunda bir şey yapamadığını bildiğinizi, ancak sizin de bunu seyretmekten hoşlanmadığınızı ve bu nedenle bir süre odadan çıkacağınızı anlayışlı ve sevecen bir dille izah edebilirsiniz. 

Ayrıca çocuğunuza tırnak yemenin başkalarına itici geldiğini hatırlatarak, tırnaklarını yeme isteğine karşı koyamıyorsa, kimsenin bulunmadığı bir ortamda bunu yapmasını söyleyebilirsiniz.

Baskı yapmayın
Çocuğunuzla bir tartışmaya girmektense özenle kaçınmalısınız. 

Rahatsızlığınızı elinizden geldiğince bastırıp, sonunda "bırak şu tırnaklarını yemeyi! Buna tahammül edemiyorum!" diye bağırmanız çocuğunuzla aranızda uzun ve yorucu bir güç çatışmasının başlamasına neden olabilir.

Genel olarak çocuğunuz kendisini yaralamadığı ve belirgin bir sıkıntı yaşıyor gibi gözükmediği sürece yapabileceğiniz en iyi şey çocuğunuzun tırnaklarını kısa kesmek ve dikkatinizi başka bir şeye odaklamak olacaktır.

Vazgeçmesi için baskı yaparsanız sıkıntısının artmasına ve bu davranışının daha da yoğunlaşmasına neden olabilirsiniz.

Ayrıca çocuk, onun isteği olmadan yapacağınız her türlü direkt müdahaleyi (örneğin tırnaklarına acı oje sürmek gibi) cezalandırılma olarak algılayacaktır (siz ceza olarak düşünmeseniz bile).

Alışkanlığı ile ilgili telaş ne kadar az olursa, hazır olduğunda vazgeçme ve gereğinde rahatlıkla sizden yardım isteme olasılığı da o kadar yüksek olacaktır.

Vazgeçmek istediğinde ona yardımcı olun
Arkadaşları tırnak yemesinden dolayı alay ediyorlarsa, çocuğunuz bu alışkanlıktan vazgeçmeye hazır olabilir ve bu durumda da sizin yardımınıza ihtiyacı olacaktır.

İlk olarak kendisine yöneltilen alaylar konusunda konuşmasını, bunun yol açtığı duyguları anlatmasını sağlayın. Tırnakları nasıl gözükürse gözüksün onu sevdiğinizi gösterin ve olası çözümleri konuşmaya ve uygulamaya geçin.

Alışkanlıklardan kurtulma konusunda konuşun
Çocuğunuzla sıkıntı kaynaklı alışkanlıkların neler olduğu ve bunlardan kurtulmanın nasıl mümkün olabileceğini konuşun.

Daha sonra alışkanlığından kurtulma planında sizin rolünüzün ne olacağını belirleyin. Elini ağzına götürdüğünde onu uyaracak mısınız, yoksa bu onu rahatsız mı ediyor? Çocukların yaşı büyüdükçe anne-baba müdahalesini daha az isterler.

Alışkanlığının farkında olmasını sağlayın
Çocuğunuzun ne zaman ve nerede tırnak yediğinin daha fazla farkına varmasını sağlayın. Sessiz, gizli bir hatırlatma yöntemi belirleyin (koluna hafifçe dokunmak ya da şifreli bir kelime gibi).

Bazı çocuklar fiziksel hatırlatmalardan yarar sağlar (tırnaklarını yerken alini ağzından çekmeniz gibi). Ancak bu seçenek sadece çocuğunuzun istemesi durumunda yarar sağlar. Aynı şekilde çocuğunuzun alışkanlığından kurtulmayı istemesi ve uygulamayı kabul etmesi durumunda deneyebileceğiniz bazı alternatifler de şunlar olabilir: Parmak uçlarını plaster ile kapatmak veya tırnaklarına etiket yapıştırmak; tırnaklarına iki kat tırnak güçlendirici sürmek (tırnakları ısırma ve koparmayı güçleştirir) veya eczanelerde satılan acı solüsyonlardan sürmek.

Seçenek sunun
Alternatif bir faaliyet önerin (kitap okurken ya da otomobildeyken elinde yoğurabileceği küçük bir top tutması gibi).

Ayrıca tırnak yeme isteği geldiğinde başvurabileceği bazı rahatlama tekniklerini öğretin (örneğin derin derin nefes alma, avuçlarını açıp kapama gibi). Ayrıca anahtarlığına veya kemerine küçük bir tırnak makası asarak, gerektiğinde tırnak çıkıntılarını bununla kesmesini isteyebilirsiniz. Yaşı uygunsa törpü kullanmayı öğretebilir ve odasında ve banyoda görünür bir yerde bir törpü bulundurabilirsiniz.

Tekrar tekrar deneyin
Çocuğunuza herkesin farklı tekniklere farklı tepkiler verebildiğini izah edin ve ilk denemenin başarısızlığa uğraması durumunda, başka çözüm yollarını denemeye teşvik edin.

Genel olarak yaşı ne kadar büyükse bu konuda o kadar fazla sorumluluk alabilir.

Son olarak çocuğunuza ve kendinize alışkanlıklardan kurtulmanın kolay olmadığını ve ikinizin aynı tarafta yer aldığınızı hatırlatın.

İhtiyaç duyduğunuzda alışkanlık kırma çabalarınıza ara verin. Nihayetinde sabır ve özeninizin karşılığını alacağınızı unutmayın.

NE ZAMAN UZMAN YARDIMI ALMAK GEREKİR ? 
Bazı durumlarda aşırı tırnak yeme çocuğun yoğun bir kaygı yaşadığına işaret edebilir. Aşağıdaki hallerde, bir çocuk ve ergen ruh sağlığı uzmanı hekimden yardım almalısınız:

Çocuğunuz parmak uçları kızarana kadar ya da kanatana kadar tırnak yemeye devam ediyorsa;

Tırnak yemeye saçlarını ya da kaşlarını koparma gibi başka endişe verici davranışlar da eşlik ediyorsa;

İyi uyuyamıyorsa;

Sosyal ilişkilerde sorun yaşıyorsa; sosyal ortamlarda da tırnak yemeye devam ediyorsa;

Tırnak yeme alışkanlığı birden bire ortaya çıkıp, kısa sürede şiddetlendiyse;

Çocuğunuzun kaygı ve stres içerisinde olduğunu görüyor ancak bunun nedenini anlayamıyorsanız.

Bir yakının ölümü, anne-babanın ayrılması, yabancı bir yere taşınmak ya da ağır hastalık gibi yetişkinler için dahi tahammül edilmesi zor olaylar çocukları nasıl etkiler? Bu gibi durumlarda çocuğa nasıl davranmak gerekir?
Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. Ayten Erdoğan çocukların kayıp ve yas duygusunu nasıl yaşadıkları hakkında bilgiler vererek ailelerin nasıl davranması gerektiğini anlattı.

Çocuklar üzüntülerini nasıl ifade ederler?

Bazen yetişkinler kendi kayıplarından dolayı çok fazla üzgün olduklarından, çocukların da acı çektiğinin farkına varamayabilirler. Oysa çocuklar da çok erken yaşlardan itibaren yas tutarlar, ancak çocukların yas tutma biçimi yetişkinlerden farklı olur. Onlar da aynı kayıp duygusunu hissederler ve bu kayıp duygusunun neden olduğu üzüntüyü çeşitli biçimlerde ifade ederler.
Bu dönemlerde genellikle ihtiyaçları artar ve daha talepkâr olurlar. Neler olup bittiğini anlamaya çalışırlar. Çoğunlukla duygularını ifade edebilecek kelimeleri bilmezler ve dolayısıyla da duygularını davranışları veya oyunları ile gösterirler. Örneğin, yas tutan çocuklar bazen hiçbir şey yokmuş gibi davranabilir, gece kâbuslar görebilir, duygularını ifade etme yolu olarak daha çok oyunla vakit geçirebilir veya aşırı huzursuz ve sıkıntılı olabilirler. Bir gün iyi gibi gözüküp, bir gün kötü görünebilirler ya da davranış ve duyguları gün içinde değişkenlik gösterebilir.

Ölüm sonucu yas reaksiyonu yaşlara göre farklılık gösterir mi?
5-6 yaş öncesi ölümün ne olduğunu kavrayacak kapasite gelişmediğinden, giden kişinin bir daha dönmeyeceğini kavrayamazlar, uyku ile ölümü benzer şekilde algılarlar, bundan dolayı da duyulan acı çok fazla olmayabilir. Konu açıklandığında anlamış gibi davransalar da bir süre sonra ölen kişinin ne zaman geleceğini sorabilirler veya terk edildiklerini düşünerek ölen kişiye küs olma davranışı sergileyip, hiç onun hakkında konuşmak istemeyebilirler.
Okul çağı çocuklarında ölüm kavramı gelişmiştir, giden kişinin bir daha dönmeyeceğini bilirler, ancak yine de durumun ciddiyetini anlayacak olgunluğa erişmemişlerdir. Bu çocuklarda ise okula gitmek istememe, kalan yakınlarına aşırı bağlanma ve ayrılmak istememe, onları kaybetme korkusu gelişebilir. Bazıları da evdeki üzgün ortamdan korunmak için okula isteyerek gidip, arkadaşları ile vakit geçirmeyi artırıp, derslere aşırı düşkünlük davranışı sergileyebilirler.
Ergenlerde ise yas yine hem erişkinden hem çocuktan çok farklı yaşanır. Kimlik ve kişilik geliştirme çabaları içinde olan bu yaş çocukları hayata çok bağlı olup, yaşamın anlamını sık sorgulamaktadır. Aşırı depresif davranışlar, içe kapanma, arkadaş ilişkilerinden çekilme gözlenebilir. Yine savunma reaksiyonu olarak eğlencelere gidebilir, yas ortamına uğramayabilir veya çok üzülmüyormuş gibi görünebilirler.

Hangi durumlar çocukların yas tutmasına neden olabilir?
Genellikle aşağıda belirtilen olaylar çocukları derinden etkileyerek kayıp ve yas duygusu yaşamalarına neden olur:

  • Anne-baba ya da büyükanne-baba gibi bir yakınları vefat ettiğinde ya da ayrıldığında
  • Evcil hayvan öldüğünde ya da kaybolduğunda
  • Hasta olduklarında ya da hastaneye yattıklarında
  • Yaralandıklarında veya suiistimal edildiklerinde
  • Tanımadıkları yabancı bir yere taşındıklarında
  • Anne-babadan uzun süre ayrı kaldıklarında
  • Okul veya arkadaşlarından ayrıldıklarında
  • Aile dağıldığında

Çocukların yas tepkileri nelerdir?

Çocuklar yas sürecinde şu tepkileri gösterebilirler:

  • Baş ağrısı ya da karın ağrısı gibi fiziksel şikâyetler
  • Uyku sorunları veya kâbuslar
  • Yeme sorunları (çok fazla ya da çok az yeme)
  • Başkalarına karşı saygısız veya kötü davranma
  • Yalnız kalmaktan korkma
  • Anne-babaya ya da başka bir yakınına yapışma, yanından ayrılmak istememe
  • Kolay öfkelenme
  • Öfke nöbetleri
  • Kendini suçlama

Neler yapabilirsiniz?

  • Çocuğa yaşına ve düzeyine uygun net ve doğru bilgi verin.
  • Çocukları mektup, öykü, şiir yazmaya ya da resim yapma gibi yollarla duygularını göstermeye teşvik edin.
  • Kendi duygularınızı anlatın, paylaşın.
  • Üzüntünüzü gizlemeyin. Sizin de üzgün olduğunuzu görürlerse kendi duygularının normal olduğunu düşünürler.
  • Konuşmalarına, soru sormalarına ve endişelerini paylaşmalarına izin verin. Bu karmaşık ve korku verici duygularının hafiflemesine yardımcı olur.
  • Ölümün fiziksel boyutunu anlayacakları bir dilde anlatın.
  • Düzen çocuklar için çok önemlidir. Mevcut aile düzeni ve alışık oldukları şeyleri elinizden geldiğince devam ettirin. Çok fazla değişiklik olması çocuğun stresini artırır.
  • Neler yaşanabileceğini açıklamanızın ardından kendisinin istemesi durumunda, cenazeye ve diğer aile törenlerine katılmalarına izin verin.
  • Siz de çok fazla üzüntülüyseniz ve sorularına cevap veremiyorsanız, bunu yapabilecek bir başkasının bulunmasını sağlayın.
  • Çocuklar kontrole sahip, kendilerini koruyacak ve yanlarında olacak birinin varlığına ihtiyaç duyarlar.
  • Çocuğunuzdan size destek vermesi için medet ummayın. Çocuğun size değil, sizin çocuğunuza destek olmanız gerekir.
  • Üzgün olmasının doğal olduğunu ve bu duyguların geçeceğini bilmesini sağlayın.
  • Çocuklar sormasalar da neler olduğunu bilme ihtiyacı duyarlar, onlara anlayabilecekleri şekilde olayları anlatın.

Ne zaman uzman yardımı almalısınız?
Bir kayıp karşısında üzüntü ve yas normal olmakla birlikte, yukarıda belirtilen yas tepkilerinin altı aydan daha uzun süre devam etmesi veya çocuğun normal yaşam işlevlerini yerine getirmesine engel olması durumunda bir çocuk ve ergen ruh sağlığı uzmanı hekimden yardım alınması gerekir.

 

Çocuklarda da saplantı ve takıntılar hastalık boyutuna varabiliyor...
 
Çocuğunuzun size garip gelen, sürekli tekrar ettiği bazı hareketleri mi var? Tekrar tekrar yapmaktan kendini alıkoyamadığı bu davranışlar artık çocuğunuzun günlük yaşamını engellemeye mi başladı? Bu tekrarlayıcı davranışlar normal gelişimin bir parçası olabileceği gibi, obsesif kompülsif bozukluk adı verilen psikiyatrik bir rahatsızlığın işaretleri de olabilir.
 
Obsesif Kompülsif Bozukluk (OKB) nedir?
Obsesif Kompülsif Bozukluk (OKB) tekrarlayıcı ve rahatsızlık veren düşüncelerle karakterize olan bir kaygı bozukluğudur. Bu durumu yaşayan çocuklar bu düşüncelere, kaygılarını azaltan ve geçici olarak kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayan bazı davranışlarla cevap verirler. Ancak kısa bir süre içerisinde, kaygı yaratan düşünceler meydana geldiğinde belli törensel davranışları tekrarladıkları bir döngüye takılıp kalırlar. Örneğin mikroplardan ve kendisine mikrop bulaşmasından korkan bir çocuk ellerini yıkayarak saatlerini geçirebilir, hırsızlardan korkan bir çocuk gece defalarca kez uyanarak kapının kilitli olup olmadığını kontrol edebilir.
 
Bu rahatsızlık çocuklarda sık görülür mü?
Tanı olanaklarındaki gelişmeler OKB nin depresyon ve dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu ile birlikte çocuklarda en yaygın görülen psikiyatrik rahatsızlıklardan biri olduğunu ortaya koyuldu. Nitekim Amerikan Çocuk ve Ergen Psikiyatri Akademisi de OKB nin ABD de her 200 çocuktan birini etkileyebildiğini saptadı.
 
2 yaşındaki çocuklarda dahi OKB görülebilmekle birlikte, belirtiler genellikle 5 yaşından önce fark edilir hale gelmemektedir.
 
Bu rahatsızlığın nedenleri nelerdir?
Obsesif Kompülsif Bozukluğun, beyindeki sinir hücrelerinin birbiri ile haberleşmesini sağlayan bir kimyasal olan serotonin dengesinin bozulmasını içeren biyo-nörolojik bir zemini olduğu düşünülmekle birlikte, kesin nedenleri tam olarak belirlenememiştir. Uzmanlar genetik bir yatkınlığın söz konusu olabileceğini de belirtiyorlar.
 
Ayrıca OKB nin, beyni etkileyen bir otoimmün (bağışıklık sisteminin bir nedenle vücudun belli bir bölümünü vücuttan atılması gereken yabancı madde olarak algılaması ve buraya saldırması) hastalığa neden olan streptokok enfeksiyonları ile bağlantısı olma olasılığı üzerinde de araştırmalar devam ediyor.
 
Çocuğumun davranışlarının normal olup olmadığını nasıl anlayacağım?
2-4 yaş arasındaki çocuklarda normal gelişimin bir parçası olarak bazı hafif takıntı davranışları görülebilir. Örneğin bu yaşta bir çocuk her gece uykudan önce annesinin mutlaka üç kez iyi geceler demesini isteyebilir. Ancak bu davranışlar normal olarak 4 yaş civarında kaybolur. OKB li çocuklarda ise bu törensel davranışlar anne-babada endişe uyandıran aşırı boyutlara varır. Ayrıca yaşça daha büyük çocukların kendileri de takıntıları nedeniyle kafa karışıklığı ve öfke yaşayabilir.
 
Çocukların normal törensel davranışları ile OKB ye bağlı davranışları arasındaki en önemli fark, OKB de bu davranışların çocuğun gelişimine müdahale edecek boyuta varmasıdır. OKB teşhisinde çocuk psikiyatristleri çeşitli durumların varlığını değerlendirir. Örneğin tekrar eden bu davranışların çocuk için memnuniyet yerine sıkıntı verip vermediği, bu davranışların çocuğun çok fazla zamanını alıp almadığı ve çocuğun günlük rutinini ve sosyal işlevlerini engelleyip engellemediği gibi durumlar değerlendirilir.
 
Ancak küçük çocuklar genellikle yaşadıklarını kelimelere dökmekte zorluk çektiklerinden, daha büyüklerin ise davranışlarının "delilik" olduğundan korkarak, takıntılı davranışlarını gizlice yapmaları nedeniyle durumlarının aileler tarafından farkına varılması kolay olmayabilir.

 

Çocuğunuzu tırnak yeme alışkanlığından vazgeçirmeye uğraşıyorsunuz... Sürekli "tırnak yeme" diye uyarmanız çözüm olur mu? 

Çocuğunuzun bu alışkanlığı psikolojik bir sorundan mı kaynaklanıyor? Cezalandırarak ya da yasaklayarak onu bu alışkanlığından vazgeçirmeniz mümkün mü? Hangi durumlarda uzman yardımı almanız gerekir?

Çocuklar neden tırnak yer?
Çocuklar merak, can sıkıntısı, stres veya alışkanlık gibi çeşitli nedenlerle tırnaklarını yiyebilirler.
 
Tırnak yeme; parmak emme, burun karıştırma, saç kıvırma ya da koparma ve diş gıcırdatma gibi sıkıntı kaynaklı alışkanlıklardan biridir ve yetişkinliğe kadar devam etme olasılığı yüksektir.
 
Bazı araştırmalar ilkokul öğrencilerinin yaklaşık üçte birinin, ergenlerin de yarısının tırnaklarını yediğini ortaya koymaktadır.
 
Büyümek sıkıntılı bir süreçtir ve büyümeyle birlikte yaşanan kaygı ve baskıların çoğu anne-babalar tarafından fark edilmez. Bu kaygı ve baskıların yarattığı sıkıntı çocuğun tırnak yemesine neden olabilir?
 
Çocuğun tırnak yemesi anne-babaları endişelendirmeli mi?
Çocuğunuzun tırnak yeme alışkanlığı ağır boyutlarda değilse (kendisini yaralayacak ölçüde) ve tırnaklarını bilinçsizce (örneğin televizyon izlerken) ya da belli durumlara tepki olarak yiyorsa (örneğin sınavlar, gösteriler) bu, tırnak yemenin çocuğun hafif stresle başetme yöntemi olduğunu gösterir ve endişelenmenizi gerektiren bir durum da yok demektir. Büyük olasılıkla okul çocuğunuz tırnak yemeyi sonunda kendiliğinden bırakacaktır.
 
Çocuğu tırnak yiyen anne-babalar ne yapmalı?
Tırnak yeme alışkanlığı beklediğinizden daha uzun süre devam ederse veya bu alışkanlığın artık devam etmesini istemiyorsanız, çocuğunuza yardımcı olmak için yapabileceğiniz bazı şeyler var.
 
1- Çocuğun kaygıları ile ilgilenin
Çocuklar endişe verici bir davranış sergilediğinde anne babaların genellikle ilk tepkisi bu davranışı durdurmaya çalışmak olur. Ancak bunu başarabilmeniz için öncelikle davranışın altında yatan nedeni bulmanız ve çocuğun hayatında stres verici bir durum olup olmadığını belirlemeniz gerekir.
 
Çocuğun neden kaygılı olduğu konusunda fikriniz varsa (yakınlarda gerçekleşen bir taşınma, boşanma, yeni bir okula başlama ya da sergileyeceği bir gösteri, spor müsabakası gibi), endişeleri konusunda konuşmasını ve rahatlamasını sağlamak için çaba gösterebilirsiniz. Bunu sağlamak kolay olmasa da, çocuğunuzun açılmasını sağlayacak farklı yöntemleri denemelisiniz.
 
2- Kızmayın, cezalandırmayın
Çocuğunuz bu alışkanlığından kurtulmayı gerçekten istemediği sürece, yapabileceğiniz çok fazla bir şey yok. Sıkıntıyla bağlantılı diğer alışkanlıklar gibi tırnak yeme de çoğunlukla bilinçsiz olarak yapılır.
 
Dolayısıyla çocuğunuz tırnaklarını yediğinin farkında bile olmadığından, kızmak ya da cezalandırmak kesinlikle faydasızdır.
 
Yetişkinler bile zaman zaman bu alışkanlıktan kurtulmakta zorluklar yaşarlar ve hatta anne-babalar da biraz düşündüklerinde bu davranış modelini düzenli olarak sergilediklerini farkederler: Dürüst olun: Telefon görüşmesi yaparken kulaklarınızın ucu ya da saçlarınızla oynuyor musunuz?
 
3- Bu alışkanlık sizi rahatsız ediyorsa bazı sınırlar koyabilirsiniz
Örneğin yemek masasında tırnak yenmemesi gayet makul bir kural olabilir. Tırnak yemesine gerçekten katlanamıyorsanız, tırnak yemekten vazgeçme konusunda bir şey yapamadığını bildiğinizi, ancak sizin de bunu seyretmekten hoşlanmadığınızı ve bu nedenle bir süre odadan çıkacağınızı anlayışlı ve sevecen bir dille izah edebilirsiniz.
 
Ayrıca çocuğunuza tırnak yemenin başkalarına itici geldiğini hatırlatarak, tırnaklarını yeme isteğine karşı koyamıyorsa, kimsenin bulunmadığı bir ortamda bunu yapmasını söyleyebilirsiniz.
 
4- Baskı yapmayın
Çocuğunuzla bir tartışmaya girmektense özenle kaçınmalısınız.
 
Rahatsızlığınızı elinizden geldiğince bastırıp, sonunda "bırak şu tırnaklarını yemeyi! Buna tahammül edemiyorum!" diye bağırmanız çocuğunuzla aranızda uzun ve yorucu bir güç çatışmasının başlamasına neden olabilir.
 
Genel olarak çocuğunuz kendisini yaralamadığı ve belirgin bir sıkıntı yaşıyor gibi gözükmediği sürece yapabileceğiniz en iyi şey çocuğunuzun tırnaklarını kısa kesmek ve dikkatinizi başka bir şeye odaklamak olacaktır.
 
Vazgeçmesi için baskı yaparsanız sıkıntısının artmasına ve bu davranışının daha da yoğunlaşmasına neden olabilirsiniz.
 
Ayrıca çocuk, onun isteği olmadan yapacağınız her türlü direkt müdahaleyi (örneğin tırnaklarına acı oje sürmek gibi) cezalandırılma olarak algılayacaktır (siz ceza olarak düşünmeseniz bile).
 
Alışkanlığı ile ilgili telaş ne kadar az olursa, hazır olduğunda vazgeçme ve gereğinde rahatlıkla sizden yardım isteme olasılığı da o kadar yüksek olacaktır.
 
5- Vazgeçmek istediğinde ona yardımcı olun
Arkadaşları tırnak yemesinden dolayı alay ediyorlarsa, çocuğunuz bu alışkanlıktan vazgeçmeye hazır olabilir ve bu durumda da sizin yardımınıza ihtiyacı olacaktır.
 
İlk olarak kendisine yöneltilen alaylar konusunda konuşmasını, bunun yol açtığı duyguları anlatmasını sağlayın. Tırnakları nasıl gözükürse gözüksün onu sevdiğinizi gösterin ve olası çözümleri konuşmaya ve uygulamaya geçin.
 
6- Alışkanlıklardan kurtulma konusunda konuşun
Çocuğunuzla sıkıntı kaynaklı alışkanlıkların neler olduğu ve bunlardan kurtulmanın nasıl mümkün olabileceğini konuşun.
 
Daha sonra alışkanlığından kurtulma planında sizin rolünüzün ne olacağını belirleyin. Elini ağzına götürdüğünde onu uyaracak mısınız, yoksa bu onu rahatsız mı ediyor? Çocukların yaşı büyüdükçe anne-baba müdahalesini daha az isterler.
 
7- Alışkanlığının farkında olmasını sağlayın
Çocuğunuzun ne zaman ve nerede tırnak yediğinin daha fazla farkına varmasını sağlayın. Sessiz, gizli bir hatırlatma yöntemi belirleyin (koluna hafifçe dokunmak ya da şifreli bir kelime gibi).
 
Bazı çocuklar fiziksel hatırlatmalardan yarar sağlar (tırnaklarını yerken alini ağzından çekmeniz gibi). Ancak bu seçenek sadece çocuğunuzun istemesi durumunda yarar sağlar. Aynı şekilde çocuğunuzun alışkanlığından kurtulmayı istemesi ve uygulamayı kabul etmesi durumunda deneyebileceğiniz bazı alternatifler de şunlar olabilir: Parmak uçlarını plaster ile kapatmak veya tırnaklarına etiket yapıştırmak; tırnaklarına iki kat tırnak güçlendirici sürmek (tırnakları ısırma ve koparmayı güçleştirir) veya eczanelerde satılan acı solüsyonlardan sürmek.
 
8- Seçenek sunun
Alternatif bir faaliyet önerin (kitap okurken ya da otomobildeyken elinde yoğurabileceği küçük bir top tutması gibi).
 
Ayrıca tırnak yeme isteği geldiğinde başvurabileceği bazı rahatlama tekniklerini öğretin (örneğin derin derin nefes alma, avuçlarını açıp kapama gibi). Ayrıca anahtarlığına veya kemerine küçük bir tırnak makası asarak, gerektiğinde tırnak çıkıntılarını bununla kesmesini isteyebilirsiniz. Yaşı uygunsa törpü kullanmayı öğretebilir ve odasında ve banyoda görünür bir yerde bir törpü bulundurabilirsiniz.
 
9- Tekrar tekrar deneyin
Çocuğunuza herkesin farklı tekniklere farklı tepkiler verebildiğini izah edin ve ilk denemenin başarısızlığa uğraması durumunda, başka çözüm yollarını denemeye teşvik edin.
 
Genel olarak yaşı ne kadar büyükse bu konuda o kadar fazla sorumluluk alabilir.
 
Son olarak çocuğunuza ve kendinize alışkanlıklardan kurtulmanın kolay olmadığını ve ikinizin aynı tarafta yer aldığınızı hatırlatın.
 
İhtiyaç duyduğunuzda alışkanlık kırma çabalarınıza ara verin. Nihayetinde sabır ve özeninizin karşılığını alacağınızı unutmayın.
 
Ne zaman uzman yardımı almak gerekir?
Bazı durumlarda aşırı tırnak yeme çocuğun yoğun bir kaygı yaşadığına işaret edebilir. Aşağıdaki hallerde, bir çocuk ve ergen ruh sağlığı uzmanı hekimden yardım almalısınız:
 

  • Çocuğunuz parmak uçları kızarana kadar ya da kanatana kadar tırnak yemeye devam ediyorsa;
  • İyi uyuyamıyorsa;
  • Sosyal ilişkilerde sorun yaşıyorsa; sosyal ortamlarda da tırnak yemeye devam ediyorsa;
  • Tırnak yeme alışkanlığı birden bire ortaya çıkıp, kısa sürede şiddetlendiyse;
  • Çocuğunuzun kaygı ve stres içerisinde olduğunu görüyor ancak bunun nedenini anlayamıyorsanız.

Çocukların böceklerden, hayvanlardan, canavarlardan ya da yeni ortamlara girmekten, dışlanmaktan, anne-babalarını kaybetmekten korkmaları sık görülen durumlardır. Genellikle gelişimin olağan parçası olan korkular bazen ciddi sorunların belirtisi de olabilir...
 
Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Uzmanı Dr. Ayten Erdoğan çocukların korkuları hakkında bilgiler vererek, çocukların korkularının hangi hallerde normal olarak değerlendirildiğini, genellikle hangi yaşlarda nelerden korktuklarını, anne-babaların korkular konusunda nasıl davranması ve ne zaman uzman yardımı almaları gerektiğini anlattı...
 
Hangi durumlarda korku normal dışı olarak kabul edilir?
 
Tüm çocuklar yaşamlarının bir noktasında bazı korkular yaşarlar ve bu durum genellikle gelişimin normal bir parçası olarak değerlendirilir.
 
Aşağıdaki durumlarda çocuğun korkusu profesyonel yardım gerektiren, normal dışı bir durum olarak değerlendirilir:
 
•       Korkunun kalıcılık göstermesi
•       Çocuğun korktuğu şey ile takıntı halinde meşgul olması ve bunun da normal yaşamını engellemesi
•       Çocuğun tüm çabalara rağmen hiçbir şekilde rahatlatılamaması veya dikkatinin korkusundan uzaklaştırılamaması
•       Çocuğu yaş ve gelişim düzeyine kıyasla mantık dışı bir korkunun varlığı.
 
Bir korkunun mantık dışı olup olmadığı çocuğun yaşı ve gelişim düzeyine göre değerlendirilir. Örneğin 2 yaşında bir çocuğun tuvalete oturmaktan korkması normaldir ancak 8 yaşında bir çocuğun tuvalete oturmaktan korkması mantık dışıdır.
 
Çocuklar hangi yaşlarda nelerden korkarlar?
 
0-2 yaş arası çocukların anne-baba veya bakım veren kişiden ayrılma korkusu yaşaması, seslerden, düşmekten, hayvanlardan ve böceklerden, tuvaleti kullanmaktan, banyodan korkması ve yatma zamanına ilişkin basit korkularının olması normaldir.
 
Okul öncesi dönemdeki çocuklar arasında hayvan ve böceklerden korkma, canavar ve hayaletlerden korkma, kaybolma korkusu, anne-babanın ayrılması veya anne-babadan birini kaybetmekten korkma ve yatma zamanına ilişkin bazı korkular yaygın olarak görülür.
 
Okul çağındaki küçük çocuklarda ayrılık korkuları, seslerden, düşmekten, yeni ortamlardan (özellikle okula başlama) korkma ve yatma zamanına ilişkin korkular; daha büyük çocuklarda ise sosyal olarak reddedilme korkusu, savaş, yeni durumlar ve hırsızlardan korkma yaygın olarak görülür.
 
Ergenlik döneminde ise hırsızlar, yeni ortamlar (lise ya da üniversiteye başlamak gibi), savaş, anne-babanın boşanması ve cinsellikle ilgili korkuların görülmesi normaldir.
 
Korkuların ortaya çıkmasını tetikleyen durumlar var mıdır?
 
Stres zamanlarında (kardeş gelmesi, taşınma, boşanma, ailede ölüm, vb.)  çocukların korkuları hangi yaşta olurlarsa olsunlar artabilir. Ayrıca suya düşmek, sıcak bir şeye dokunmak veya köpek tarafından kovalanmak gibi tetikleyici bir olayın ardından korkuların gelişmesi de mümkündür.
 
Bazı çocuklar nesnelere, hatta bazen çok aşina oldukları nesnelere karşı dahi diğer çocuklara kıyasla daha korkulu bir yaklaşım gösterirler. Bu durum genellikle çocuğun mizacı ile ilgilidir. Ayrıca anne-babanın kaygılı veya korkulu bir yapıya sahip olması veya olaylar ya da nesneler karşısında aşırı tepki gösterme eğiliminde olması halinde çocukların da benzer durumlarda benzer tepkileri sergileme olasılığı yüksektir.
 
Anne-babalar nasıl davranmalıdırlar?
 
Çocuğunuzun duygularına ve korkularına saygı gösterin. "Bebek misin?", "Bunda korkacak ne var?" gibi çocuğun korkusunu küçümseyen sözler veya korktuğu şeyleri denemek ve görmezden gelmek fayda sağlamayacaktır.
 
Neden korktuğunu sorun ve sonra bu konuda onunla konuşun. Özellikle tetikleyici bir olayın varlığında bu konuşma yararlı olacaktır.
 
Aşırı korumacı davranmayın ve korktuğu her şeyden kaçınmasına izin vermeyin, ancak aynı zamanda da korktuğu şeyi denemesini istemeyin ya da korktuğu bir şeyi yapmaya zorlamayın.
 
Aşırı tepki vermeyin, fazla ilgi göstermeniz korkunun pekişmesine yol açabilir.
 
Çocuğunuz korkusunun üstesinden gelmeyi öğrenirken ona destek olun. Örneğin çocuğunuz yeni bir okula başlamaktan korkuyorsa, "yeni okula başlamaktan korktuğunu biliyorum ve belki arkadaş edinememekten de korkuyorsun, ama başladıktan sonra kendini daha iyi hissedeceğini düşünüyorum" gibi sözlerle duygularını anladığınızı belli edin. Daha önce her zaman arkadaş edinebildiğini hatırlatın ve okula başladıktan sonra da onu yüreklendirmeye devam edin. Yeni insanlara nasıl yaklaşacağı ve kendini nasıl tanıtacağı konusunda rol canlandırmaları yapmanız da yardımcı olabilir.
 
Geçmişte korktuğu ancak artık korkmadığı başka şeyleri hatırlatın.
 
Korkuları ile yüzleşmesi için yardımcı olmak üzere onu rahatlatın ve güven verin. Unutmayın ki çocuğunuza korktuğu her şeyden kaçınmasını öğretmeniz uzun vadede onun açısından yararlı olmayacaktır.
 
Ne zaman uzman yardımı almalısınız?
 
Korkunun fobiye dönüştüğünü düşünüyorsanız, yani çocuğunuz tüm güvencelerinize ve çabalarınıza yanıt vermiyorsa, dikkatini korkusundan uzaklaştıramıyorsa ve korkuları gelişimini veya günlük yaşamını engellemeye başladıysa bir çocuk ve ergen psikiyatrından profesyonel yardım almalısınız.

 

Aniden evinizde yeni birinin yaşamaya başladığını fark ettiniz. Hayır, bu bir evcil hayvan değil, misafiriniz de gelmedi... Aslında evinizde yaşayan bu varlığı göremiyorsunuz bile... Çocuğunuzun hayali arkadaşına "merhaba" deyin!
 
2-5 yaş arasında çocukların bir hayali arkadaşa sahip olmaları sık görülen bir durumdur ve bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen anne-babalar kaygı duymaya başlar... Bazen bir çocuk, bazen sihirli bir varlık, bazen de bir hayvan olabilen bu arkadaş zaman içerisinde farklı kimliklere de bürünebilir.
 
Çocuğun hayali bir arkadaşının olması yalnızlık çektiği ya da psikolojik sorunları olduğu anlamına gelir mi? Hayali arkadaşı olan çocukların anne-babaları nasıl bir tutum izlemeli?
  
Hayali arkadaş nedir?
Hayali arkadaş, hayal ile gerçek arasındaki farkın çok belirgin olmadığı okul öncesi dönemde sık görülen bir durumdur. Dışarıdan bakıldığında endişe verici bir durum gibi gözükse de aslında normal gelişimin bir parçası olan hayali arkadaşlar çocukların yaşamlarındaki stres ve değişimlerle (boşanma, kardeş doğumu, taşınma, hastalık veya ailede ölüm olayı) baş etmesine yardımcı olabilir. Bazı çocuklar tüylü bir oyuncağı ya da bebeği arkadaş olarak seçerken, bazıları da başka hiç kimsenin göremeyeceği bir hayali arkadaş yaratırlar. Hayali arkadaşların isimleri ve belirli bir kişilikleri olabilir, çocuk onlarla oynar, konuşur veya bazen de ona kızar, nefret eder.
 
Hayali arkadaşın amaçları nedir?
Hayali arkadaşlar çocuğun farklı rolleri denemesine ve kontrol, disiplin ve güç gibi konuları incelemesine; "otorite", "doğru-yanlış" ve "ceza" kavramlarını anlamasına da yardımcı olur.
 
Hayali arkadaş çocuğun özgüven oluşturmasına, duygularını ifade etmesine ve sosyal becerileri pratik etmesine de yardımcı olabilir. Hayali arkadaşlar çocuğa sürekli eşlik edebilir, çocuğun idareyi alarak bir başkasını kontrol edebilmesine izin verir, bu da çocuğun korkuları, kaygıları veya öfkesi ile baş etmesine yardımcı olabilir.
 
Hayali arkadaşa nasıl tepki vermeli?
Aileler çocuğun hayali arkadaş ile oynamasına izin vermelidir. Çocuk hayali arkadaşından bahsederse anne-baba bunu dinlemeli, ancak çok fazla dahil olmamalı ve öyküye kendi fikirlerini katmamalıdır. Anne-babalar çocuğun sunduğu durum dahilinde oynayabilirler, ancak belli sınırlar olmalıdır. Çocuk söylemediği müddetçe hayali arkadaşı aktivitelere dahil etmemelidirler. Çocuk anne-babasından hayali arkadaşı ile oynamalarını isterse anne-baba oynamalıdır, ancak liderlik çocuğa bırakılmalı ve oyunu çocuk yönlendirmelidir. Anne-baba çocuğun kendi yaptığı şeyler için hayali arkadaşını suçlamasına izin vermemelidir.
 
Endişe etmek gerekir mi?
Genel olarak hayali arkadaş yaşadığı dünya ile karşılıklı etkileşime geçen çocuğun karşılaştığı konularla baş etmeye çalıştığını gösterir. Küçük çocuk gelişiminin normal ve doğal bir parçası olup, endişe etmeyi gerektiren bir durum değildir.
 
Okul öncesi çocuklar için taklit-canlandırma oyunları son derece gerçektir. Bu yaşlarda gerçeklik ve fantezi arasındaki sınır çok belirgin değildir, ancak çocuklar doğal gelişim süreçleri içerisinde bu farkı anlayacaklardır. Çocuk büyüdükçe gerçek dünyanın ağırlığı artar ve okula başladığında da hayali arkadaşlar çoğunlukla ortadan kaybolur.
 
Çocuk hayali arkadaşıyla oynamasının yanında, diğer arkadaşlarıyla da oynuyorsa çoğunlukla sorun da yok demektir.
 
Ancak çocuk gerçek dünyada bir şeyler yapmak yerine sürekli hayali arkadaşını tercih ediyorsa bu bir sorun olduğunun göstergesi olabilir.
 
Başka çocuklarla anlamlı ilişkilere girmekten kaçınan ve çoğunlukla hayali arkadaşı ile oynamayı tercih eden bir çocuk duygusal stres yaşıyor olabilir.
Çocukların çoğu beş yaş civarında hayali arkadaşlarını bırakırlar. Eğer çocuk bu yaştan sonra da hayali arkadaşına odaklanmaya devam ediyorsa anne baba çocuğun yaşıyor olabileceği endişe ve kaygıları belirlemek üzere çocuk ruh sağlığı hekiminden yardım almayı düşünmelidirler.

 

Odasını toplamasını istiyorsunuz sizi duymamış gibi davranıyor. Yemek masasına çağırıyorsunuz televizyon izlemeye devam ediyor. Ödevini yapmasını istiyorsunuz, meşgul olduğunu söylüyor. Bir yandan peşinden koşarken, belki bininci kez bir daha yanınızdan uzaklaşmamasını söylüyorsunuz.

Anne-babaların en fazla yakındığı konulardan biri çocuklara söz dinletememek ve yapmaları gerekenleri yaptıramamaktır. Sürekli hatırlatmalar, yalvarmalar, tehditler ya da ödüllerin kalıcı bir yarar getirmemesi ve çocuğa bir türlü söz dinletemiyor olmak anne-baba ve çocuk arasında gerilimlerin yaşanmasına neden olur. 

Peki çocuğunuzun sizi dinlemesi ve söylediğiniz şeyi hemen yapması için nasıl davranmalısınız? Bu gerçekten mümkün olabilir mi?

Evet, tutarlı ve kararlı bir tutumla ve bazı konulara dikkat ederek bunu sağlamanız gerçekten mümkün! İşte ipuçları:
Uygulamakta kararlı olun
Uygulanması konusunda kararlı olamayacağınız şeyleri istemekten kaçının. Çocuğunuzdan bir şey yapmasını istediğinizde bunun yapılması konusunda kararlı olun. Çocuk duymazlıktan geldiğinde ya da mızmızlandığında isteğinizden hemen vazgeçmeniz çocuğunuza bu yöntemi her zaman kullanabileceği mesajını verir.

Önce dikkatini size çekin
Çocuğunuzdan bir şey istemeden önce mutlaka dikkatini size yöneltmesini sağlayın. Başka bir odadan bağırarak ya da çocuğunuz bir oyun veya televizyona dalmışken söylemekten kaçınmalısınız. Öncelikle çocuğunuzun dikkatini size yöneltmesini sağlamalı ve ondan sonra söyleyeceğiniz şeyi söylemelisiniz.

Sormayın
İsteklerinizi soru şeklinde dile getirmekten kaçının. Örneğin, "Ayşeciğim, şimdi oyuncaklarını toplamak ister misin?" yerine "Ayşeciğim şimdi oyuncaklarını toplaman gerekiyor" demelisiniz.

Soyut isteklerde bulunmayın
"Güzel davran", "dikkatli ol" gibi soyut ifadelerden kaçının. Sizin ve çocuğunuzun "güzel davranmanın" ne olduğu konusundaki yorumları birbirinden oldukça farklı olabilir. İstekleriniz net ve belirli olmalıdır.

Ne yapacağını söyleyin
Çocuğunuza yapmaması gerekeni değil, ne yapması gerektiğini söyleyin. Örneğin "yanımda kal" demek "sakın koşup gitme" demekten iyidir.

Takdir edin
Çocuğunuz söylediğiniz şeyi yapmaya başlar başlamaz, siz de onun bu davranışını fark ettiğinizi belli etmeli ve takdir etmelisiniz. Çocuğunuzu takdir etmek için illa da görevin tamamlanmasını beklemeniz gerekmez. Ayrıca görevini tamamlandığında, bundan dolayı ne kadar memnun olduğunuzu bilmesini de sağlayın.

Zaman sınırı koyun
Çocuğunuz örneğin 10 saniye içerisinde söylediğiniz şeyi uygulamaya başlamazsa hemen önceden belirlemiş olduğunuz örneğin molaya göndermek gibi bir disiplin yöntemini uygulamalısınız (Disiplinde Mola Yöntemi başlıklı haberimizde bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz).

İsteğinizi bir kez daha yineleyin
Mola tamamlandıktan sonra isteğinizi çocuğunuza tekrar belirtin. Söyleneni yine yapmaması durumunda tekrar mola uygulamalısınız.

Uyarılarınızı tekrarlamayın
Çocuğunuza tekrar tekrar aynı uyarıda bulunmaktan kaçınmalısınız. Çocuklar bir-iki uyarıdan sonra belirli bir isteği yerine getirmeyi öğrendikleri gibi, o isteği beş-altı uyarıdan sonra yapmayı da kolaylıkla öğrenirler!
Stresin onu boğmasına izin vermeyin
Çocuğunuzun konsantre olmakta zorlanması, içine kapanması, yalan söylemesi, zorbaca davranışlarda bulunması, otoriteye karşı gelmesi, parmak emmesi, tırnak yemesi veya uyku düzeninin bozulması stresten kaynaklanıyor olabilir.
 
Üstelik bu stresin nedeni bizzat siz olabilirsiniz!
 
Çocuklarda stresin nedenleri nelerdir?
Çocukların ihtiyaçlarını karşılayan ve rahat etmeleri için uğraşan yetişkinler çocukların dünyasını mutlu ve dertsiz bir dünya olarak görme eğilimindedir. Oysa stres herkesi etkiler ve çok küçük çocuklar bile belli ölçüde stres yaşarlar.
 
Örneğin 2 yaşındaki bir çocuk o anda kendisini memnun edecek kişinin yanında olmamasından dolayı kaygı duyabilir. Okul öncesi dönemde en büyük kaygı kaynağı anne-babadan ayrılmaktır.
 
Daha büyük çocuklarda ise akademik ve sosyal baskılar strese neden olur. Ayrıca bazen son derece iyi niyetli anne-babalar dahi çocuklarının yaşamındaki stresin artmasına neden olabilirler.
 
Örneğin yüksek performanslı anne-babalar genellikle çocuklarından beklentileri yüksek olur. Oysa çocuk anne-babası ile aynı motivasyon veya yeteneklere sahip olmayabilir.
 
Çocuklarını sporda zorlayan veya aşırı fazla sayıda faaliyete kaydettiren anne babalar da çocukta gereksiz bir stres ve gerilime neden olabilirler.
 
Çocuğun stres düzeyini yaşamında olup bitenler de artırabilir. Örneğin anne-babanın iş sorunları veya bir akrabanın hastalığına ilişkin endişeleri hakkındaki konuşmalarını ya da parasal konulardaki tartışmalarını dinlemek çocukta stres yaratır. Çocuklar anne-babalarının endişelerini kavrayınca, kendileri de endişe duymaya başladıklarından anne-babalar çocukların yanında bu tür konuları konuşurken dikkatli olmalıdırlar.
 
Ayrıca hastalıklar, sevilen birinin ölümü ya da boşanmalar da çocukta strese neden olabilir. Günlük yaşamındaki baskılara bu unsurlar da eklendiğinde çocuğun stresi artar. Temel güvenlik sistemlerinin değişmesine neden olduğundan en dostane boşanmalar dahi çocuklarda strese neden olur. Bu nedenle boşanan ya da ayrılan çiftler kesinlikle çocuklarının taraf tutmasını beklememeli ve çocukları diğer eş hakkındaki olumsuz yorumlara maruz bırakmamalıdırlar. Anne-babalar her zaman çocuğun çıkarını ön planda tutmalıdırlar.
 
Stres belirtileri nelerdir?
Çocuğun stres yaşadığını belirlemek her zaman kolay olmayabilir. Çoğunlukla şu belirtiler çocuğun stres altında olduğuna işaret eder:
 
•        Kısa süreli davranış değişiklikleri, ruh halinde iniş çıkışlar, uyku alışkanlıklarının değişmesi ve yatağa kaçırma çocukta stres belirtisi olabilir.
•        Bazı çocuklarda karın ağrısı ve baş ağrısı gibi fiziksel belirtiler görülebilir.
•        Konsantre olmada veya ödevlerini tamamlamakta zorlanabilirler.
•        Bazı çocuklar da içine kapanabilir veya yalnız başına çok fazla zaman geçirmeye başlayabilir.
•        Küçük çocuklar stres karşısında parmak emme, saç yolma veya burun karıştırma gibi yeni alışkanlıklar edinerek cevap verebilirler.
•        Daha büyük çocuklar yalan söylemeye, zorbaca davranışlar göstermeye veya otoriteye karşı gelmeye başlayabilirler.
 
Anne-babalar çocuğun stresle baş etmesi için nasıl yardımcı olabilirler?
İyi beslenme, dinlenme ve olumlu anne-baba tutumları çocuğun stresle mücadele gücünü artırabilir. Ayrıca:
 
•        Her gün çocuğunuza belli bir zaman ayırın.
•        Konuşmak istediğinde ya da sadece sizinle aynı odada bulunmak istediğinde size rahatlıkla ulaşabilmesini sağlayın.
•        Çocuğunuzun yaşı büyük de olsa, bu kaliteli zaman önem taşır. Yorgun bir şekilde işten döndükten sonra çocuğunuzla yerlere oturup oyunlar oynamak veya günün nasıl geçtiği hakkında sohbet etmek bazen çok zor gelebilir. Ancak yaşı ne olursa olsun, çocuğunuza ilgi gösterdiğinizde ona sizin için önemli olduğunu gösterdiğinizi unutmamalısınız. Bu nedenle çok kısa bir süre bile olsa, her gün çocuğunuzla baş başa ve onun yönlendirmesi doğrultusunda (birlikte tv izlemek ya da bilgisayar oyunları oynamak buna dahil değil!) özel zaman geçirmeniz çok yararlı olacaktır.
•        Stresin nedeni hakkında konuşarak çocuğunuza yardımcı olun. Böylece birlikte çözümler geliştirmeniz de mümkün olabilir. Örneğin okul dışı aktivitelerin azaltılması, anne-baba veya öğretmenlerle daha fazla konuşabilmesi, düzenli bir egzersiz planı oluşturmak ya da günlük tutması gibi yöntemler belirleyebilirsiniz.
•        Çocuğunuza stres yaratabilecek durumları önceden tahmin edebilmesi ve bu duruma karşı hazırlıklı olması konusunda da yardımcı olabilirsiniz. Örneğin doktor muayenesinden önce çocuğunuzla konuşabilir ve muayene sırasında neler olacağını anlatabilirsiniz.
•        Belli ölçüde stresin normal olduğunu da unutmayın. Çocuğunuza öfkelenmesinin, korkmasının, kendisini yalnız hissetmesinin veya endişe duymasının doğal olduğunu bilmesini sağlayın. Kendinizin ve başka kişilerin duygularını yakınları ile paylaştıklarını anlatın, bu paylaşımlara örnekler gösterin.
Ne zaman uzman yardımı almak gerekir?
Çoğu anne-baba çocuğun yaşadığı stres ile baş edebilecek becerilere sahiptir. Ancak çocuğun davranışlarındaki değişimlerin kalıcılık göstermesi veya stresin çocukta ciddi kaygı durumuna yol açması durumunda uzman yardımı almak gerekir.
 
Bunun yanında depresyon belirtilerine de dikkat etmek ve bu belirtilerin mevcut olması halinde uzman yardımı almak da önemlidir.

Kurban Bayramı’ndan ve kurban kesiminden psikolojik olarak olumsuz etkilenmemeleri için şunlara dikkat edilmelidir.
 
Çocuklar hiçbir şekilde kurban kesimini izlememeli ve izlemeye zorlanmamalıdır
Özellikle okul öncesi dönemdeki (6 yaş öncesi) çocukların kurban kesimini görmemesi gerekir. Çocuklar 8 yaşından başlayarak kurban kesilmesinin anlamını kavrayabilirler ama 10 yaş öncesinde ölüme ilişkin kavrayışları yetersiz olduğu için yine de rahatsız olabilirler. Bir dini görev olarak kurban kesilmesi kavramı özellikle 11 yaştan sonra daha iyi anlaşılabilir. Bu nedenle çocuklar 12 yaşına dek kurban kesimini görmemelidirler. Akılda tutulması gereken bir diğer nokta, çocukların yeni ve olağandışı şeylere meraklı olduğudur. Merak ettikleri için kesimi izlemek isteyebilirler. Bu onların kesimden etkilenmeyeceği veya kurban kesiminin anlamını kavradıklarını göstermez.
 
Hiçbir birey, 12 yaşında veya daha büyük olsa dahi, istemiyorsa kurban kesimini izlemeye zorlanmamalıdır
Çocukların yanında kurban kesiminin konuşulması ve ayrıntılı olarak anlatılmasından kaçınılmalıdır. Kurban kesiminin video görüntülerinin alındığı durumlarda, bir çocuğun bu görüntüleri izlemesi kurban kesiminin izlenmesi gibi bir etki yapacaktır ve bundan mutlaka kaçınılmalıdır.
 
Kurbanlık hayvan evde beslenmemelidir
Çocukların bir süredir baktıkları ve duygusal bağ kurdukları hayvanların kesilmesi, tüm çocuklar için rahatsız edicidir ve özellikle küçük çocuklar için çok ağır etkiler yapabilir. Bu nedenle kurbanlık hayvan evde beslenmemeli veya çocuğun kurbanlık hayvanla uzun süreli teması olmamalıdır.
 
Eğer bir kurbanlık hayvan evde beslenirse, hayvanın kesileceği çocuğa dürüstçe anlatılmalıdır
Bu aşamada çocuğun yaşına göre açıklama yapılması ve kullanılan kelimelerin özenle seçilmesi önemlidir. “Uykuya daldı”, “Zaten ölecekti” “Kaza oldu” gibi açıklamalar kullanılmamalıdır. Özellikle çocuğa haber verilmeden kesilen bir hayvanın etinin daha sonra çocuğa yine haber verilmeden, “Kestik ve bak ne güzel yedik” gibi açıklamalarla yedirilmesi çok yanlıştır.
 
Çocuklar hangi yaşta olursa olsunlar, istemiyorlarsa kurban eti yemeye zorlanmamalıdırlar
Çocukların ölümle ilgili ya da ölümün ardından yaşadıklarına ilişkin soruları bayram sırasında artabilir. Bu sorulara, yaşa uygun olarak, açık ve net cevap verilmelidir. Çocuklara kurban edilen hayvanların ölüm nedeni ile ilgili açıklama yapılırken yanlış, yetersiz veya bazen çocukta endişe yaratabilecek bilgiler verilmemelidir. Örneğin, “Çok iyi bir hayvandı ve Allah onun kesilmesini istedi” denilerek yapılan bir açıklama, çocuk için “iyilik yapan canlıların öleceği” anlamına gelebilir ve çocuk iyi davranışlarından vazgeçebilir.
 
Çocukların duygularını anlatmalarına izin verilmelidir
“Erkekler ağlamaz” gibi ifadeler kullanılmamalı ve çocukların anlattıkları dikkatle dinlenmelidir. Çocuğun üzüntüsüne ve yasına anne baba ve diğer aile üyeleri ilgi göstermeli ve değer vermelidir. Üzüntüsünü paylaşırken “Boş ver!”, “Seneye yenisini alırız.” gibi geçiştirici cümleler sarf edilmemelidir.
 
Televizyondaki görüntülere de dikkat edilmeli
Kanalları kurban kesimlerine ilişkin görüntüleri, kan ya da parçalanmış hayvan görüntülerini vermekten kaçınmalıdır. Anne ve babalar çocuklarını bu görüntülerden uzak tutmalıdırlar.
 
Kurban Bayramı sırasında yaşananların, çocuğu çok etkilediği ve davranışlarında önemli değişikliklere neden olduğu (örn., uyuyamama, yemek yememe gibi) görülürse bir uzmana danışılmasında yarar vardır...

 

Hemen hemen herkes birini üzmemek ya da zor bir durumdan kurtulmak gibi amaçlarla zaman zaman yalan söylese de, çocukların yalanları ebeveynleri doğal olarak fazlasıyla endişelendirir.

SAKİN OLUN!
Çocuğun yalanı karşısında kızgınlığa kapılabilirsiniz. Ancak dikkat! Öfkeniz söylediği yalanın çocuğunuz için gerçekten ne anlam taşıdığını gözden kaçırmanıza neden olabilir. Oysa tepki vermeden önce çocuğun neden yalan söylediğini anlamanız çok önemlidir.

ÇOCUĞUN YAŞI ÖNEMLİ
Çocukların yalan söylemesinin farklı yaşlarda farklı anlamları vardır. (Her çocuğun gelişim hızı farklı olduğundan, aşağıdaki yaşlar yaklaşık zamanları ifade eder).

3 yaşından önce
3 yaşından önce çocuğun yalan söylemesinin hiçbir anlamı yoktur. Bu yaşlardaki çocuk düşüncelerin kişisel olduğunu ve başkalarının bunları bilemeyeceğini, yani insanların zihinlerinin ayrı ayrı çalıştığını bilmez. Dolayısyla kafasından geçen her şeyi anne-babasının da bildiğini zanneder. Örneğin iki yaşındaki bir çocuk markette kaybolduğunda annesine "beni sen kaybettin" diyebilir çünkü gözden kaybolmuş olsa dahi nerede olduğunu annesinin bildiğini zanneder.

3-4 yaş
3-4 yaşındaki çocuklar düşüncelerini başkalarının bilmediğini anlamaya başlarlar. Bu yaştaki çocukların hayal gücü de çok kuvvetlidir ve bu yeni bilgi ve becerilerini sınamaktan çok hoşlanırlar. Bu nedenle de sık sık hikayeler uydurarak bu bilgilerini test ederler. Örneğin sütü yere döken çocuk annesine "ben yapmadım demin mutfağa kocaman bir kurt girdi, sütü o döktü" diyebilir. Bu yaşlardaki çocukların suçu başkalarına atmaları veya hikayeler uydurmaları normaldir.

5-8 yaş
Okulun ilk yıllarındaki çocuklar gerçek ile yalan arasındaki farkı anlamaya başlasalar da, genellikle doğru olanı yapmaktan çok, anne-babalarını memnun etmeyi isterler. Dolayısıyla anne-babanın üzüleceğini ya da beğenmeyeceğini düşündükleri durumlarda gerçeği söylememe olasılıkları daha yüksektir.

8-10 yaş
8-9 yaşlar civarında çocuklar gerçek ile yalan arasındaki farkı tam olarak kavrarlar ve genellikle 9-10 yaş civarında doğru ve yanlış muhakemesi gelişir, doğru ile yanlışı kendi muhakemesi ile ayırır.

Hayali arkadaşlar
3-4 yaşlar civarında hayali arkadaşların görülmesi normaldir ve genellikle çocuk büyüdükçe bu durum ortadan kalkar. Çocuklar öfkeli olduklarında ve yanlış bir şey yaptıkları zaman kabahati yükleyecek birine gereksinim duyduklarında hayali arkadaş ile konuşur ve oynarlar. Çocuk tamamıyla içine kapalı değilse ve başka çocuklarla oynamakta sorun yaşamıyorsa bu durum önemli değildir. Çocuğunuza eğlenmesi için olanaklar yaratarak ve başka çocuklarla oynamasını sağlayarak yardımcı olabilirsiniz.

ÇOCUKLAR NEDEN YALAN SÖYLER?
Çocuklar çok çeşitli nedenlerle yalan söyleyebilir. Örneğin:

Küçük yaşta olması nedeniyle henüz gerçek ile gerçek olmayanı ya da doğru ile yanlış arasındaki farkı bilmiyor olabilir.

Cezalandırılmaktan veya anne-babasının sevgisini kaybetmekten korkuyor olabilir.

Özgüveni düşük olabilir ve kendisini daha iyi hissetmeye çalışıyor olabilir.

Arkadaşlarını etkilemek ve grup içinde kabul görmek amacı taşıyor olabilir.

Bazen durumu kendisi farklı anlamış olabilir ve aslında gerçeği söylediğini zannediyor olabilir.

Ailede yalan söyleyen başka birinin davranışını taklit ediyor olabilir. Anne-babalar sık sık yalan söylemenin doğru olmadığını söylerler ancak kendiler her zaman doğruyu söylemezler. (Örneğin çocuktan telefon eden birisine "annem evde yok" demesini istemek gibi.)

Bazen çocuklar gerçek olmasını arzu ettikleri şeyi gerçekmiş gibi söylerler. Örneğin "babam beni her zaman futbol maçlarına götürür".

Ergenler gerçeği söyledikleri zaman yapmayı çok istedikleri bir şeyi yapmalarına izin verilmeyeceği korkusu ile yalan söyleyebilirler.

Büyük çocuklar ve özellikle ergenler belli ölçüde özel yaşama sahip olmak isterler ve yaşamlarının bu özel kısmını anne-babaları ile paylaşmak istemezler. Anne-babaların çok fazla soru sormaları durumunda büyük çocuklar ile ergenler bu mahremiyetlerini korumak için yalan söyleyebilirler.

NE YAPABİLİRSİNİZ?
Çocuğunuz yalan söylediğinde hemen öfkeli bir tepki vermek yerine, uzun vadeyi hesaba katan, tutarlı ve mantıklı tepkiler sergilemeniz çocuğunuzun davranışını önemli ölçüde etkileyecektir.

Çocuğunuz yalan söylüyorsa, şu noktalara dikkat etmelisiniz:

Mücadeleye girişmeyin
Çocuğa gerçeği söyletme mücadelesine girişmemeye çalışın. Zorla gerçeği söyletmeye çalışmanız çocuğun davranışını değiştirmekte etkili olmayacaktır.

Doğru söylemenin neden önemli olduğunu öğretin
Örneğin "bir kişinin doğruyu söylemesi o kişiye güven duymamıza yardımcı olur" gibi açıklamalarla doğruyu söylemenin neden önem taşıdığını anlatın. Ailenizde gerçeği söylemenin korkutucu sonuçları olmayacağını anlamasını sağlayın ve gerçeği söylemekten korkmaması gerektiğini anlatın. Yanlış bir şey olduğunda öfkelenmeyeceğinizi bilmesini sağlayın. Çocuğunuzun halen bazı şeyleri doğru yapmayı öğrenme sürecinde olduğunu unutmayın.

Gerçek ile hayal arasındaki farkı anlamasına yardım edin
Küçük çocuklar söz konusu olduğunda, gerçek ile uydurma arasındaki farkı anlaması için yardımcı olun. Örneğin çocuğunuz bir hikaye uydurduğunda buna inanmış gibi davranmak yerine "iyi bir hikayeydi" ya da "çok güzel hikayeler uydurabildiğini görüyorum, beraber bunları yazıp saklamaya ne dersin?" gibi sözlerle gerçekler ile hayali olan arasındaki farkı anlamasına yardımcı olun. 

Cezalandırılma korkusunu önleyin
Çocuğunuzun cezalandırılmaktan korktuğunu ve bunun için yalan söylediğini düşünüyorsanız, dürüst davranmaktan korkmaması için, ceza uyguladığınız konularda daha iyi çözüm yolları bulmak amacıyla onunla karşılıklı konuşun.

Önemsiz vakalarda "suçluyu" saptamaya uğraşmayın
Önemsiz vakaları "sütün başına bir kaza gelmiş anlaşılan, haydi birlikte temizleyelim (ya da temizler misin lütfen)" gibi sözlerle geçiştirmek direkt olarak "sütü sen mi döktün?" demekten daha yararlı olur.

Güçlü arzularını fark ettiğinizi gösterin
Çocuğunuza bazı yalanlarının aslında onun arzuları olduğunu anladığınızı gösterin. Örneğin çocuğunuz ayrı yaşadığınız babasının sürekli kendisini telefonla aradığını söylüyor ancak siz bunun doğru olmadığını biliyorsanız, "babanla sık sık görüşmek istediğinin farkındayım" diyebilirsiniz.

Etiketlemeyin
Çocuğunuzu "yalancı" olarak etiketlemeyin. Bu gibi etiketler çocuğun istemediğiniz davranışını teşvik edici etki yaratır.

Doğruyu söylemesini takdir edin
Çocuğunuz gerçeği söylediğinde bunu fark ettiğinizi ve memnuniyetinizi gösterin.

Büyük çocuklara ve ergenlere belli ölçüde özel yaşam şansı tanıyın
Onları korumak için bilmeniz gerekenleri sorun ancak çok da meraklı ve müdahaleci davranmayın. Genellikle zamanı geldiğinde ve sizin de yargılamadan dinleyeceğinizi hissettiklerinde zaten size anlatacaklardır.

Yardım alın
Çocuğunuz sürekli yalan söylüyor veya açıkça ortaya koyulduğu halde gerçeği kabullenmekte zorluk yaşıyorsa, bir çocuk psikiyatrisi uzmanı hekimden yardım alın.

UNUTMAYIN!
Doğruyu söylemek çocukların doğuştan bildiği bir şey değil, zaman içinde öğrendiği bir şeydir.

Küçük çocuklar anne-babalarını memnun etmeyi her şeyden daha fazla isteyebilirler. Sizi üzeceğini düşünmeleri durumunda gerçeği söylemekten kaçınabilirler.

Çocuklara gerçek ve gerçek olmayan arasındaki farkı öğretin ancak çocukların bunu gerçekten kavramalarının zaman alacağını unutmayın.

Doğruyu söylemenin sizin için neden önemli olduğunu anlatın.

Kendiniz de doğruları söyleyerek iyi örnek olun.

Hayvan sevgisi insana büyük bir mutluluk verir ve araştırmalar evcil hayvan beslemenin kişinin ruh sağlığı açısından son derece yararlı olduğunu da ortaya koymuştur. Hayvan beslemek stresi azaltır, çocuklarda sorumluluk duygusunu pekiştirir, yaşlılar için moral kaynağı olur ve insanı hayata bağlar, terk edilmişlik duygusundan uzaklaştırır.
 
Buna karşın evcil hayvanlardan insanlara bazı hastalıkların geçebileceği de unutulmamalıdır. En yaygın görülen hastalıklar mide-bağırsak hastalıkları, cilt hastalıkları ve parazitlerdir. Ayrıca kuşlardan psitakoz hastalığının geçme riski vardır. Ancak bu sorunların bazı temizlik kurallarına uyulması ile önlenmesi mümkündür. Aşağıda belirtilen temizlik kurallarını çocuklarınızın da bilmesi ve bunlara dikkat etmesi gereklidir:
     ●     Evcil hayvanlara ve yiyeceklerine, özellikle yedikleri etlere dokunduktan sonra, kendi yiyeceklerinize dokunmadan önce ellerinizi mutlaka yıkamalısınız.
●     İnsanların yiyeceklerini hayvanlardan uzak tutmalı ve hayvanların mutfak tezgâhına ve masaların üzerine çıkmasına engel olmalısınız.
●     Evcil hayvanların yiyecekleri ile insanların yiyeceklerinin birbirine karışmamasına özen göstermeli, hayvanların kaplarını ayrı olarak yıkamalısınız.
●     Hayvanların yedikleri etleri pişirmelisiniz. Köpeklere kesinlikle çiğ sakatat yedirmemelisiniz. Çiğ sakatatlarda parazitler bulunabilir ve bu parazitler evcil hayvana geçebilir. Köpeklerden insanlara geçen hidatit hastalığı insanların akciğer, karaciğer, beyin gibi organlarında kistlere neden olabilmektedir.
●     Gerektiğinde evcil hayvana parazit dökücü ilaçlar vermelisiniz.
●     Çocukların ve bebeklerin emekleyip, oynadıkları yerlerde hayvan pisliği olmamasına dikkat etmelisiniz. Kedi kumlarının üstünü kapalı tutmalısınız.
●     Hamile kadınlar hayvan pisliği ile temas etmemelidir. Hayvan pisliğinden toksoplazma hastalığı geçebilmekte ve ciddi sonuçlara yol açabilmektedir.
●     Çocukların hasta hayvanları ellemesini engellemelisiniz.
●     Kuş kafeslerindeki pislikleri temizlemeli, kafeslerden gelen tozları içinize çekmemeli, kuşlara dudaklarınızı değdirmemeli ve kuşu elledikten sonra ellerinizi mutlaka yıkamalısınız.
●      Hayvanınızın aşılarını ve veteriner kontrollerini aksatmamalısınız.
Köpek ısırmalarını önlemek için yapmanız gerekenler

Çoğunlukla ev köpekleri insanları ısırmasa da, onların hayvan olduğunu ve ne zaman ne yapacaklarının belli olmayacağını unutmamalısınız.
 
Köpekler oyuncak değildir ve küçük çocuklar oyun için yaklaştığında, korkarak kendini korumak amacıyla tehlikeli olabilecek bazı hareketler yapabilirler.

Bu sorunları önlemek için şunlara dikkat etmelisiniz:
●     Beş yaşından küçük çocukları evin köpeği ya da başka köpeklerle yalnız bırakmamalısınız.
●     Köpeklerin yanında bulunan çocuklara, özellikle hayvanın beslenme saati geldiğinde göz kulak olmalısınız.
●     Çocuklara uyuyan köpeklere dokunmamalarını ve köpekleri kızdırmamalarını öğretmelisiniz.
●     Evin köpeğini eve yeni gelen bir çocuğa yavaş yavaş alıştırmalı ve mutlaka çocuğun başında bulunmalısınız.
●     Çocuklara yabancı köpeklere asla yaklaşmamaları gerektiğini öğretmelisiniz.
●     Bağlı ya da arabanın içinde olsa bile, tanımadıkları köpeklerden uzak durmaları gerektiğini öğretmelisiniz.

Önce sizi kocaman, mekanik bir cihazın üstüne koyuyorlar. Sonra bir plastikle vücudunuzu sarıyorlar ve su püskürterek sizi ıslatıyorlar. Şimdi asıl işkence başlıyor: Ellerinde makasla üstünüze doğru geliyorlar.

 

Hayır, bu bir korku filmi sahnesi değil. Ancak saç kesimi için berbere gitmek küçük çocuklar için "Testere" filmini izlemek kadar korku verici olabilir!

 

Saç kesimlerini rahat geçirmek için ipuçları

Saç kesimleri sırasında çocuğunuzu rahatlatmak ve saç kesiminin her ikiniz için de bir "travmaya" dönüşmesini önlemek için:

Özel olarak çocuklara hizmet veren bir salon bulun. Bazı özel çocuk berberlerinde lunaparklardakine benzer sevimli hayvan biçimindeki berber koltukları bulunur ve çocuklar sevilen çizgi filmleri izleyebilirler. Bu salonlardaki kuaförler de çocuklarla ilgilenme konusunda daha deneyimlidir.

Saç kestirmeye gitmeden önce berber salonunu çocuğunuzla beraber ziyaret ederek, çocuğunuzun orada kuaför koltuğunda oturan rahatlamış ve mutlu insanları görmesini sağlayın.

Kendiniz kuaföre giderken çocuğunuzu da yanınıza alarak oradaki görüntülere, ışıklara ve kokulara aşinalık kazanmasını sağlayın. Saç modeli seçmek için kuaför salonunda bulunan dergileri incelemesine izin verin.

Kuaför saatini belirlerken çocuğunuzun uyku ve yemek saatlerini dikkate alın. Çocuğunuzun en mutlu ve rahat olduğu zamanı belirleyerek, kuaför randevusunu bu zamana denk getirin.

Saçı önceden siz hazırlayın. Özellikle çocuğunuzun saçları çok uzun veya kıvırcıksa, kuaföre gitmeden önce saçlarını iyice tarayın.

Etrafı dolaşmak ve salon içerisinde rahatlamak için randevu zamanından birkaç dakika önce kuaför salonuna gidin.

Saç modeline salona gitmeden önce karar verin. Çocuğunuz uzun süre hareket etmeden oturamıyorsa kesimi hızlı ve kolay olan basit bir saç modelini tercih edin.

Çocuğunuz koltuğa oturduktan sonra, orada kalmasını sağlamanın en iyi yolu dikkatini dağıtmaktır. Bu amaçla yanınızda ilgisini çekecek birkaç küçük oyuncak bulundurun.

Kesim sırasında kucağınızda oturursa kendisini daha rahat hissedebilir.

"Yeni saç modelini" kutlamak için özel bir şey ısmarlama planı yapın. Bu, saç kesimi sonrasında gerçekleşmesi için bekleyebileceği bir şey olmasını sağlar.

Ne zaman "başka zaman" demeniz gerektiğini bilin. Çocuğunuz aşırı kıpır kıpırlığı veya ağlaması sona ermek bilmiyorsa saç kestirmekten vazgeçin ve başka bir zaman yeniden deneyin.

Aşırı şişmanlık ve hareketsizliğe bağlı oluşan erken ergenlik hastalığının korkunç sonuçları olduğu belirtildi.
 
Aşırı şişmanlık ve hareketsizliğe bağlı oluşan erken ergenlik hastalığının korkunç sonuçları olduğu belirtilmektedir.
 
Türkiye de de yaygınlaştı
Erkek çocuklarda erken ergenlik riski bulunmadığı, şişmanlık ve hareketsizliğin kız çocuklarımızı getirdiği çok önemli bir nokta olduğu vurgulanıyor.
 
Çocukları korumak için ne yapmalı?
Çocukları bu hastalıktan korumak için özellikle gebelik döneminde annenin sigara içmemesi gerektiği, gebelik döneminde sigara içen annelerin çocuklarında 30’lu yaşlarda şişmanlık hastalığına yakalandığı bildiriliyor. Gebelik kontrolü iyi yapılmalı. Anne 14 kilodan daha fazla almamalı. Bebeğe ilk 6 ay sadece anne sütü verilmeli. Mama ve benzeri gıdalara erken başlanırsa çocuklarda ilerleyen yaşlarda şişmanlık ortaya çıkıyor.
 Çocukların 6 yaş döneminde yağ dokusunun geri dönmesi denilen bir olay yaşanıyor, özellikle bu yaşlarda çocukların fazla kilo almamasına özen gösterilmesi gerektiğini kaydediliyor. İlkokul çağındaki çocukların hareketsiz bir hayat yaşadığı bilindiğinden günde en az bir saat egzersiz önerilmektedir.
 
Amerikan Pediatri Akademisi nin çocukların 2 yaşına kadar televizyon izlememesi, günde 2 saatten fazla bilgisayar ve benzeri oyunlarla meşgul olmaması yönünde uyarısı olduğu unutulmamalıdır. 
Eğer bir çocuk günlük 8 saatten daha az uyuyorsa, günde 10 saat uyku uyuyan bir çocuğa göre obeziteye yakalanma riski 1.82 kat daha artıyor. Uyumayan çocuklar atıştırıyor, televizyon izliyor ve iştah mekanizmaları bozuluyor.

 

Televizyon izlemek çocuğa fayda mı getirir, zarar mı? Çocuğunuza televizyon ile ilgili ne gibi kurallar koymalısınız? Televizyon konusunda anne-baba olarak dikkat etmeniz gereken noktalar nelerdir?
TELEVİZYON KONUSUNDA ALINMASI GEREKEN TEMEL ÖNLEMLER
Televizyon, video ve bilgisayarın çocuklar için eğlenceli olabileceğini ancak çocuğun sağlıklı gelişimi için ihtiyacı olan diğer faaliyetlere yeterince zaman ayırmasını sağlamak ve ekranda gördüklerinden olumsuz yönde etkilenmesini önlemek için ailelerin bazı noktalara dikkat etmesi gerektiğini belirtti.
İzleyeceği programları seçmeyi öğretin
Öncelikle erken yaşlardan itibaren çocuğunuza izleyeceği şeyleri seçme konusunda belirli ölçüde sorumluluk almayı öğretebilirsiniz. Örneğin çocuğunuza programları "kaçırılmaması gereken", "izlenmese de olur" ya da "sadece zaman kaybı" gibi belirli biçimlerde sınıflandırmayı ve seçici olmayı öğrenmesi için yardımcı olabilirsiniz. Başlangıçta "zaman kaybı" olarak işaretlediği programları, daha sonra da bunlara ilave olarak "izlenmese de olur" şeklinde işaretlediği programları izlememeye teşvik etmelisiniz.
Tüm görevlerini tamamlamadan televizyonu açmasına izin vermeyin
Ertesi güne yönelik olarak yapması gereken okul hazırlıklarının bir listesini oluşturun ve çocuğunuza zamanı yönetmeyi öğrenmesinde yardımcı olun. Koyduğunuz kural konusunda kararlı ve net davranın. Örneğin "bu akşam yapman gereken işleri bitirmediğin için televizyon izleyemezsin. Ama yarın işlerini daha erken bitirmek için gayret edersen televizyon izleyecek zamanın da kalabilir."
Televizyonu asıl yaşam alanından farklı bir yere taşıyın
Böylece çocuğunuz ve siz farkında bile olmadan sürekli televizyona maruz kalmazsınız ve televizyon izlemek bilinçli bir kararın sonucunda yapılan bir iş haline gelir. Ancak, evde birden fazla televizyon varsa, televizyon üzerindeki kontrolünüzün azalacağını unutmayın.
Okula giden çocukların sabah televizyon izlemesinden kaçının
Sabahları televizyon izlemek çocuğun gününün geri kalan kısmını etkileyebilir ve sabah okul hazırlıklarının zamanında tamamlanmasını zorlaştırarak stres ve baskıya neden olabilir. Program çocuğunuz için önemliyse, kaydederek daha sonra daha uygun bir zamanda izlemesini sağlayabilirsiniz.
Yatma zamanını televizyona göre belirlemeyin
Uyku saatini televizyon programlarına göre değil, çocuğunuzun yaşına göre belirleyin. Akşam için, uyku saatinden uzun süre önce biten ve korkutucu olmayan programları tercih edin. Televizyon ile yatma zamanı arasındaki sürede çocukların sakinleşmesi ve rahatlaması gerekir. Bu nedenle çocuğun uyku saatinde başkaları televizyon izliyorsa, sesini iyice kısın ya da tamamen kapatın.
Yemek yerken televizyon izlemeyin
Yemek yerken aile üyelerinin birlikte sohbet edebilmesi için televizyonu açmayın. Ailece birlikte yenen yemekler aile bireylerinin birbirini daha yakından tanımasına ve aidiyet duygusunun gelişmesine yardımcı olur.
TELEVİZYON İZLERKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR
Günlük televizyon izleme süresini sınırlayın
İzleyeceğiniz şeyleri önceden planlayın ve çocuğunuzun televizyon izleyeceği günlük süreyi sınırlayın. Hangi programların izleneceğine birlikte karar verin ve televizyonu sürekli açık tutmak yerine, sadece bu programların yayın saatinde açın. Bu çocukların düşünmesine, plan ve seçimler yapmasına yardımcı olur ve gelişimleri için önem taşıyan başka faaliyetleri de yapabilmelerine olanak verir.
İzlediği şeyler hakkında çocuğunuzla konuşun
Çocuğunuzun izlediği programları ve programlarda yer alan karakterleri siz de bilin. Çocuğunuzun sorular sormasına, duygularını tanımlamasına ve gördüklerini anlamlandırmasına yardımcı olun. Özellikle şiddet konusunda olmak üzere gördükleriniz hakkında kendi düşüncelerinizi de aktarın. Gördüğünüz olumlu şeyler konusundaki düşüncelerinizi belirtmeyi de ihmal etmeyin.
Karakterler, öykü ve değinilen konular üzerinde sohbet edin. Beğendiğiniz ve beğenmediğiniz şeyleri anlatın. Sorular sorun. Örneğin "bu kişinin yaptığı şeyi sen yapmış olsan neler olurdu?" gibi.
İzleme sonrasında çocuğunuzun duyguları hakkında konuşun
Çocuğunuzun programı izledikten sonraki ruh hali hakkında konuşun. Sıkılmış, mutlu, üzgün, korkmuş, heyecanlı, kaygılı, huzursuz, kırgın gibi kelimelerle duygularını ifade etmesine olanak verin.
Çocuğunuz bir programı izledikten sonra fazlasıyla stresli bir ruh haline girerse, neler hissettiğini ve neden böyle hissettiğini anlatmasına olanak verin. İzlediği şeyler ile kendi yaşamı arasında bazı bağlantılar olması ya da gördüğü şeylerin kendi başına gelmesinden korkması söz konusu olabilir. Onunla sakin bir şekilde konuşun, şefkat gösterin ve daha hoşuna gidecek, rahatlatıcı bir faaliyet yapmasını sağlayın.
“HABERLER”E DİKKAT!
Çocukların dünyanın gerçeklerinden izole edilmelerinin mümkün olmadığı; buna karşın haberlerin genellikle o gün dünyada olup biten en kötü, en olağan dışı ve en fazla şiddet içeren olayları bir araya getirdiği, yani "haberlerin" dünyada bir günde olup bitenlerin sadece bir kısmı olduğu; örneğin herhangi bir gündeki haberlerde o gün havaalanlarından havalanan ve güvenle iniş yapan binlerce uçaktan bahsedilmediği ancak düşen bir uçağın mutlaka haber konusu olduğu, çocukların haberlerin bu temel özelliğini kavramasının zor olabileceği tespit edilmiştir.
Çocukların haberleri nasıl algılar:
•        Çocuklar yetişkinlerin yaşam deneyimlerine sahip değildirler ve gördükleri şeyler ile bunların kendi yaşamlarında da gerçekleşme olasılığı arasındaki farkı idrak edemezler.
•        Haberin olağandışı ya da bir defaya mahsus bir konu üzerinde odaklandığını anlamakta zorlanırlar.
•        Örneğin uçakların ikiz kulelere çarpma sahnesi gibi tekrar tekrar gösterilen bir şeyin, her seferinde yeniden gerçekleştiğini zannedebilirler.
•        Küçük çocuklar "olasılık" kavramını anlayamazlar, bu nedenle "bunun bizim başımıza gelmesi olasılığı çok zayıf" demeniz onları rahatlatmaz.
•        Ev, aile, okul gibi aşina oldukları ortamlarda yaşanan ya da başka çocuklar veya hayvanlara yönelik şiddet görüntülerinden dolayı büyük korkular yaşayabilirler.
Haberler konusunda alınması gereken önlemleri:
•        Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı "haberlerin" işleyişini öncelikle kendiniz anlamalısınız.
•        Çocuğunuzun ne zaman, nerede, hangi habere maruz kaldığını bilmelisiniz.
•        "Haberlerde" yer alan görüntüler hakkında mümkün olduğunca çabuk bir şekilde ve sık sık konuşarak çocuğunuzun içinde yaşadığı dünyayı daha iyi kavramasına yardımcı olmalısınız. (Yetişkinler genellikle çocukların sevdikleri bir televizyon programını izlerken giren "son dakika haberleri", radyo, gazete ve okul gibi çeşitli vesilelerle ne kadar çok habere maruz kalabildiklerinin farkında olmazlar).
•        Net sınırlar koyarak, birlikte izleyerek ve izledikleriniz hakkında konuşarak çocuğunuzun "haber alımını" dengelemelisiniz.
•        İzlediğiniz haber ya da haber programı sizi veya çocuğunuzu strese sokuyorsa televizyonu kapatmalısınız.
GÜNLÜK AZAMİ TV SÜRESİ NE KADAR OLMALI?
Dr. Erdoğan günlük televizyon izleme süresinin yaşa göre değiştiğini belirterek, çocukların günlük azami televizyon izleme süresinin şu şekilde olması gerektiğini belirtti:
2 yaşından küçük çocuklar
Hiç ya da çok çok az
Okul öncesi yaştaki çocuklar
Günde en fazla bir saat (bu yaştaki çocuklara yönelik olarak hazırlanmış programları). Bilgisayar okul öncesi yaştaki çocukların yaşamının önemli bir parçası olmamalıdır.
5-7 yaşlarındaki çocuklar
Günde en fazla 1-1.5 saat
8 yaşından büyük çocuklar
Günde en fazla 1.5-2 saat
BUNLARI UNUTMAYIN!
Televizyon, video ve bilgisayarda çocukları eğlendirecek birçok olanak mevcut olmakla birlikte, farklı yaşlardaki çocukların sağlıklı gelişimleri için nelere ihtiyaçlarının olduğunun bilinmesinin önemlidir. Çocukların gerçek ve kendilerine ilgi gösteren insanlarla güçlü bağlar kurmaya, aktif fiziksel oyunlara ve her türlü deneme-yapma-yanılma fırsatına sahip olma ihtiyaçları çok daha fazla ve önemlidir.
Örnek olun
Çocuğunuz televizyon izleme alışkanlığını sizden kopyalayabilir.
Kontrol sizde olsun
Televizyonu siz kontrol edin, televizyonun sizi kontrol etmesine izin vermeyin.
Eşlik edin
Küçük çocuklar yalnız başlarına televizyon izlememeli. Mutlaka çocuğunuza eşlik etmelisiniz.
Program seçin
Sadece seçtiğiniz programı izlemek için televizyonu açın ve program bitince kapatın. Programları kaydederek aileniz için uygun bir zamanda izleyin.
Konuşun
Çocukların izledikleri programdan sonra duyguları hakkında konuşmalarına olanak verin.
Televizyonu başköşeye koymayın
Televizyonu ailenizin günlük ortak yaşam alanı haricinde bir yere yerleştirin.
Televizyon başrol oynamasın
Televizyonun çocuğunuzun yaptığı çok sayıda faaliyetten yalnızca biri olmasını sağlayın.
Karşılıklı etkileşimin önemini unutmayın
Çocukların gerçek kişilerle etkileşim kurarak, yaşayarak ve oynayarak öğrenmesi gereklidir. Televizyon çocukların en büyük ihtiyacı olan karşılıklı etkileşimi sağlayamaz.

 

Çocuğunuzun eve girdiği andan başlayıp, yatana kadar tüm zamanını pasif bir şekilde televizyon programları arasında dolanıp durarak geçirmesine engel olun...
 
Aşağıdaki beş ipucunu değerlendirerek çocuğunuza iyi televizyon izleme alışkanlıklarını kazandırabilirsiniz...
1. Günde kaç saat televizyon izleyeceği konusunda kesin sınır belirleyin.
2. Çocuğunuzun odasında televizyon bulundurmayın ve ödevini yaparken televizyonun açık kalarak “fon gürültüsü” yaratmasına izin vermeyin.
3. Reklamları hızla geçebilmek amacıyla sevdiği programları daha sonra izlemek üzere kaydedin.
4. Uzaktan kumandayı kaldırın. Çocuğunuzun bir program seçerek bunu izlemesini sağlayın.
5. Çocuğunuza yaşamla ilgili konuları öğreten ve bunlar üzerinde düşünmesi için ilham veren programlar bulun. Bu programları birlikte izleyin ve daha sonra televizyonu kapatarak izlediğiniz program hakkında sohbet edin.

 

Televizyon izlemek gerçekten de çocuklara zarar verir mi? Televizyon her yaştaki çocuğu aynı şekilde mi etkiler? Reklamların çocuklar üzerindeki etkileri nelerdir? Ekranda gördükleri şiddeti çocuklar nasıl algılar? Fazla televizyon izlemek dikkat eksikliğine yol açar mı? Çocukların korkularının televizyonla ilgisi nedir? Anne-babalar televizyon konusunda nasıl bir tutum benimsemeli? 

Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ayten Erdoğan televizyon ve çocuklar konusunda merak ettiğiniz tüm soruların yanıtlarını vererek, dikkatli olmanız gereken noktaları anlattı...

ASIL SORUMLULUK ANNE-BABALARIN 
Çocuklar televizyonun eğitsel ve eğlendirici yönünden fayda sağlayabilirler. Ancak çok fazla televizyon izlemenin, özellikle de reklamlar ve şiddet görüntülerine maruz kalmanın çocuk gelişimi üzerindeki etkileri konusunda çeşitli sorun ve sorular söz konusudur.

Televizyon ve filmler herkesi eğlendirir, ancak çocuklar için televizyon aynı zamanda dünyaya açılan bir pencere vazifesi de görür. Bu dünya da onların gelişimini etkiler. Çocuklar televizyondaki yaşam biçimlerinden ve davranışlardan çeşitli mesajlar alırlar. Televizyonda yaşamın sert gerçekliklerine tanık olmak çocukları zorlayabilir ve çocuklar bunlardan gelişimlerine zarar verecek mesajlar çıkarabilirler. 

Çocuklar çok çeşitli davranış ve yaklaşımları görme fırsatına sahip olmalıdırlar ve televizyon dışındaki dünyayı deneyimlemeye yani oynamaya, hayal kurmaya, okumaya ihtiyaçları vardır ve televizyon izlemeleri bu ihtiyaçlarını karşılamalarına engel olmamalıdır. Bu nedenle anne-babalar çocuğun TV izlemesini diğer faaliyetlerle dengelemekle sorumludurlar.

TELEVİZYON ÇOCUKLARI NE ŞEKİLDE ETKİLER? 
Her çocuğun televizyonda izlediklerine tepkisi farklıdır ve her bir çocuğun televizyonda gördüklerine nasıl tepki vereceğini tam olarak belirlemek mümkün değildir.

Ancak genel olarak çocuğun yaşı ve gelişim düzeyi vereceği tepkiyi büyük ölçüde etkiler. Televizyonun etkilerini şu şekilde özetleyebiliriz:

Tekrarlayan deneyimler kalıpların oluşmasına yol açar
Yeni araştırmalar tekrar tekrar yaşanan deneyimlerin çocukluktan itibaren çeşitli kalıpların oluşmasına ve bunların ergenliğe kadar devam etmesine neden olabildiğini göstermektedir. Bu kalıplar ise düşünme, konuşma, problem çözme, dikkatini toplama ve devam ettirme ve başkaları ile iletişim kurma gibi becerileri etkiler. 

Dikkat toplamayı zorlaştırır
Araştırmalar çocukların hızla değişen görüntülerin yer aldığı televizyon programlarını izledikten sonra okuma ve yap-boz çözme gibi uzun süre dikkat gerektiren görevlere kendilerini veremediklerini göstermiştir.

Çocukların diğer faaliyetlere katılımını engeller
Çocuklar televizyon ekranına "yapışabilir" ve dolayısıyla reklamlar da dahil olarak kesintisiz bir şekilde televizyon izleyebilirler. Çocuklar ne kadar fazla televizyon izlerlerse; gelişim ve sağlıkları açısından büyük önem taşıyan oyun, sosyalleşme ve egzersize ayırdıkları zaman da o kadar azalır.

Aktif öğrenmeyi engeller
Çocukların pratik yapmaları yani konuşmayı, yazmayı ve düşünmeyi "aktif olarak" öğrenmeleri gerekir. Televizyon çocukların ilgisini toplasa da, zihinlerini "aktif öğrenme" ile meşgul etmez. Oysa okuma ve oyun gibi diğer faaliyetler aktif öğrenmeyi sağlar.

Küçük çocuklar gördüklerinin gerçek olmadığını anlayamazlar
Altı yaşından küçük çocuklar televizyonda gerçek ile hayali olan arasındaki ayrımı anlamakta güçlük çekerler. İzledikleri programlarda kurguları ve bütünlüğü takip etmez, heyecan verici kısa parçacıklara odaklanırlar. Bu yaşlardaki çocuklar neden ve sonuç ilişkisini de tam olarak anlayamazlar. Çizgi film karakterlerini gerçek olarak görürler ve reklamların cazibesine açıktırlar.

Kahramanlara benzemek isterler
6-9 yaş arasındaki çocuklar da özellikle gerçek yaşama benzeyen sahnelerde gerçek olan ile hayali olanı ayırmakta zorluk çekerler. Hayranlık besleme eğiliminde olurlar ve kahramanlara benzeme isteği duyarlar.

Dizilerdeki kız-erkek ilişkileri yanlış yönlendirici olabilir
Daha büyük ilkokul çocukları kendi başlarına da gelebileceği endişesi ile gerçeklere dayanan görüntülerden rahatsız olurlar. Ergenlerin dünyası, seks ve moda konularında meraklıdırlar ve dizilerde gördükleri kız - erkek ilişkileri çocuklar üzerinde yanlış yönlendirici etkiler yaratabilir.

Odasında televizyon olmamalı
Odasında televizyon bulunan çocukların okul başarılarının, televizyonun evin ortak bölümlerinde bulunduğu evlerde yaşayan çocuklara kıyasla daha düşük olduğunu araştırmalar ortaya koymuştur.

Korku ve kaygılara neden olabilir
Durum her bir çocuk için farklı olmakla birlikte, bazı görüntüler çocuklar için korku verici olabilir. Çocukların bazıları, kendilerini gerçekten güvende hissetmeleri halinde biraz korkmaktan hoşlanabilir. Kendilerinin güvende olduğunu bilmek "heyecan" duygusunu yaşama özgürlüğü verir. Ancak çocuklar korkutucu programlara ne kadar fazla maruz kalırlarsa, dünyanın korkutucu bir yer olduğuna da o kadar fazla inanırlar. Bu da onların kaygılı olmalarına neden olur.

Kendisi hakkındaki düşünceleri etkilenebilir
Çocuğun hayranlık duyduğu figürler kendisi ile ilgili düşüncelerini de etkileyebilir. Neyin iyi, neyin değerli olduğu, nasıl davranacağı ve nelere değer vereceği gibi konulardaki fikirlerinin şekillenmesinde sizden öğrendiklerinin yanında, ekranda gördüğü ünlü kişiler de etkili olabilir.

TELEVİZYON ÇOCUKLARIN DAVRANIŞLARINI, İNANIŞLARINI VE YAŞAMA BAKIŞLARINI NE ÖLÇÜDE ETKİLER? 
Çocukların davranış, inanış ve yaşama bakışlarının etkilenme derecesi televizyon programlarının gerçek oluşuna ne derece inandıkları ile bağlantılıdır.

Çocuklar bir programın gerçek olup olmadığına üç yolla karar verirler: 

Kendi deneyimlerine uymasına bakarak. Çocuklar televizyondaki nesne ve kişileri kendi deneyimlerinden tanırlar: "Programda benim köpeğime benzeyen bir köpek var, o yüzden bu programdakiler gerçek".

Kendi deneyimlerine uymamasına bakarak. Çocuklar kendi deneyimleri ile çelişmesi halinde programın gerçek olmadığına inanırlar: "İnsanların burunlarını oynatarak sihir yapma gücü gerçekte yok."

Programların nasıl yapıldığını değerlendirerek. Örneğin "Çizgi filmlerin insanlar tarafından yapıldığını biliyorum" ya da "filmdeki kişiler aslında rol yapan aktörler" gibi. 9-10 yaşlarındaki çocuklar rol yapılmasını daha net anlarlar ancak 6-7 yaşındaki çocuklar televizyondaki ailelerin gerçek aileler olduğunu ya da Susam Sokağının gerçek bir sokak olduğunu düşünebilirler.

REKLAMLAR ÇOCUKLARI NASIL ETKİLER? 
Reklamların çocuklar üzerindeki etki gücü çok fazladır. 8 yaşından küçük çocukların çoğu reklamlarda söylenenlerin doğru olduğuna inanır. 8-10 yaşlarındaki çocuklar reklamların her zaman doğruyu söylemediğinin farkındadır ancak söylenenin hangisinin doğru, hangisinin doğru olmadığını tam olarak belirlemekte zorluk çekerler.

Ürünleri tanınmış kişilerin tanıtması durumunda çocuklar kolaylıkla ikna olurlar. Reklamlarda kullanılan tekniklerle bir ürünün şekli, hızı, ebatı ve çalışma biçimi gibi konularda çocuklar kolayca yanlış yönlendirilebilir ya da aldatılabilir. Çoğunlukla çocuklar reklamlarda gördükleri şeyleri isterler ve anne-babalarına bunları aldırabilmek için her yolu denerler.

Henüz dili çok iyi öğrenmemiş olan çocuklar reklamlardan yanlış anlamlar çıkarabilirler. Örneğin "büyüten tat", "meyve özlü" gibi sözleri "benim için faydalı" şeklinde yorumlayabilirler.

Televizyonda gördükleri hakkında konuşarak ve reklamların nasıl hazırlandığını anlatarak ve ürünü gerçek yaşamda göstererek reklamların etkisi konusunda çocuğunuza yardımcı olabilirsiniz.

TELEVİZYONDAKİ ŞİDDET ÇOCUKLARI NASIL ETKİLER? 
Çocukların televizyonda şiddet görüntülerine maruz kalmaları anne-babaların çoğunu endişelendirir. Çocuklar bu tür görüntülere yaş ve gelişim düzeyleri ve gördükleri materyalin türüne bağlı olarak farklı reaksiyonlar verirler.

Başka çocuklara ve hayvanlara yönelik şiddet ve aile içi şiddet görüntüleri her yaştan çocuğu rahatsız eder. 

Şiddetin yararlı olduğu mesajını çıkarabilirler 
Sekiz yaşından küçük çocuklar izlerken gülseler ya da gerçek olmadığını söyleseler bile, çizgi filmlerden "şiddet işe yarar ve kazanır" mesajını çıkarabilirler. Daha büyük çocuklar da aksiyon film ve dizilerinde şiddet kullanan kahramanlardan aynı mesajı çıkarabilirler. Bu çocuklar gerçek olarak gördükleri ve kendilerinin ya da yakın çevrelerinin başına gelebileceğini düşündükleri haber ve canlandırmalardan dolayı da kaygı duyabilirler.

Televizyondaki şiddetin ne kadarının çocuklar için zararlı olacağı konusunda farklı görüşler bulunsa da, televizyondaki şiddete tekrar tekrar maruz kalmanın belirli olumsuz sonuçlar yarattığı kanıtlanmıştır.

ŞİDDET GÖRÜNTÜLERİNE SÜREKLİ MARUZ KALMAK NELERE YOL AÇAR? 
Ekrada sürekli şiddet görüntülerine maruz kalmak:

1- Çocukların sorunları çözümlemek için saldırgan yöntemlere başvurmaları olasılığını artırır.

2- Dünyanın "acımasız ve korkutucu" bir yer olarak gösterilmesi çocuklarda kaygı düzeyini artırır.

3- Çocukların gerçek yaşamdaki şiddete karşı duyarsızlaşmasına neden olur.

4- Televizyondaki şiddet en fazla günde 3 saatten fazla televizyon izleyen çocukları, küçük çocukları, erkek çocukları, ailesinde şiddete tanık olan çocukları ve güvensiz çocukları etkileyecektir.

TELEVİZYONDA NELER ÇOCUKLARI KORKUTUR? 
Televizyonda korkutucu içeriklere maruz kalmak çocuklar üzerinde çok güçlü ve kalıcı etkiler yaratabilir. 

Bu etkiler yoğun bir korku ve ağlama gibi kısa vadeli ya da uyku bozuklukları, yalnız kalamama, yaralanma ya da öldürülme korkusu veya uyku öncesinde olağan dışı şeyler yapma gereği duyma gibi uzun vadeli etkiler olabilir.

Bazen köpek, kedi, örümcek fobisi gibi çocuğun yaşamını etkileyen uzun vadeli korkular gelişebilir.

Yaş gruplarına göre televizyonda çocuklar için korkutucu olabilecek unsurları şöyle özetleyebiliriz:

7-8 yaşından küçük çocuklar 
Kötü hayvanlar, canavarlar, tuhaf, değiştirilmiş ya da deforme edilmiş karakterler

Normal bir karakterin anormal veya tuhaf bir karaktere dönüşmesi

Anne-babanın ölümünü içeren öyküler

Doğal afetleri canlı bir şekilde gösteren öyküler 

7 -12 yaşlarındaki çocuklar
Özellikle çocuğun başına gelmesi gerçekten mümkün olabilen daha gerçekçi tehdit ve tehlikeler

Şiddet veya şiddet tehdidi

Çocukların yaralandığı, zarar gördüğü öyküler

13 yaş ve üzeri çocuklar 
Gerçekçi fiziksel zarar ya da yoğun zarar tehditleri

Cinsel taciz

Uzaylılar ya da esrarengiz varlıklardan kaynaklanan tehditler

Bebeğinizi, onun gelişimine zarar vereceğini bildiğiniz bir bakıcıya günde bir saatliğine de olsa emanet eder misiniz? "Asla!" mı diyorsunuz? Peki, bunu yapmadığınızdan emin misiniz?
Acı ama gerçek! Biraz oyalaması için teslim ettiğiniz televizyon, DVD’ler, bilgisayar ve diğer elektronik gereçler bebeğinizin gelişimini tehlikeli biçimde etkileyebilir!
Bebekler dünyaya geldikleri andan itibaren hayatın diğer tüm dönemlerine kıyasla çok daha hızlı bir şekilde öğrenmeye hazırdırlar. Ancak bebeklerin ilk günden itibaren öğrenmeye başlamaları başka insanlarla ve tercihen de anne-babaları ile etkileşim içinde olmalarına bağlı (çocuklar güvendikleri ve sevdikleri kişilere yabancılardan çok daha fazla dikkat ederler)...
Televizyon iyi bir bakıcı değil!
Şüphesiz bütün anne-babalar arada sırada biraz mola verme ihtiyacı duyar ancak bunun için çocukları bir süreliğine de olsa televizyon ile oyalamak ne yazık ki iyi bir fikir değil. Çocuğunuzu televizyona emanet etmekle kendinize de, çocuğunuza da iyilik etmiş olmazsınız. Tam tersine böyle yaparak hem kendinizin hem de çocuğunuzun birkaç yıl yaşayabileceği sorunlar için zemin hazırlamış olursunuz.
Neden mi?
Araştırmalar1 yaşamın ilk yıllarında, özellikle de ilk 2 yılda televizyon izlemenin, genellikle çocuk 5-7 yaşına geldiğinde açığa çıkan şu sorunlarla karşılaşma olasılığını artırdığını net bir şekilde göstermiştir:
1.     Saldırgan davranışlarda artış
2.     Obesite riskinde artış
3.     Hiperaktivite (aşırı hareketlilik), dikkat eksikliği, dikkat yelpazesinin kısalmasında artış.
Türkiye’de okul öncesi dönemdeki çocuklar arasında gerçekleştirilen bir diğer çalışmada2 ise, 5-7 yaş arasındaki çocukların günlük ortalama TV izleme süresinin 3,4 saat olduğu ve çocukların TV izleme süresi arttıkça davranış sorunları yaşama riskinin de arttığı görüldü.
Televizyon programları, video ve bilgisayar ürünleri çocuğunuzu daha zeki yapamaz!
Bazı ürünlerin eğitsel nitelik taşıdığı ve çocuğun zekâsını artıracağı iddia edilse de, anne-baba olarak yapmanız gereken bu tür ürünleri satın alma dürtünüze hâkim olmaya çalışmak. Etraftan bu tür ürünlerle ilgili duyduğunuz övgü, reklâm ya da tavsiyelere kapılarak çocuğunuz için bunları edinme arzusunu hissetseniz de, çocuk gelişimi ile ilgili uzmanların neredeyse tamamının televizyonun bebekler için son derece sakıncalı olduğu konusunda hemfikir olduğunu aklınızdan çıkarmamalısınız.
Fayda değil zarar bile verebilir!
Bir takım pahalı, mucize(!) elektronik ürünleri satın alan anne-babaların bunları almakla aslında çocuklarını daha zeki yapacak bir şey satın almış olma memnuniyeti haricinde hiçbir kazanç sağlamadıklarını unutmayın. Tam tersi, yakın tarihli bir araştırma3 8-16 aylık bebeklere bu tarz DVD’leri izletmenin dil gelişiminde gecikmelere dahi yol açtığını ortaya koydu. Bir başka araştırma4 ise üst üste dizilebilen blok tarzı oyuncakların dahi çocuğun dil gelişimi açısından televizyon izlemekten çok daha yararlı olduğunu gösterdi.
Ne yapmalısınız?
Tüm bunlara karşın, günümüz şartlarında televizyonu yaşamınızdan tamamen çıkarmanızın mümkün olmadığı da bir gerçek.
Uzmanlar bu durum karşısında yapılabilecek en iyi şeyin çocuğunuzun televizyon ve diğer elektronik aletler başında geçirdiği süreyi mümkün olduğunca kısıtlamak ve seçtiğiniz televizyon programını çocuğunuzla birlikte izleyerek, sürekli izledikleriniz hakkında konuşmak olduğunu vurguluyorlar.
Bunun yanında, evde duş almak, yemek yapmak, çamaşır asmak gibi işleri yaparken bebeğinizi de yanınıza almanız ve yaptıklarınız hakkında onunla sohbet etmeniz de bebeğiniz için çok ama çok değerli öğrenme olanakları yaratacaktır.
Anne-babalar, insanlarla canlı ve sıcak bir etkileşimin bebekler için en doğru ve doğal öğrenme yolu olduğunu asla akıllarından çıkarmamalı.

 

Günümüzde bilgisayar ve özellikle internet hayatın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Anne-babalar da küçük çocuklarının bilgisayar kullanmasının bir fayda sağlayıp sağlamayacağını, hangi yaşta bilgisayar kullanmalarının uygun olacağını ve bilgisayar konusunda ne gibi önlemler almaları gerektiğini merak ediyorlar...

Bilgisayar kaynaklı faaliyetlerin televizyona göre avantajlarından biri interaktif olması ve el-göz koordinasyonu, kavramsal beceriler, problem çözme ve hafıza gibi bazı temel becerilerin gelişimine katkıda bulunabilmesi... 

Çocuklar ne zaman bilgisayar kullanmaya başlamalı?
Uzmanların çoğu üç yaşından küçük çocukların bilgisayar başında zaman harcamaması gerektiği görüşünde. Bunun nedeni ise bu yaştaki çocuklara çevreleri ile fiziksel etkileşimi içeren yani dokunma, tatma, şekillendirme gibi olanaklar sunan diğer aktivitelerin daha etkin öğrenme olanakları sunması. Bu yaşlardaki çocukların geliştirmesi gereken yürüme, iletişim kurma ve arkadaş edinme gibi temel becerileri bilgisayar başında kazanmaları olanaksız. Unutulmaması gereken nokta bu yaş çocuklar için en iyi öğrenme yolunun oyunun kendisi olduğudur.

Bundan başka küçük çocuklar bilgisayar ekranına odaklanmak için gerekli dikkat yelpazesine ve klavye ile fareyi kullanmak için gerekli fiziksel becerilere henüz sahip değildirler. Dolayısıyla bilgisayarda ilgi çekici bir şeyler yapabilmek için anne-babaya bağımlı olmak sıkılmalarına neden olarak ileride bilgisayar başına oturmalarını da güçleştirebilir.

Bilgisayar kullanmaya nasıl başlamalı?
Çocuğunuz bilgisayar karşısına oturmaya ilgi gösteriyorsa, örneğin siz e-posta gönderirken ya da nette dolaşırken sizi izliyor ya da tuşlara basmaya çalışıyorsa kucağınıza oturtarak çocuklar için hazırlanmış web sitelerini birlikte incelemeyi deneyebilirsiniz. Ancak kafa karıştırıcı, hızlı hareket eden grafik ve resimler ile gürültülü müziklerin olduğu sitelerden kaçınmalısınız. Bu tarz siteler çocuk için aşırı yorucu olabilir. Bunun yerine küçük çocuklar için özel olarak hazırlanmış, basit resimler, basit ve rahatsız etmeyen müzikler ve küçük ellerin rahatça seçebileceği büyük imaj ya da ikonlar içeren siteleri tercih edin.

Çocuğunuz 3 yaşını geçtikten sonra gelişimsel olarak bilgisayar kullanmaya hazır olacaktır ve bu yaştan itibaren bilgisayar onun için değerli bir öğrenme aracı teşkil edebilir. Çocuğunuza denemesi ve tuşlara basmak, fareyi hareket ettirmek gibi becerileri kullanması için bol bol zaman tanıyın. Çocuğunuz imaj ya da ikonlara tıklamayı ve ardından ekranda beliren şeyleri görmekten hoşlanacaktır. Metinlerden ziyade ikonlara dayalı web sitelerini tercih ederseniz, bir oyun ya da aktiviteyi kendi başına tamamlamak çocuğunuzu motive edecek ve daha fazla keşfetme isteği doğuracaktır.

Çocuğunuz internet kullanırken görmesini istemeyeceğiniz web sitelerine erişmesinin mümkün olabileceğini unutmayın ve bunu engelleyecek ebeveyn kontrol programlarını inceleyerek kendiniz için uygun bir tanesini bilgisayarınıza yükleyin.

Bilgisayarı mutlaka ortak yaşam alanınızda bulunmasını sağlayın. Böylece çocuğunuzun bilgisayarda yaptıklarını sürekli olarak gözleme olanağınız olur

Klavye, fare ve ekran yüksekliğinin çocuğunun kullanımına uygun seviyede ayarlanması önemlidir.

Son olarak her yaşta çocuğun dünyayı keşfetmek ve başka insanlarla iletişim kurmak için oyun oynaması gerektiğini ve bilgisayarın çocuğu bu önemli deneyimlerden mahrum bırakmamasına özen göstermeniz gerektiğini asla unutmayın. 3 yaşından sonra çocukların ekran başında (televizyon, bilgisayar, video oyunları dahil) geçireceği toplam sürenin 1.5-2 saati aşmaması gerektiğini aklınızdan çıkarmayın

Bebeklerin konuşmayı öğrenmesi ve geliştirmesi için üretilen DVD ve videoların, çocuklara yarardan çok zarar verebileceği bildirildi. Yapılan bazı araştırmalar sonucunda, popüler video ve DVD΄lerin bebeklerin dil gelişimini geciktirebileceği, okuma yeteneklerini, kelime haznesiyle hafızalarını zayıflatabileceği ortaya çıktı.

Yapılan 80 araştırma sonucunda, çocuklara küçükken çok fazla televizyon seyretmenin ileri yaşlarda hiperaktivite ihtimalini artırdığı da ortaya çıktı.

Araştırmayı kaleme alan Prof. Dimitri Hristakis, yeni yürümeye başlamış bir çocuğun uyanık kaldığı saatlerin yüzde 30 ila 40΄ını televizyon karşısında geçirdiğini, çocukların yüzde 90΄ının daha 2 yaşına varmadan düzenli TV izleyicisi haline geldiklerini söyledi. Hristakis, ailelerin bebeklerinin IQ seviyelerini yükseltmek amacıyla kullandıkları “Baby Einstein” ve “Brainy Baby” gibi eğitim videolarının etkili olduğu yolunda bilimsel kanıt bulunmadığını, tam tersi bunların zararlı bile olabileceğini bildirdi.

Ne kadar çok DVD, o kadar az kelime 
Tayland΄da yakın zaman önce yayımlanan bir araştırma, 1 yaşın altındaki çocukların günde iki saatten fazla televizyon seyretmesinin, konuşma yeteneklerinin gecikmesi ihtimalini 6 kat artırdığını ortaya koydu.

Bir başka araştırma, söz konusu DVD΄leri seyreden 7 ila 16 aylık bebeklerin, akranlarından daha az kelime bildiklerini gösterdi. DVD başında geçirilen her bir saatin 6 kelime daha az öğrenilmesine yol açtığı kaydedildi.

Acta Paediatrica dergisinde yazan Hristakis, 3-5 yaş arasındakilere faydalı olduğu söylenen Susam Sokağı programının bile, daha küçük yaşta seyredilirse dil gelişimini erteleyebileceğini belirtti.

Hristakis, kendi araştırmalarından birinde, bebekken çok TV seyredenlerin okuma ve hafıza testlerinde iyi performans gösteremediklerini ifade etti.

Washington Üniversitesi öğretim üyesi Hristakis, ailelerinin çocuklarını medyaya maruz bırakma konusunda dikkatli olmaları gerektiğini söyledi.

Hristakis, TV΄nin ayrıca, oyuncaklarıyla, akranlarıyla veya aileleriyle oynayarak vakit geçirmek gibi daha önemli ve faydalı faaliyetlerin yerini aldığını belirtti.

Bilgisayar okul öncesi yaştaki çocukların zeka gelişimini destekleyip, okula daha iyi hazırlanmalarını sağlayabilir. Ancak ekran başında çok fazla zaman geçirmesi ve bilgisayarı "en iyi arkadaşı" haline getirmesi de zihinsel ve sosyal açıdan zarar görmesine neden olabilir.
Bilgisayar kullanmak okul öncesi yaştaki çocukların gelişimini nasıl destekliyor?
Pediatrics* dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre bilgisayar kullanan okul öncesi yaştaki çocukların okula hazır olma durumlarını ölçen testteki puanları diğer çocuklara göre 12 puan daha yüksek. Ayrıca bilgisayar kullanan çocuklar kullanmayanlara kıyasla gelişim testlerinde iki kat daha yüksek puan alıyorlar. Bilgisayar çocuğa rakamları ve sayıları öğreterek, özgüvenin artmasını da sağlayabiliyor.

Bilgisayar kullanmak okul öncesi yaştaki çocukların gelişimini nasıl engelliyor?
Aynı araştırmada çok fazla bilgisayar kullanmanın da olumsuz etkileri olduğu saptandı. Uzmanlar sosyalleşme ve serbest oyunların önemini vurguluyor ve taklit ve canlandırma oyunlarının çocuklara empati kurmayı öğrettiği, yaratıcılık ve hayal gücünün gelişmesine katkıda bulunduğu ve sosyal gelişimi desteklediğini belirtiyorlar.

Ayrıca araştırmalar bilgisayarların çocukları okumayı öğrenme veya insanlarla tartışmalara katılmaya hazırlamadığını da gösteriyor. Okuma becerilerini ve açık uçlu tartışma ve konuşma becerilerini geliştirmenin en iyi yolunun ise her zaman için insanlarla birebir ilişki olduğu belirtiliyor.

Uzmanlar bilgisayarın elektronik bebek bakıcısı olarak değil, çocuğun öğrenmesine yardımcı olan bir nesne olarak kullanılması gerektiğini vurguluyorlar.

Çocukların denetimsiz internet kullanımı önemli tehlike ve riskleri de beraberinde getiriyor.

İnternet kullanımının çığ gibi yayıldığı günümüzde çocuklar da neredeyse sonsuz bir bilgi ve iletişim olanağına sahip oldular. Çocuklar internet sayesinde ansiklopediler, güncel olaylar, kütüphaneler ve diğer birçok değerli malzemeye kolayca erişiyorlar.

Ayrıca sadece "tık"layarak birçok alanda "gezinebilme" olanağı çocuklarda doğal olarak varolan dürtüsel davranış, merak ve çabuk haz veya yanıt alma ihtiyacına da yanıt veriyor.

Buna karşın çocukların denetimsiz bir şekilde internet kullanmalarının ciddi risk ve tehlikeleri de mevcut.

Çocuğunuzun internet kullanımını denetleyin

Çoğumuz çocuklarımıza yabancılarla konuşmamalarını, evde yalnızken tanımadıkları kişilere kapıyı açmamalarını ve telefonla arayan tanımadıkları kişilere kişisel bilgileri vermemelerini öğretiriz.

Ayrıca, çocuklarımızın gittikleri yerleri, arkadaşlarını, TV de ne izlediklerini, hangi kitap ya da dergileri okuduklarını da takip ederiz. Ancak birçok anne-baba internet konusunda da aynı rehberlik ve denetimin gerekli olduğunun farkına varmaz.

"Sohbet odalarının" ya da e-posta gruplarının çoğunun tamamen denetimsiz olduğu unutulmamalıdır. Takma isimler çocuğun kimle iletişim kurduğunu anlamasını imkansız hale getirir. Sohbet odalarında konuşulanlar ya da elektronik posta mesajları anne-babalar tarafından görülemez.


Çocukların denetimsiz internet kullanımı ne gibi sakıncalar doğurabilir?

Ne yazık ki çocuğun kişisel bilgileri (telefon numarası, adres, şifre gibi) vermeye veya şahsen buluşmaya ikna edilmesi çok ciddi sonuçlara yol açabilir.

Denetimsiz internet kullanımının yol açacağı diğer risklerden bazıları da, çocukların gelişim düzeyleriyle uyumlu olmayan sitelere ya da nefret ve şiddet duygularını körükleyen ya da pornografik sitelere erişmeleri, reklamlar yoluyla yanlış yönlendirilmeleri veya aşırı reklam bombardımanına tutulmaları, ödül kazanabilmek ya da bir kulübe üye olabilmek için kişisel veya evle ilgili bilgileri vermelerinin istenmesidir.


Çocukların internet kullanımını daha güvenli ve eğitici hale getirmek için neler yapabilirsiniz?

Çocuğun internet ile geçirdiği süreyi kısıtlamalısınız.

Çocuğa sohbet (chat) odalarında takma isimli kişilerle konuşmanın yabancılarla konuşmakla aynı şey olduğunu öğretmelisiniz.

Başka on-line kişilere veya web sitelerine tanıtıcı hiçbir kişisel bilgi vermemeyi öğretmelisiniz.

İnternette tanıştığı biri ile şahsen buluşmayı asla kabul etmemesi gerektiğini öğretmelisiniz.

Çocuğa internetten alışveriş etmek ya da uygunsuz hizmet veya web sitelerine erişmek için kullanabileceği kredi kartı veya şifre bilgilerini kesinlikle vermemelisiniz.

Çocuğa ekranda gördüğü veya okuduğu herşeyin doğru olmadığını hatırlatmalısınız.

Chat kanalları, mesaj grupları ya da uygunsuz sitelere erişimini kısıtlamak amacıyla servis sunucusunun sağladığı ebeveyn kontrol özelliklerini kullanmalı ya da bu amaca yönelik bir ticari ürün satın almalısınız.

Çocuğa on-line iletişimde de, yüzyüze konuşma ile aynı nezaket kurallarının (kaba veya küfürlü konuşmamak, lakap takmamak, vb. gibi) geçerli olduğunu öğretmelisiniz.

Okul, kütüphane, arkadaşlarının evi gibi başka yerlerdeki bilgisayarları kullanırken de aynı kurallara uyması konusunda ısrarlı olmalısınız.

On-line iletişimin çocukları gerçek insan ilişkilerine hazırlamadığını ve gerçek insan ilişkilerinin yerini alamayacağını unutmamalısınız.

Bilgisayarı çocuğun odasına değil, ailenin ortak kullanım alanlarından birine yerleştirmeniz denetiminizi kolaylaştıracaktır.

Bir on-line servisi ilk kez incelerken çocukla birlikte olmanız ve çocuğun internete bağlı olduğu zamanlarda periyodik aralıklarla ona katılmanız hem onun on-line deneyimlerini izleme ve denetleme, hem de birlikte öğrenme fırsatı bulmanızı sağlayacaktır. 

Bütün o "büyük" insanlara baktığınız ve ayakkabınızın bağcıklarını bağlamak gibi işlerin büyük bir çaba gerektirdiği çocukluk günlerinizi hatırlayın. Bir süper kahraman olduğunuzu ve günlük hayatta sahip olmak istediğiniz tüm güçleri ele geçirdiğinizi düşünmek hoşunuza gitmez miydi?

Çocuklar, önüne çıkan her engeli aşan korkusuz süper kahramanları doğal olarak taklit ederler. Ancak çocuklar her yerden atlamaya ve düşmeye başladığında büyükler de ciddi kazaların olmasından endişe etmeye başlar. Böylece de çocuğa bir zarar gelmesine neden olabileceği ya da çocuğun uygunsuz zamanlarda bu oyunu oynayabileceği korkusuyla çocukların süper kahramancılık oynamasını engellemeye çalışırlar.

Bu oyun biçiminin çocuklara korkuları ile yüzleşme ve fiziksel güçlerini sergileme şansı verdiğini unutmamalısınız. Yetişkin gözetiminde olduğu sürece "süper kahramancılık" oyunu çocukların yaratıcılıklarını teşvik etmesinin yanında, dil becerilerinin gelişmesine ve birlikte sorun çözmeyi öğrenmelerine yardımcı olur. Çocuklar süper kahramanları taklit ettiklerinde, onların bu oyundan en fazla faydayı görmelerini teşvik edebilirsiniz. Bunun için:

Çocuklara süper kahramanların sırf fiziksel olarak güçlü oldukları için özel olmadıklarını anlatın. Süper kahramanlar başkalarına iyilik ve yardım ettikleri zaman bunu çocuğunuza belirtin ve çocuğunuz da aynısını yaptığında onu takdir edin.

Filmler, TV ve gerçek hayat arasındaki farkları vurgulayın. Pencereden aşağı atlayan ya da hızla giden arabaların üzerine zıplayan film oyuncularını gördüğünüzde çocuğunuza bunu kendisinin de evde neden denememesi gerektiğini anlatın.

Süper kahraman oyununun ne zaman ve nerede oynanabileceği konusunda kurallar koyun. Örneğin bu bol atlamalı zıplamalı oyunları sadece açık havada oynarken ya da tatil günleri ile sınırlayabilirsiniz. Tutarlı olmaya özen gösterin. Evin içinde "uçmak" pazartesi yasaksa, Salı da yasak olmalıdır!

Süper kahraman oyunu aracılığıyla çocuğunuzun ilgi alanlarını geliştirmesine yardımcı olun. Örneğin Yıldız Savaşlarını izlemek uzay yolculuğu konusuna merak salmasını sağlayabilir. Örümcek Adam çizgi romanı böcekler dünyasını keşfetme isteği doğurabilir. Gözlerinizi çocuğunuz için öğrenme fırsatlarını yakalamak üzere açık tutun.

Oyunun fazlaca saldırgan bir hal alıp almadığına dikkat edin. Çocuğunuz korktuğunda ya da öfkelendiğinde müdahale edin. Eğlence bitip, tehdit veya şikayetler başladığında çocukların yeniden eğlenceye dönmelerine yardımcı olun veya oyunlarını sona erdirin. Yardıma ve seçenekler sunmaya her zaman hazır olduğunuzu gösterin. Belki biraz ara vermeleri ya da gerilimin neden kaynaklandığını anlamaya çalışmanız gerekebilir. Her halükarda fiziksel veya sözlü saldırgan davranışların kabul edilemez olduğunu net bir şekilde belirtin.

Her zaman çocuklara seçim yapma ve sorumluluk alma şansı verin. Aktiviteler yeterince zor olmadığında çocuklar çabucak sıkılırlar ve çok fazla zorlandıklarında da gerilim yaşarlar. Yemeğin hazırlanmasına yardımcı olmak ya da kendi kendine giyinmek gibi yeni zorlukları aşmaya hazır olup olmadıklarını anlamak amacıyla çocukları dikkatle gözlemleyin.

Çocuklar, örneğin bir yap-bozu tamamlamak ya da isminin harflerini öğrenmek gibi gerçek bir "güç" gösterdiklerinde onları takdir edin. Çocuklar süper kahramanları taklit etmeye devam edebilirler, ama yukarıda sayılan noktalara dikkat edilirse, hem oyun sırasında, hem de günlük yaşamda güven duyguları artar.

Son günlerde çocuklar arasında yaşanan ve çok üzücü sonuçlara yol açan saldırgan davranışların en önemli nedeni olarak medya gösteriliyor. Medya gerçekten de çocuklarda saldırganlığa neden oluyor mu? Çocukların bu davranışlarının arkasında yatan başka nedenler de olabilir mi?

Yapılan araştırmaların, gazete, TV, internet, bilgisayar oyunları gibi çok çeşitli medya ürünlerinde şiddet içerikli görüntü ve haberlere maruz kalan çocuklarda saldırgan davranışlarda artma, şiddete duyarsızlaşma, uyku bozuklukları, gece kabusları, saldırganı model alma, kendisine ve yakınlarına zarar geleceği korkularının geliştiğini göstermektedir.

Çocukların medya ürünlerine maruz kalma süresi önemli 
Çocukların bu tür yayın ürünlerine maruz kaldıkları günlük süre ve maruz kaldıkları ürünlerin seçiminde ailenin etki derecesi bu sorunların ortaya çıkmasında önemlidir. Çocukların katıldığı şiddet olaylarının giderek artış gösterdiği Amerika’da çocuklarda yapılan çalışmalarda bu oranın günde ortalama 6 saat oranında olduğu tespit edilmiştir.

Ülkemizde çok sayıda çalışma bulunmamakla birlikte, büyüklerin denetimi ve seçimi olmadan TV seyretme oranı daha fazla olmak üzere, çocukların çeşitli medya ürünlerine maruz kalma süresi benzer oranlarda artmaktadır. Benzer şekilde ülkemizde son yıllarda çocukların şiddet olaylarına katılmaları da artış göstermektedir. 

Çocukların şiddet olaylarına katılmasında en önemli etken şiddete maruz kalmak ve şiddete tanık olmak 
Çocukların şiddet olaylarına katılmasında en önemli, birinci derecede etkili faktörün daha önce şiddete maruz kalmak ve şiddete tanık olmak olduğu araştırmalarla tespit edilmiştir.

Şiddete maruz kalmak ve şiddete tanık olmak ne gibi sonuçlara yol açıyor?
Şiddete maruz kalmak, tanık olmak, izlemek şiddete karşı duyarsızlaşmaya, şiddetin hedefe ulaşmada, problem çözmede kullanılabilir bir yol olduğunu düşünmeye yol açar.

Şiddet içerikli film, müzik, bilgisayar oyunlarında genelde şiddete maruz kalanın acısı, üzüntüsü, kaybının ağırlığı yansıtılmadığı için çocuklar şiddetin kullanılmasının sonuçları hakkında çok az bilgi sahibi olurlar. 

Şiddetin ne şekilde sunulduğu da çok önemli 
Ayrıca şiddetin cinsellik, komedi içinde işlenmesi, başkalarına zarar vermenin pozitif duygular uyandırmasına yol açması nedeniyle özellikle zararlı olmaktadır.

Sekiz yaşından önce gerçek ve fantezi arasındaki ayrım oluşmamıştır 
Sekiz yaşından küçük çocuklarda gerçek ve fantezi arasındaki ayırım henüz oluşmamış olduğundan izledikleri şeyde gerçek ile rol yapılması arasındaki farkı anlamamaları ve izlediklerini gerçekmiş gibi öğrenmeleri nedeniyle bu çocuklar bu bakımdan daha duyarlıdır.

Şiddete çok fazla tanık olmak şiddetin müsamaha edilir bir hal almasına yol açar.

Şiddet, aile içinde, çevrede, medyada ne kadar çok görülürse, çocuklar ve hatta büyükler tarafından o kadar çok öğrenilip, müsamaha edilebilir bir şey halini alır.

Saldırgan video oyunları yardım etme davranışını azaltıyor 
Çocuklarda yapılan çalışmalarda saldırgan davranışların bulunduğu, silah benzeri aletlerle oynanan video oyunları sonrası, kabul edilen, onaylanan sosyal davranışlarda, diğerine yardım etme davranışlarında azalma olduğu, buna karşın olaylara saldırgan davranışlarla cevap vermede artış olduğu saptanmıştır.

Ayrıca çocuklarda düşmanlık duygularında artış, saldırgan davranışa maruz kalan diğerinin acısını önemsememe etkileri de tespit edilmiştir.

Bilgisayar oyunları şiddet olayına çocuğun aktif katılımını da içerdiğinden öğrenmeyi pekiştirme özelliğine de sahiptir.

Toplumda şiddet olaylarını azaltmak, çocukların günlük yaşamlarında şiddet kullanmalarını önlemek için yayın araçlarında öncelikle şiddet içerikli ürünlerin azaltılması ve tüm ürünlerin daha dikkatli hazırlanması gereklidir.

Ancak, bunun sağlanması vakit alacağı ve hangi yayında ne tür zararlı unsurların bulunabileceği her zaman denetlenemeyeceği için, gerekli önlemleri alma ve çocukları bu ürünlerden koruma görevi ailelere düşmektedir.

Çocukların bu tür yayın ürünleri ile vakit geçirmesinin sınırlanması, izleyeceği veya ilgileneceği ürünlerin seçiminin birlikte yapılması, şiddet unsuru içeren film, müzik ve bilgisayar oyunlarının sınırlanması çok önemlidir.
Saldırganlık, medya ve çocuklar
Araştırmalar gazete, TV, internet, bilgisayar oyunları gibi çok çeşitli medya ürünlerinde şiddet içerikli görüntü ve haberlere maruz kalan çocuklarda saldırgan davranışlarda artma, şiddete duyarsızlaşma, uyku bozuklukları, gece kabusları, saldırganı model alma, kendisine ve yakınlarına zarar geleceği korkuları geliştiğini göstermiştir.

Şimdiye kadar bu konu ile ilgili yaklaşık 3500 bilimsel araştırma yapılmış neredeyse hemen hepsinde aynı sonuçlar alınmıştır.

Çocukların bu tür yayın ürünlerine maruz kaldıkları günlük süre ve maruz kaldıkları ürünlerin seçiminde ailenin etki derecesi bu sorunların ortaya çıkmasında önemlidir. Çocukların katıldığı şiddet olaylarının giderek artış gösterdiği Amerika?da çocuklarda yapılan çalışmalarda bu oranın günde ortalama 6 saat oranında olduğu tespit edilmiştir.

Ülkemizde çok sayıda çalışma bulunmamakla birlikte, büyüklerin denetimi ve seçimi olmadan TV seyretme oranı daha fazla olmak üzere, çocukların çeşitli medya ürünlerine maruz kalma süresi benzer oranlarda artmaktadır. Benzer şekilde ülkemizde son yıllarda çocukların şiddet olaylarına katılmaları da artış göstermektedir. 

Çocukların şiddet olaylarına katılmasında en önemli, birinci derecede etkili faktörün daha önce şiddete maruz kalmak ve şiddete tanık olmak olduğu araştırmalarla tespit edilmiştir.

Şiddete maruz kalmak, tanık olmak, izlemek şiddete karşı duyarsızlaşmaya, şiddetin hedefe ulaşmada, problem çözmede kullanılabilir bir yol olduğunu düşünmeye yol açar. Şiddet içerikli film, müzik, bilgisayar oyunlarında genelde şiddete maruz kalanın acısı, üzüntüsü, kaybının ağırlığı yansıtılmadığı için çocuklar şiddetin kullanılmasının sonuçları hakkında çok az bilgi sahibi olurlar. 

Ayrıca şiddetin cinsellik, komedi içinde işlenmesi, başkalarına zarar vermenin pozitif duygular uyandırmasına yol açması nedeniyle özellikle zararlı olmaktadır.

Sekiz yaşından küçük çocuklarda gerçek ve fantezi arasındaki ayırım henüz oluşmamış olduğundan izledikleri şeyde gerçek ile rol yapılması arasındaki farkı anlamamaları ve izlediklerini gerçekmiş gibi öğrenmeleri nedeniyle bu çocuklar bu bakımdan daha duyarlıdır.

Şiddet, aile içinde, çevrede, medyada ne kadar çok görülürse, çocuklar ve hatta büyükler tarafından o kadar çok öğrenilip, müsamaha edilebilir bir şey halini alır.

Çocuklarda yapılan çalışmalarda saldırgan davranışların bulunduğu, silah benzeri aletlerle oynanan video oyunları sonrası, kabul edilen, onaylanan sosyal davranışlarda, diğerine yardım etme davranışlarında azalma olduğu buna karşın olaylara saldırgan davranışlarla cevap vermede artış olduğu saptanmıştır.

Ayrıca çocuklarda düşmanlık duygularında artış, saldırgan davranışa maruz kalan diğerinin acısını önemsememe etkileri de tespit edilmiştir. Bilgisayar oyunları şiddet olayına çocuğun aktif katılımını da içerdiğinden öğrenmeyi pekiştirme özelliğine de sahiptir.

Toplumda şiddet olaylarını azaltmak, çocukların günlük yaşamlarında şiddet kullanmalarını önlemek için yayın araçlarında öncelikle şiddet içerikli ürünlerin azaltılması ve tüm ürünlerin daha dikkatli hazırlanması gereklidir. Ancak, bunun sağlanması vakit alacağı ve hangi yayında ne tür zararlı unsurların bulunabileceği her zaman denetlenemeyeceği için, gerekli önlemleri alma ve çocukları bu ürünlerden koruma görevi ailelere düşmektedir.

Çocukların bu tür yayın ürünleri ile vakit geçirmesinin sınırlanması, izleyeceği veya ilgileneceği ürünlerin seçiminin birlikte yapılması, şiddet unsuru içeren film, müzik ve bilgisayar oyunlarının sınırlanması çok önemlidir.

Çocuklar her zaman sabaha kadar rahat bir şekilde uyumazlar. 6 aylıktan büyük her yaştan çocuk kabus veya gece terörü nedeniyle zorluklar yaşayabilir. Kabuslar çocuğun yeniden uykuya dalmaktan korkmasına neden olabilir, gece terörü kendisine zarar verecek şeyler yapmasına yol açabilir. Kabuslar ile gece terörü arasında ne fark vardır? Kabus gören veya gece terörü yaşayan bir çocuğa nasıl yardımcı olabilirsiniz?

KABUS NEDİR? 
Kabuslar çocuğu uyandıran ve tekrar uyumaktan korkmasına neden olan korkutucu rüyalardır. Kabuslar genellikle belli bir nedenden dolayı oluşmaz, ancak çocuk kendisini üzen, öfkelendiren, korkutan şeyler duyduğunda ya da gördüğünde kabus görebilir. 6 aylıktan büyük çocukların arada sırada kötü rüyalar görmesi normaldir.

Kabuslar çoğunlukla çocuğun gelişimsel aşaması ile bağlantılıdır. Yeni yürüyen çocuklar anne-babalarından ayrılmaları; okul öncesi çağdaki çocuklar canavarlar ya da karanlık; okul çağı çocuklar ölüm ya da gerçek tehlikelerle ilgili kabuslar görebilir. Kabuslar genellikle uykunun son aşamasında, REM uykusu sırasında görülür.

Kabus gören çocuğa nasıl yardım edilmeli? 
Çocuğunuzu rahatlatın, güven verin, sarılın.

Gün içerisinde çocuğunuzun kötü rüyaları hakkında konuşmasına yardımcı olun.

Çocuğunuzu televizyondaki korkutucu filmler ve görüntülerden koruyun, bunları görmemesi ya da duymamasını sağlayın.

Çocuğunuzun odasının kapısını açık bırakın (asla korkmuş bir çocuğun kapısını kapatmayın).

Rahatlaması için bir "güvenlik battaniyesi" ya da oyuncağı temin edin.

"Canavarı" arayarak çok fazla zaman geçirmeyin.

Uyku öncesi rutini sırasında, çocuğunuz uyumadan önce mutlu veya eğlenceli konulardan bahsedin.

Gece korkularının üstesinden gelmesine yardımcı olabilecek masallar okuyun, anlatın.

Ne zaman doktora başvurmak gerekir? 
Aşağıdakilerden herhangi birini fark ederseniz doktorunuza başvurun:

Kabuslar giderek kötüleşiyor veya sıklaşıyorsa 

Korkular günlük faaliyetlerini engelliyorsa 

Çocuğunuzun kabus görmesi ile ilgili başka endişeleriniz varsa.

Gece terörü çocuğun uykudan tam uyanmadan, yarı uyanık bir şekilde çığlık, tekmeler, panik, uykuda yürüme, vurma hareketleri veya mırıldanma gibi davranışlar göstermesidir. Çocuğun gözleri açıktır ancak aslında halen uyumaktadır. Gece terörü genellikle çocuk uyuduktan sonraki yaklaşık iki saat içerisinde meydana gelir. Gece terörleri zararsızdır. 6 yaşına kadar normal olarak değerlendirilir.

Gece terörünün özellikleri 
Çocuk korkmuştur ancak uyanamaz veya sakinleştirilemez.

Çocuğun gözleri açıktır ancak sizin yanında olduğunuzu bilmez.

Çocuk odadaki nesne ya da kişilerin korkunç olduğunu düşünebilir.

Gece terörü 10 dakika ile 30 dakika arasında sürer.

Genellikle sabah uyandığında olan bitenleri hatırlamaz. 

Gece terörü sırasında çocuğa nasıl yardım edilmeli? 
Çocuğunuzun normal uykuya dönmesine yardımcı olmaya çalışın. Çocuğu uyandırmanız çok güçtür, bu nedenle uyandırmaya çalışmayın. Işıkları açarak çocuğun gölgelerden dolayı yaşadığı kaygıları azaltın. Rahatlatıcı şeyler söyleyin. Sarıldığınızda kendini daha iyi hissediyorsa, sarılın. Çocuğu sarsmak ya da bağırmak daha da korkmasına ve öfkelenmesine neden olabilir. 

Çocuğunuzu yaralanmalara karşı koruyun. Gece terörü sırasında çocuk merdivenlerden düşebilir, duvara hızla çarpabilir ya da camı kırabilir. Çocuğunuz ayağa kalkmışsa, yumuşak ve sakin bir şekilde yeniden yatağına yöneltin. 

Çocuğunuza geceleri sizden başka birilerinin de bakması gerekiyorsa, onlara durumu anlatın. Gece terörünün ne olduğunu ve neler yapmaları gerektiğini açıklayın. 

Gece terörlerini önlemeye çalışın. Çocuğunuzun her gün düzenli ve uykusunu almasına yetecek kadar erken bir saatte yatmasına özen gösterin. 

Birkaç gün boyunca çocuğunuzun uykuya dalmasından ne kadar süre sonra gece terörünün başladığına dikkat edin. Gece terörünün başlaması muhtemel saatte her 15 dakikada bir çocuğunuzu uyandırın ve 5 dakika boyunca tam uyanık vaziyette ve yatağın dışında tutun. Bu şekilde bir hafta boyunca çocuğunuzu uyandırmaya devam edin. Çocuğunuzu uyandırmayı bıraktıktan sonra gece terörü yine devam ediyorsa, doktorunuza başvurun.

Ne zaman doktora başvurmak gerekir? 
Gece terörleri çoğunlukla zararsızdır. Ancak aşağıdakilerden herhangi birini fark etmeniz durumunda, doktorunuza başvurun:

Çocukta salyalanma, sarsılma ve katılma varsa,

Yedi gece boyunca çocuğu uyandırdığınız halde gece terörleri devam ediyorsa,

Gece terörü 30 dakikadan daha uzun sürüyorsa,
Çocuk gece terörü sırasında tehlikeli bir şey yapmışsa,

Gece terörü gecenin ikinci yarısından sonra meydana geliyorsa,

Çocuk gündüz de normal faaliyetlerini etkileyecek ölçüde korkular yaşıyorsa,

Ailede yaşanan bir stresin etkili olduğunu düşünüyorsanız,

Çocuğunuzun gece terörü yaşaması ile ilgili başka kaygılarınız varsa

Danışma Formu

Aklınızdaki sorular için formu doldurun ve gönderin.